Hikayenin restorasyonlu halini okumak için profilimdeki; Bir Şansımız Olsaydı isimli hikayeye bekliyorum.
Keyifli okumalar ;
-
-
-
Sevmek Anlaşmak Değildir... |42. Bölüm Öpücüklerimin Hikayesi...| Part 2
-Harun-
"Harun, acil toplantı." Poyraz nefes nefese odamın kapısını açtığında Özge ile Amsterdam'da açmayı planladığımız otelin mali giderlerini çıkarmakla meşguldüm. Esasında meşgul olmaya çalışıyordum ama aklımı bir türlü toplayabildiğim söylenemezdi. Nazlı'yı kısa bir süreliğine de olsa görmüş olmak, onun iyi olduğunu öğrenmek iyi gelmişti ama hepsi bu kadardı. Onun yanında olmadıktan sonra görmüş olmak modern zamanların işkence yöntemiydi adeta. Aylak hareketlerle doğruldum. Masada bir tepecik haline gelmiş dosyaları ardımda bırakırken ciğerlerimi açacak türden bir nefes çektim içime. Bir şeyler yapmalıydım. Kendimi ona affettirmenin, gerçekleri anlatabilmenin bir yolunu bulmalıydım... Ona kefaret derken esasında hayatını kurtarmaya çalıştığımı söyleyeceğim bir ambians yakalamalıydım. Teyzesine gittiğini biliyordum. Belki Naz'dan önce teyzesi ile konuşursam bana yardımcı olur, Naz'ı beni dinlemesi için ikna edebilirdi.
Bir nefes daha çektim içime. Odamın camekan duvarından yansımama baktım. Bakımsızdım. Altımda siyah bir eşofman altı üzerimde ise lacivert, düz bir tişört vardı. Saçlarım gerçekten darmadağınıktı ve gözlerimde birazcık yorgun görünüyordu. Eh tabii bu halim artık normal sayılırdı. Oldukça uzun zamandır aynalardan uzaktım ama bu da dert ettiğim bir konu değildi. Sekreter masasının önünden geçerken adımlarımı biraz yavaşlattım. Ne zaman ki buradan geçiyorum işte o zaman bilinçsizce yavaşlıyorum. Sanırım sebebi, burasının oyunun sonlandığı, gerçeğin alev aldığı yer olması. Burada burnu kıpkırmızı, gözleri ise kan çanağı haline gelmiş olan kızı öpmüştüm...
O zamanlar nasılda romantik komedi tadında bir hayatımız vardı? İşler daha ciddiye binmediğinden midir nedir her şey daha kolaydı. Arap saçına dönmüş düğümler, bir hayli sorunlu aile dramaları yoktu en azından hayatımızda... Günlük rutinlerimiz arasında ağlamak değil, Yeşilçam tadında aşk yaşamak yer alıyordu. Düşüncelerim arasında 'Kendimi nasıl affettiririm?' değil de 'Onu daha nasıl rahat ettiririm?' düşüncesi peyda oluyordu. Peki ya şimdi?.. Toplantı odasına girmeden önce kafamı silkeledim yavaşça. Geçmiş güzel olabilirdi ama orada takılı kalamazdım. Şimdiden saklanıp geçmişte yaşamak gibi aptal bir hatanı pençesine düşmeyecektim; geleceğe dair planlar yapmaya başlamıştım şu birkaç gündür. Kafamda rahattı açıkçası. Nazlı ile aram onarılmayacak kadar yıkık dökük görünebilirdi ama Naz mantıklı kızdı. Ona her şeyi anlatınca... Bana karşı çekmiş olduğu seti bir nebze olsun indirecekti. Sonrası ise zamanla gelişecekti. Bir anda değil ama zamanla beni affedecekti. Zaten teyzesi ile konuştuktan sonra her şey çok daha kolay olur diye düşünüyorum. Neticede teyzesini affetmişti; beni de affedebilirdi.
"Harun nerde?" Babamın sesi sabırsızca yükselmişti odanın içinden. Kapı kapalı olmasına rağmen oldukça net duyulmuştu kelimeleri. Sabırsız ve endişe doluydu. Kaşlarımı çattım. Aylar sonra zihnim daha berrak, düşüncelerim daha netti ama bu endişeli ton beni korkutmuştu doğrusu. Hızlıca dudaklarımı ıslattıktan sonra kapı kolunu aşağı indirdim. Günlük toplantıda bulunması gereken herkes bir yana dursun not tutması gereken asistanlar bile içeride değildi. Dedem, babam, amcam, Poyraz ve garip bir şekilde orada olmasını kanıksadığım arkadaşlarım Barış ve Tuna vardı içeride. Hepsi de ortada duran laptobun başına toplaşmışlardı. Endişeli ve korkmuş çehreler doldurmuştu her yanı. Neden sonra anladım yüzleri solduran sebebi. Babamın sesindeki o korkuyu, endişeyi laptobun ekranından yansıyanları gördükten sonra anladım. Henüz kapıyı kapayamamıştım bile. Elim kapı kolunda kalakaldı. Gözbebeklerim kocaman olmuş, gördüklerim karşısında taş kesmiştim. Kapı kolunu tutan elim istemsizce yumruk olurken omurumdan aşağı bir ürpertinin düştüğünü, korkunun depar atarcasına göğsüme tırmandığını hissettim. Aylardır uğruna ayrı kaldığım kadın kaçtığım adamın ellerindeydi! "Harun," dedi babam endişeli ama kontrollü bir sesle. Seri adımlarla yanıma gelirken ne yapacağını şaşırmış gibi bir ekrana bir amcama bir de Poyraz'a bakıyordu. Sonra kapı kolunu esir olan elimi kurtarıp beni kapıdan uzaklaştırdı. Arkama geçerek omuzlarımı sıkarken sakin kalmam yönünde telkinler veriyordu. Kendince yapmamız gerekenleri sıralıyordu. Ergin'le karşı karşıya gelmezsek Ergin'in Naz'a bir şey yapamayacağını söylüyor, sakin kalmam için adeta yakarıyordu ama benim tek hissedebildiğim içimde deşilmeye başlayan oyuktu. Omuzlarımı babamdan kurtarıp laptopa yaklaşırken netleşen görüntüyle yüzümü ekşittim. İçinde bulundukları depo, etraftaki onca insan, kana susamış bir adam ve Nazlı... İçimdeki oyukta dönmeye başlayan bıçağa kayıtsız kalamayarak yüzümü ekşittim. Ne olmuştu ona öyle? Kızıl kahve saçlarının önü tamamen kana bulanmıştı. Yüzünün bir kısmı da aynı saçları gibi kanlıydı. Şakaklarından biri morarmaya yüz tutmuş gibi şişti. El ve ayakları bağlıydı. Gözleri ise onu en son nasıl bıraktıysam aynı öyle nemliydi. Küfürler savurarak etrafımda beni sakinleştirmeye çalışan onca insana kulak tıkayarak odadan çıktım. Daha fazlasına ne dayanabilirdim ne de zaten ihtiyacım vardı. Adi herif mesajını en yalın hali ile ifade etmişti. Mina'yı kaçırarak amcamı, Melisa'yı kaçırarak Poyraz'ı hedef almıştı. Mina'da kardeşini gördüğü için yapamamış, Melisa'da Poyraz erken davrandığı için emeline ulaşamamıştı ama Naz'da üstündeki tüm acemiliği atmış sayılırdı. Ona bir şey yaptı ya da muhakkak yapacak demiyorum ama bu oyunu üç kere oynamış ve tüm eksikliklerini fark etmişti. Bir hataya düşmesi ihtimaller dahilinde bile sayılmazdı; oraya gelmemi ve yapacaklarını görmemi istiyordu. Bense oraya gidip Ergin'i öldürmek istiyordum. Onun yüzünden Nazlı'yı olmadığı bir şey olduğuna inandırmış; kendini bir kefaret olarak görmesini sağlamıştım. İşkence çektirmiştim!... Ergin Nazlı'nın peşine düşmesin diye!... Aylardır yaşıyormuş gibi yaparak ölümün seviyelerini keşfediyorduk her ikimizde ve o herif!...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevmek Anlaşmak Değildir...
Literatura KobiecaNaz sadece biraz kötümser, realist, az buçuk felaket tellalcısı... Kısacası tam bir bela mıknatısı. İroni fabrikası bir adam... Ve okumak için yollara düşen sivri dilli, yetim bir kız. Naz tekeri patlak, yaşlı bir kamyonda ve kader hep yokuş aşağı s...