5.7

49.7K 2.9K 454
                                    

"Umut Defne, Umut intihar etmiş." Bu cümle kafamda yankılanırken tek düşündüğüm şey bir an önce hastaneye varmaktı.

Burak nasıl olduğunu anlatmamıştı bile. Bu cümleyi duyduğum an, dizlerimin bağı çözülmüştü, telefonu bile yere düşürmüştüm ama umursayamıyordum. Evden koşar adımlarla çıkmıştım, altımda lacivert pantolonum, üzerimde de kedili tişörtüm vardı.

Allah kahretsin, telefonu unuttum. Eve koşarak geri döndüm ve telefonumu alıp yeniden Burak'ı aradım. Açmadı, meşgule attı. Bahsettiği hastane çok uzaktı, nasıl gideceğimi bilmiyordum.

Otobüse bindiğimde kalbim ağzımda atıyordu. Hadi ama, bir insan otobüsü bu kadar yavaş nasıl sürebilirdi?

Hastaneye gelince girişte, sekreter olduğunu tahmin ettiğim kızın yakasına yapıştım. "Umut, Umut Aksoy. Bu hastanedeymiş." Kadın başını aşağı yukarı salladı ve bilgisayara ilerleyip bir şeyler yazdı. "Evet, bu hastanede. Ama ziyaretçi kabul edemeyiz." Kaşlarımı yukarı kaldırdım. "Midesi temizleniyor." Ne demek midesi temizleniyor?

İlaçla intihar etmiş.

Ya bir insan, neden intihar eder? Bir insan, neden ölümü ister ki? Her şeyin bir çözümü var. Neden bunu yapıyorsunuz? Bazen, en çözümü olmadığını düşündüğünüz olaylar bile çözülüyor. Ben şu 17 yıllık hayatımda bunu anladım. Yapmayın.

Yine telefonumu çıkardım ve Burak'ı aradım. İkinci çalışta açtı bu sefer. "Neredesin?"

"Hastanenin karşısındaki parktayım. Gel." Telefonu kapattı. Sanırım, Burak'ın da psikolojisi çökmüştü. Ah, Umut'a leşsin demiştim. Özür dilerim Umut, bir insan ne kadar kötü olsa bile ölümü haketmez.

Parka ilerlediğimde Burak'ın bankta oturduğunu gördüm. Yanına gittim. Burnu kızarmıştı, hızlı bir şekilde soluk alıp veriyordu. Yanına oturup ellerini ellerimin arasına aldım. "Burak..."

"Defne." Birden boynuma sarıldı. "Kötü hissediyorum. Neden böyle oldu anlamadım, aslında Umut ölse bir gram umursayacağımı düşünmüyordum." Bizim yüzümüzden mi olmuştu?

"Önemli değil Burak, bak midesi temizleniyor. İyi olacak, eminim." Burak yüzümü avuçlarının içine aldı. "Sen gelmeden önce bundan daha kötü hissediyordum." Burnunu sıktım.

"Bu neden kırmızı?" Burnundan bahsediyordum.

"Kötü hissettiğim için." Güldüm. "Kötü hissedince burnun mu kızarıyor böyle?" Burak saçlarımı karıştırdı.

"Defne..." Aha, romantik bir şey geliyor. Bu 'Romantik bir şey diyeceğim, bir bak,' Defne'si çünkü. "Efendim?"

"Hiç gitme, tamam mı? Bak, bana iyi gelen tek şey sensin." Şimdi, Ankara Üniversitesi'nin konusunu açıp ortalığı birbirine katardım da, neyse.

"Sen benden gitmediğin sürece, gitmem." Alttan laf iğneliyoruz işte böyle.

"O nasıl laf?" Kaşlarını çattı. "Benim senden gitmem için kıyamet falan kopması gerekir. O zaman da bırakmam, ahirette görüşürüz." Güldüm.

"Ya benimsin, ya kara topraan." Burak güldü, ama çok geçmeden eski ciddiyetine geri döndü. "Bu Umut'u affettiğim anlamına gelmiyor, söyleyeyim de bunu."

"Ben de affetmedim," dedim kestirip atarak. "Sadece bu zor zamanında yanında olacağım, onun dışında ilerisi olmaz." Burak geriye yaslanıp tek kolunu omzuma attı. Sonra yeniden düzelip ayağa kalktı ve önümde çömeldi. Küçük bir çocuğa laf anlatırmış gibi.

"Ben önceden böyle değildim..." Kaşlarımı çattım. "Bana ne yapıyorsun Defne?" Haydaa, oturduğumuz yerden yine bir şeyler yaptık. "Ne yapıyorum?"

"Önceden insanların kalbini kıran itin tekiydim. Şimdi..." Derin bir nefes aldı. "Aramıza mesafeler girecek."

"Burak..." Saçını okşadım. "Mesafeler, insanları ya birbirine kilitler, ya da hiç olmadığı kadar uzaklaştırır. Uzaklaşmak ya da kilitlenmek sana bağlı. Çünkü benim ne yapacağımı biliyorsun."

"Biliyorum güzelim." Çömeldiği yerden kalkıp yeniden yanıma oturdu. "Gitmek istemiyorum."

Ne?

"Anlamadım?"

"Ankara'ya, gitmek istemiyorum." Gözlerimi büyüttüm. "Bak, sakın! Tıp kazanıyorsun işte, gideceksin, tamam mı? Sonra da ben..." Hassiktir, ben kazanabilir miydim ki?

"Neyse, bu konuyu kapatalım. Çok uzattık, sen de kafana takma." Başımı aşağı yukarı salladım ama kafaya takılmayacak bir konu değildi. "Hem, çok güzelmiş bu kedili tişört." Bakışlarımı tişörtüme indirip somurtuyor gibi yaptım.

"Çift tişörtü alalım mı?" Burak dediğim karşısında gözlerini devirdi. "Allah korusun." JGJIRGJIRKL salak.

"Hadi, hastaneye gidelim." Burak'ın dediğine başımı aşağı yukarı salladım ve hastaneye doğru ilerlemeye başladık.

Umut'un odasına gittiğimizde, bizi görüp gülümsedi.

Burak gerilmiş gibiydi. Ben, Umut'un yatağının karşısındaki koltuğa otururken, Burak da yanındaki sandalyeye oturdu.

"Ben, sizden özür dilerim." Burak sinirle kafasını geriye attı ve güldü.

"Bir daha böyle bir şey yaparsan sikerim seni Umut." Bu ne lan? Gülmeyeceğim, tamam.

Umut güldü, ama rahatsız bir şekilde yüzündeki gülüş bir anda silindi. İki elini de havaya kaldırdı. "Bir daha yapmayacağım, tamam!"

"Bir daha yap, yap da gör ebeninkini." Burak mizahla karışık laf mı sokuyordu? Anlayamıyordum. "Neyse, artık kalkalım biz. Hasta ziyaretinin kısası makbuldur." Burak yanıma gelip elimden tuttu ve oturduğum yerden kaldırdı. Umut'la aynı ortamda durmak istemiyormuş gibi görünüyordu.

Tam kapıdan çıkacakken Umut'un sesini duydum.

"Defne..." Arkamı döndüm. "Efendim?"

"Özür dilerim."

Gülümsemekle yetindim ve kapıdan çıktım. Burak birden elimi bırakıp bana döndü. "Ne oldu?" Burak gülümsüyordu.

Niye gülümsüyorsun lan, mal mal?

"Seni bir yere götüreceğim."

Ne?

"Nereye?" Burak, elimden tutup beni otobüse sürüklerken nereye olduğunu söylemiyordu bile.

Bir apartmanın önüne geldiğinde sırıttı.

"Annem..." Dediğinde duraksadım. "Seni tanıyor zaten. Ama seninle baştan tanışmak istemiş. Benim sevgilim olduğunu göz önünde bulundurarak."

Ne?

E, yuh ama.

Şaka mı bu?

Konuşmaya devam edince ona döndüm. "Ee, ne dersin? Tanışmak ister misin?"

&

Burak'ın annesi zaten Defne'yi tanıyor. Ama şimdi Burak'ın sevgilisi olarak düşününce, sizce Defne'yi sevecek mi? Yoksa bir şey mi olacak?

Gizli Numara (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin