4.7

53K 4.1K 171
                                    

"Oha, şunlara bak." Eda bana karşı takımdakileri gösterince güldüm. "Kızım, işin gücün erkek ha." Eda, voleybol takımımızın kaptanıydı.

Aaa, siz ne olduğunu merak ediyorsunuz, öyle değil mi? Sonuçta bir anda spor salonuna ışınlanmış olamam.

O zaman 2 gün öncesine bakalım.

"Eee Defne, şimdi geliyor musun, gelmiyor musun? Ben de ona göre adam seçeyim." Yılmaz Hoca telefonda konuşurken o kadar çok bağırıyordu ki onu uzaktan duymak için hoparlöre almama bile gerek kalmıyordu. "Bilmiyorum hocam, kaç aydır oynamıyorum. Hem... Doğruyu söylemek gerekirse takımda sevmediğim insanlar var."

"Defne, bütün takım değişti diyorum! Dediğim şeyler bir kulağından giriyor, bir kulağından çıkıyor herhalde?" Ha, aynen hocam. Ama takımda sevmediğim insanlar var diyorum. Kendi düşünceme gizli gizli gülerken Yılmaz Hoca konuşmaya devam etti. "Seni yazıyorum, ona göre. Maçlar 2 gün sonra başlıyor. İlk erkek takımının maçı var, sonra bizim." Iy, erkek voleybol takımımızı hiç sevmiyordum. Hepsi gıcık, mal tiplerdi.

"Tamam hocam, geliyorum."

Böyle oldu işte. Hoca beni arayınca ben de kendimi bir anda takımda buldum. İki günde bütün forma morma, hepsini hallettik işte. Forma numaram 19 bu arada, Burakçığımın yaşı. Şaka şaka, ona özel alır mıyım ben? Rastgele geldi bu. 19 falan da değil ha, 5. Olsun, bu da Burakçığımın zeka yaşı.

Maçın başlama düdüğünü duyduğumuzda karşı takımdan görmediğimiz 4 insan daha geldi ve yerlerine oturdu. Taktik hazırlıyorlardı sanırım. Karşı takımdan biriyle göz göze gelmemle ona bakakalmam bir oldu. Bunu gözüm bir yerden ısırıyordu ama nereden tanıdığımı hatırlayamıyordum.

"Eda, şunu tanıyor musun?" Bahsettiğim çocuğu Eda'ya gösterince Eda başını sağa sola salladı. Allah allah, acaba eski okulumdan falan mı? O kadar çok okul değiştirmiştim ki Türkiye'deki bütün benimle yaşıt insanları tanıyordum.

Maç başladığında ilk seti almıştık. Ömer ve Ali çok iyi oynuyordu. Smaçları karşılanmayacak gibiydi. Bu erkeklerin final maçıymış, bu yüzden 5 set oynanıyor.

Maç sonucu 3-2'ydi ve biz almıştık. Erkek takımını tebrik etmeye gittik, ama edemeden geri döndük. Leş gibi ter kokuyorlar çünkü. Yapış yapış, iğrenç. Midem bulandı valla.

Eda'ya baktığımda karşı takımdan bir çocukla konuştuğunu gördüm. Yuh Eda, çok hızlısın yavrum. Senden hızlısı Amerikan doları. Ay pardon, bunu Yaprak için söylemiştim. Başka laf bilmiyorum, ne yapayım?

O gözümün ısırdığı çocuk bana doğru yürürken doğru mu görüyorum diye birkaç kez kontrol ettim. Hee, doğru valla. Bana doğru geliyor.

Yanıma oturunca burnumu tıkadım. Iy, leş.

"Defne," Maşallah arkadaş grubumuzun divasıyım, tanımayan yok mübarek.

"Pardon, nereden tanıyorsun?"

"Sen tanımadın mı?" Birden boğazındaki doğum lekesini bana gösterecek şekilde dönünce gözlerim yuvasından fırlayacak gibi hissettim.

Lan, bu ortaokuldayken hep bana kalem alıyordu, süslü kalemler. Tabi o zamanlar çocuğuz, niye ciddiye alalım ki oğlum? Sonra bu salak gitti, bir kıza süslü kalemler almaya başladı. Kızın bile adını hatırlamıyordum. O günden sonra bitti benim için. Hoşlanmıyordum fakat her ay kalem ihtiyacım gideriliyordu. Adı neydi bunun ya? Of, aradan kaç yıl geçti! Simasını bile zar zor hatırlıyordum.

Derin bir nefes aldım ve cevap verdim.

"Tanıdım."

Gizli Numara (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin