Hikayenin restorasyonlu halini okumak için profilimdeki; Bir Şansımız Olsaydı isimli hikayeye bekliyorum.
Keyifli okumalar ;
-
-
-
Sevmek Anlaşmak Değildir... |36. Bölüm Kefaret...|
"O insansa Barış ne?" 'Personel Harici Girilmez' yazılı tabelaya elimi koyarak kapıyı ittirirken daha çok güldüm ve kısa bir an için aşağıya bakıp çocuğu görmeye çabaladım ama Harun'un bakışları dik bir şekilde üzerimdeydi kızgın bakıyordu. Kendime engel olamayarak kahkaha eşliğinde odaya girdim. Pek temiz değildi ve eski bir iki koltuk haricinde boş sayılırdı. Küçüktü de. İdeal bir gelin odası olmadığı aşikardı. Hele hele içeride bir gelinlikli, bir abiyeli bir de garson kıyafetleri girmiş bir kız varsa. Fıkra başlangıcı gibi olan halime komik bir ifade ile bakarken, saçları sıkı sıkıya tepesinde toplu olan kumral kız gülümseyerek beyaz gömleğinin eteklerini siyah şortuna sokup ellerini saçlarına doğru götürdü. Dümdüz saçlarını açarken koltukların birinin üzerindeki siyah fötr şapkaya uzanmıştı. Siyah pantolon askılarını düzeltti; simsiyah, uzun ince kravatını da soktu pantolonunun içine ve benim beyazlarımın aksine siyahlar içinde önümden geçip aşağıya yöneldi.
"Ben o çocuğa bakabilirim ama Barış bu kızı süzmeye kalkarsa onu mahvederim." dedi Eylül hala gülerken.
Siyahı solmuş, gri koltuğa oturup oturmamak arasında gidip gelirken isyan ederek ayakkabıları ayağımdan fırlattım. Oturmayacaksam bile o işkence aletlerinden kurtulmalıydım. Genç kız eliyle koltuğu yokladıktan sonra pekte kendinden emin olmayan bir şekilde, tereddütle oturdu koltuğa. Kollarını koltuğa yaslarken bacaklarını birbiri üstüne atmış başını da geriye bırakmıştı. "Adı ne ki?" dedi sonra fingirdek bir tonda.
Birazcık onun oturuşuna güvenerek kızın yanına iliştim. "Barış duymasın." dedim hayallerine çomak sokmak adına.
"Aman uyuz o be." dedi dudak büzerek. Buna kendisinin de inanmadığı ortadaydı ama söylemişti işte. "Sana yemek yapacağım, bana gel dedi; yaptığı şey menemenden başka bir şey değildi." Burun kıvırırken gözlerini de devirmişti. "Ama aşağıdakini mutfakta bir düşünsene."
"Valla düşünemem." dedim alelacele fingirdek bir eda ile.
Üstümdeki onca tütüye rağmen bacağımı morartacak kadar kuvvetli mıncıran kız kıkırdadı. "Onu da gördüm." dedi omzuyla omzumu dürterken. "Az önce birbirinizi yiyordunuz. Tuna gelmese kim bilir..."
Omuz silktim. Etrafımızda onca göz varken beni öpen Harun'du dolayısıyla Eylül'e benim bir şey söyleyip söylememem durumumuzda bir değişikliğe yol açmazdı. "Önemli bir şey değil." dedim umarsızca.
Kolumu tutup aşağı çekiştirmeye ve nasıl olduğunu anlatmama dair yalvarmaya başladığında ise 'İşte şimdi faka bastığın andır!' diye düşünmeden edemedim. Kanamadan önceydi desem... Bu kız bu düğünü mahvederdi. Biliyorum, küser giderdi. Sevgili olalım diye ettiği onca ısrara rağmen ona karşı susmuş olduğumu bir bilse... "Aa... E-eh..." diye kekeleyip usulca yanından kalktım. Küçük odanın penceresine doğru süzüldüm. Yerler temiz değildi ve halı falanda yoktu. Bir sürü toz ayağıma bulaşmıştı. Rahatsız ediciydi ama Eylül'ün bakışlarından daha rahatsız değildi. Bir elimi boynuma götürürken "Dün!" diye bağırdım hafifçe. "Gece yani. Dün gece odama geldi..."
"Eee?"
"Dedi işte..."
"Ne dedi?"
"İşte, şey ya..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevmek Anlaşmak Değildir...
ChickLitNaz sadece biraz kötümser, realist, az buçuk felaket tellalcısı... Kısacası tam bir bela mıknatısı. İroni fabrikası bir adam... Ve okumak için yollara düşen sivri dilli, yetim bir kız. Naz tekeri patlak, yaşlı bir kamyonda ve kader hep yokuş aşağı s...