8.3

29.2K 1.9K 416
                                    

"Burak!" Bir anda Burak'ın annesinin bize seslenmesiyle o tarafa döndük. "Efendim anne?" Melek Teyze Yaprak'ın telefonunu bir anda elinden çekerek ona fısıldadı ancak duymuştuk. "Kız, sabahtan beri elinde şu telefon. Wattpad midir mattpad midir, bari uçakta bırak!" Gülerek Burak'a baktım. Ben de Yaprak'ın yaşındayken sürekli telefonumdan hikaye okurdum. 

Bir Wattpad hikayesi olsak ne kadar çılgınca olurdu, öyle değil mi?

Başımı düşüncelerden arınmak amacıyla iki yana salladım ve Burak'a baktım. Upuzun kirpikleri vardı, gözleri de çok güzeldi. Hele gülüşü... Güneşi gülüşüne nasıl sığdırdın Burak Bey? "Puding dağıtılacakmış, uyumayın sakın!" Dediği şey üzerine gülerken Burak da Yaprak'a bakıyordu. Abilik işte, sonra konuşuruz bakışıydı bu.

"Antalya'a gidecek olan yolcuların dikkatine, uçağınız havalanmak üzeredir. To the attention of the passengers who will travel to Antalya, your plane is about to take off." Pilotun sesini duyunca dikkatimi anonsa verdim. Karizmatik... Bir insan sesiyle bile karizmatik olabilirdi demek ki. Daha sonra devam etti. "Lütfen emniyet kemerinizin güvenli olarak bağlandığından emin olunuz. Emniyet kemerinizi bağlamak için metal tokayı yuvaya oturtunuz. Uçağımızda 6 adet acil çıkış kapısı bulunmaktadır. Bunlardan 2 tanesi ön tarafta, 2 tanesi arka tarafta ve 2 tanesi de kanatların üzerindedir. Eğer kabin basıncında bir düşüş yaşanırsa, sarı oksijen maskeleri üst tarafınızda bulunan tavan kompartımanından açılacaktır. Korunmak için maskeyi kendinize doğru çekin, maskenin lastiğini başınızın arkasına geçirin, burnunuza ve ağzınıza oturacak şekilde sıkın. Dikkatiniz için teşekkürler, iyi bir uçuş dileriz." Söylediği cümlelerin aynısını İngilizce de söyleyince Burak'ın derin derin nefes alması dikkatimi çekti. "Ne oldu?" dedim ona endişeyle.

"Defne... Sana bir şey söylemem gerek. Şu güne kadar hiç söylemedim," dediğinde kaşlarımı çatıp ona baktım. Benim için, bir günde yaşadığım aksiyon çok fazlaydı. Bir de diyeceği şey, moral bozucu bir şey olursa kalpten giderdim. "Efendim Burak?"

"Defne..." Diyeceği şeyi merakla bekliyordum. "Efendim Burak?" diyerek çıkıştım. "Söylesene artık!"

"Benim uçak fobim var. Daha doğrusu yükseklik fobim... Akrofobi." Ağzım açık bir şekilde Burak'a bakarken gülmeli miydim yoksa haline üzülmeli miydim bilmiyordum. "Bu yüzden seni cam kenarına oturttum." Düşünmeden camın üzerindeki perdeyi indirdim. "Neden daha önce söylemedin?"

"Çünkü benim birçok fobim var..." dedi, daha sonra gülmeye başladı. "Mesela klostrofobim de var, obesofobim de var, filofobim ve vardı." Bunların ne olduğunu bilmiyordum bile.

"Bunlar ne Burak?"

"Klostrofobi, kapalı alan korkusu. Obesofobi, şişmanlama korkusu, filofobi de aşık olma korkusu." Birkaç saniye durduk. "Ama filofobiyi seninle yendim." Dediği şey, beni gülümsetirken başımı yana eğdim.

Uçak kalkmaya başlayınca Burak gergin bir şekilde koltuğunun kollarını tuttu. "Çok korkuyorum." Burak'tan böyle bir itiraf duymak beni çok güldürmüştü. Bu fobisini annesinin bile bilmediğini düşünüyordum çünkü annesi dönüp bakmıyordu bile. Ama Yaprak ara ara bizi kontrol ediyordu.

"Beni rahatlatacak şeyler söyle," dedi bir anda. "Ancak o şekilde unutabilirim. Emre'yle İtalya'ya giderken, 2,5 saat boyunca bana futbol maçı özeti anlatmıştı." Ellerimi havaya kaldırdım. "Ben sana futbol maçı özeti anlatamam, kusura bakma!"

"Başka bir şey anlat."  

"Burak ben öyle hikaye falan bilmiyorum ki!" dedim bezmiş bir sesle. "Uydur." Başımı aşağı yukarı salladım ve bir hikaye anlatmaya başladım.

"Bir gün, garip bir gezegende, bir prenses yaşarmış. Bu prensesin adı Defne'ymiş. Bu prensesin altın sarısı saçları, kahverengi gözleri, pespembe yanakları ve güzel bir sesi varmış. Defne Prenses, o kadar güzelmiş ki o gezegenin o kasabasında yaşayan bütün delikanlılar onunla evlenmek için sıraya girermiş," dediğimde Burak sıkıntıyla nefesini dışarı verdi.  "Ama o hiç kimseyi istemezmiş, bir gün gerçek aşkı bulacağını düşünerek evini terk etmiş ve yola koyulmuş. Giderken yanına yalnızca 60 galaksi parası almış. Yeni bir kasabaya gelmiş, girişinde yaşlı bir amca varmış. "Merhaba evladım, buraya çok kişi gelmez. Senin yolun nasıl düştü?" demiş Defne'ye. "Ben hayatımın aşkını arıyorum. O burada mı?" diye sormuş amcaya. Amca, başını sağa sola sallayarak Defne'ye bir iksir uzatmış. "Bu, 20 galaksi parası evladım. Bunu içirdiğin insan, hayatının aşkı olacak, yakışıklı, yanına yaraşır biri olacak ama sana karşı saygısı olmayacak." Defne düşünmüş... Hayatımın aşkı, ama saygısız. Öyle mi? Başıyla amcayı reddederek yoluna devam etmiş. Yine de iksiri yanına almış. Başka bir kasabaya gelmiş. Bir kadın görmüş. Kadın, "Güzel kızım, ne oldu?" diye sormuş. Defne, hayatının aşkını aradığını o kadına da söylemiş. Kadın evinden bir iksir getirmiş. "Al kızım, bu 20 galaksi parası. Bunu içirdiğin adam, hayatının aşkı olacak, bir bakan bir daha bakacak ona, ama sevgisiz olacak. Sana karşı hiç sevgisi olmayacak." Defne düşünmüş... Kalbi zenginleştiren sevgidir demiş kendi kendine. Kadını reddederek yoluna devam etmiş. İksiri yanına almış. " Burak'ın homurdandığını duyduğumda uyumak üzere olduğunu anlamıştım. Umursamadan hikayeme devam ettim. "Sonra başka bir kasabaya gelmiş. Küçük bir kız çocuğu varmış. "Ablacım, neden geldin?" diye sormuş. Defne, hayatının aşkını aramak için geldiğini söyleyince annesinden bir iksir alıp Prenses'in yanına gelmiş. "Ablacım, bu iksir 20 galaksi parası. Bunu birine içirirsen o kişi hayatının aşkı olacak, 41 kere maşallah demek yetmeyecek. Ama, güvensiz olacak." Defne düşünmüş... Güven olmadan, 41'den fazla maşallah desen ne olur ki? Küçük kızı reddederek yoluna devam etmiş. İksiri yanına almış. Çok susamış, bir çeşme görüp yanına gitmiş. Çeşmeden su içerken bir ses duymuş. Etrafına bakınmış, o küçük kız, kadın ve amca yanına gelmiş. Hepsi, ışıktan çıkmış gibi parıl parıl parıldıyorlarmış. Amca, "Çok haklısın kızım, saygı olmadıktan sonra..." demiş. Kadın, "Sevgi olsun, taştan olsun," demiş. Küçük kız, "Güven olursa gerisi hallolur," demiş. Yaşına başına bakmadan... Bücür." Kendi dediğim şeye güldüm. "Neyse, sonra çeşmeye doğru yüzü gözü belli olmayan bir adamın yürüdüğünü görmüş. Adam bir anda atıyla birlikte yere yığılmış. Defne, onları uyandırmaya çalışmış ama nafile. Çantasından iksirleri çıkarmış. Hepsini çeşmeye dökerek içlerine su doldurmuş. Biriyle adamın yüzünü yıkamış, biriyle atın yüzünü yıkamış, birini de adama içirmiş." Burak'ın kafası bir anda omzuma düştü, uyumuştu. "Suyu içirdiği adam, bir anda ayağa kalkarak etrafına bakınmış. Yüzü ve atı temizlenmiş. Bir anda beyaz atlı bir prense dönüşmüş. Çantasından iksir çıkarıp Defne Prenses'e uzatmış. "Eğer bunu içersen, hayatımın aşkı olacaksın ama aramızda sevgi olmayacak. Defne başını aşağı yukarı sallamış ve iksiri içmiş." Burak'ın nefes alışverişleri düzene girdiğinde uyuduğunu anlamıştım.

"Bir anda konuşmuş Defne Prenses: Hayatta en önemli şey güven ve saygıdır. Onların olmadığı bir yerde sevgi olamaz." Yaprak bir anda gülerken bana doğru fısıldadı. "Sonra at dile gelmiş demiş ki la ben burda ne yapıyorum abicim?"

"Of, Yaprak. Hayal gücüm bu kadar yetiyor işte!"

"Sevgi neydi?" diye sordu Yaprak bir anda bana. "Neydi?" diye cevapladım.

"Sevgi emekti. Ve siz en güzel emektarlarsınız."

Gizli Numara (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin