Hikayenin restorasyonlu halini okumak için profilimdeki; Bir Şansımız Olsaydı isimli hikayeye bekliyorum.
Keyifli okumalar ;
-
-
-
Sevmek Anlaşmak Değildir... |32. Bölüm Sırların Efendisi...|
Kremşantili meyve tabağımızı içinde bir lokma kalmayıncaya değin sömürdükten (Tabii bu sırada bir yığın kaşık kavgasına tutuşup birbirimizi kremşantiye buladık.) sonra bir güzel temizlenip koltuğa geri döndük. Tüm şu konuşmalara rağmen aklımı kurcalayan bambaşka bir soru vardı. Aklımı meşgul eden, cevabından korktuğum bir soru. Boğazımı temizleyip Harun'a kaçamak bir bakış attım. Tek kaşı havadaydı ve elindeki fındıklardan birini daha ağzına atarken oldukça şüpheli görünüyordu. Komikti de.
"Siz," dedim gözlerimi hafifçe kısarak. "Sen ve Özge yani." Gergin bir sırıtışla bana bakınca derin bir nefes alıp tek solukta soruverdim. "Nasıldı? Yemek yani? Özge bir de. Özge nasıldı?"
Çocuk gülerek kafasını arkaya attı. Gerginlikten dolayı ortaya çıkmış olan adem elması bir yukarı bir aşağı kayarken göğsü de gülücüklerle sarsılıyordu. "Kıskanma." Dedi sonunda gözünden akan yaşı silip. Bu kadar komik miydi? Bence değildi de. Ayrıca da kıskanmamıştım zaten.
"Kıskanmadım ben!" dedim katı bir ifadeyle.
"Kıskanma da zaten." Dedi hala gülerken. Bu sözleri üzerine dudaklarıma konan tebessümü kovan sözleri şunlar oldu. "O sen kadar eğlenceli bir moda zevkine sahip değil."
"O ne demek ya?"
Tek kaşını kaldırıp kafasını benim omzuma eğmeye beş kala tekrar kaldırarak burnumun içine kadar girdi. "O mu tatlım." Dedi uyuz bir tonla. "Şu demek; sen kadar renkli bir iç giyimi yok! Sütyen kopçası siyahtı. Ama sen öyle misin bir tanem? Pembesinden tut da yeşiline kadar rengarenk bir iç giyimine sahipsin." Burnuma kadar soktuğu suratını ellerimle iterek gözlerimi devirdim. Ellerimin altındaki suratı kıkırdamaktan kasılmışçasına sarsılıyordu ve elleri de ellerimi ondan uzaklaştırmama engel olmak adına harekete geçmişti.
"Bunu sana ikinci defa söylüyorum karıcığım, vizeler mi desem yoksa alışveriş mi bilemedim ama resmen performanstan düşmüşsün. Normalde suratıma su fırlatman ya da tokat falan atman gerekirdi." Telaffuz ettiği kadar ironik bir tonla ifade etmişti düşüncelerini. Sinirle derin bir nefes alıp temsili bir gülücük konduruverdim dudaklarıma. Yeşil sütyen mevzusunu unutmamış olması için bir şey yapamazdım ama utandığım bir şeyi böylesine dillendirmesinden de hoşlanmamıştım doğrusu.
"Bu kadar hevesliysen vururum yine kocacığım!" diyerek gerçek bir tokat atmak için hamle yaptım ama bunu izin vermedi. Büyük bir ivmeyle yüzüne inmek için hamle yapan kolumu yakalayıp beni kendine çekti. "Ne?" dedim o bana baktıkça yumuşayarak. "Ne oldu? Öpecek misin yoksa?"
"Öpmeyeyim mi?" dedi gözleri dudaklarımı içerken. Yutkunurken bende istemsizce gülümsemeye başlamıştım.
"Sen bilirsin." Dedim teslim olmuş bir sesle.
"Vaaaay." Dedi derinlerden gelen pürüzlü bir sesle. "Hemencecikte unutuverdik yeşil sütyen mevzusunu."
Yumuşayan tavrım yine gerilince hevesim kırılmış dolayısıyla yay gibi gerilerek ona yaklaşan bedenim geriye düşüvermişti. Serbest olan elimle saçlarımı geriye atıp "Öpme." Dedim umarsızca. Tom&Jerry gibi birbirimize türlü saçmalıklarla cilve yapacağımızı ummuşsa fena saçmalamamıştı Aktan Efendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevmek Anlaşmak Değildir...
ChickLitNaz sadece biraz kötümser, realist, az buçuk felaket tellalcısı... Kısacası tam bir bela mıknatısı. İroni fabrikası bir adam... Ve okumak için yollara düşen sivri dilli, yetim bir kız. Naz tekeri patlak, yaşlı bir kamyonda ve kader hep yokuş aşağı s...