7.8

31.3K 1.9K 494
                                    

Benim.

Ailem de.

Tatile.

Geliyormuş.

Hatta,

Burak'larla birlikte.

Tatile gidiyoruz.

Öyle mi?

Duyduğum şeyin doğruluğunu anlamak istercesine bütün cümleleri kafamda heceliyordum. Ah hayır, uzun süre Ben Fero dinlemekten böyle olmuştu.

"Nasıl ya?" dedim Burak'a bakarak. Işık hızıyla telefonumu çıkardım, zaten annem mesaj atmıştı.

Annem: kızzz makyajla kendini küçük gösterebilir misin?

Annem: şu anime midir manime midir o makyajlardan yaparsın

Annem: boyun da kısa zaten

Annem: bir otel ayarladık da

Annem: Elif'in kimliğiyle otele sokucam seni 11 yaş olunca para almıyorlarmış

Annemin yazdığı mesajları okuyunca kahkahama engel olamadım. Telefonu Burak'a gösterince o da gülmeye başladı. Elif, kuzenimdi. Annem illegal işlere başlamış demek ki.

"Makyaj işe yarar mı bilmiyorum ama yaşından büyük duruyorsun, otele o kimlikle girmeye çalışırsan sonunuz karakol olabilir," dedi Burak oturduğu yere yayılarak. Ona hak vererek başımı aşağı yukarı salladım.

"Ay hayır, en garip olan tarafı her şeye para saçıyor ama otele beni ücretsiz sokmaya çalışıyor."

"Annen Kayserili olabilir mi?" dedi Burak bir anda. Yaptığı iğrenç espri karşısında kaşlarımı çattım.

"Kayserili olmak için fazla harcama yapıyor."

"Bir o kadar da geliri var. Kaç kez altın günü yapıyor aylık?" Gülümsedim.

"Bilmiyorum o kadarını."

"Erkekler de katılabiliyor mu acaba bu altın günlerine falan? Geleceğimize yatırım olsun," dedi ve yanağımdan makas aldı. Telefonum titreyince yeniden whatsapp'a girdim. Yine annem mesaj atmıştı.

Annem: görüldü atıp cevap vermemek?

Burak'tan böyle bir mesaj gelseydi sevgili tribi yediğimi düşünürdüm.

Annem: sen bilirsin, akşama noodle ye, hiçbir yemek yapmıyorum!!!!!!

Cümlenin sonundaki ünlemin fazla olması kadar komik bir mesajdı.

Annem: ayrıca hava kararmadan gelirim dedin, sakın unutma

Annem: baban eve gelirse ve defne nerede derse ben zor durumda kalırım ona göre

Defne: tamam validem

Telefonumu çantama attım ve arkama yaslandım. "Yaprak gelmese keşke," dedi Burak oflayarak. Yaprak'tan nefret mi ediyordu, yoksa çok mu seviyordu anlayamıyordum.

"Neden?"

"Orada seni sinir edip durur da ondan."

"Nasıl sinir edebilir ki beni?" dedim anlamıyormuş gibi davranarak. Ama nasıl sinir edeceğini az çok tahmin edebiliyordum.

"O bir yolunu bulur. Seni seviyor, sevdiklerini sinir etmek kanında var onun." Burak'ın kurduğu cümle karşısında güldüm. Yaprak, benim küçüklük halim olabilirdi.

"Küçükken ben de öyleydim," dediğimde Burak'ın suratındaki gülümseme bir anda silindi.

"Keşke küçükken ayrılmasaydık," dedi bakışlarını gözlerimden çekerek. "Birlikte büyüseydik. Ben tek başıma, babamla büyüdüm. Sen de beni hiç tanımamış gibi."

"Burak," dedim son heceyi uzatarak. Alnına düşen saç tutamlarını elimle geriye doğru taradım. "O kadar önemli değil. Bak, yine birbirimizi bulmuşuz."

"Ben seni buldum," dedi sitemli bir şekilde. "Ama sen hatırlamıyordun. Hatırlasan bulur muydun?" Ah, Burak'ın depresyon zamanı gelmiş.

"Bulurdum." Burak eğilip yanağımdan öptü. Bir anda bütün kafeteryanın ilgisi bize dönünce ayağa kalktı. "Ders çalışacaktık, unuttun mu?"

Burak'la yanyana iki tane masa bulunca şanslı olduğumuza şükrettim. Kütüphane o kadar kalabalıktı ki. Bunların içtiği suya müshil katıp dersten uzak tutmak lazım. Bu nasıl bir azimdir ya!

Burak çantasından tyt denemeleri çıkarınca şaşkınlıkla ona baktım. "Ben çözmemiştim," dedi tok bir sesle. "Kime niyet kime kısmet diyorsun?"

"Aynen," dedi gülerken. "Önce seviyene bakalım, sana 100 dakika veriyorum, bu denemeyi bitir," dedi önüme incecik bir kitapçık fırlatırken.

Yaklaşık yarım saatlik, kitapçıkla boş boş bakışmadan sonra nihayet bir tane çözebileceğim soru bulmuştum. Evet, 2+2, 4 eder, hello merhaba demek, dağlar denize paralel. Yks bekle, ben geliyorum! #workhard

Kafamda kurduğum saçma sapan şeylere gülerken Burak telefonuyla uğraşıyordu. Matematik iyi gidiyordu ancak edebiyat ve kimya için aynı şeyi söyleyemeyecektim.

100 dakika dolduğu zaman Burak kitapçığı önümden çekti. Bir dur kardeşim, ne bu acele? Kitapçığı yemeyeceğim, korkma.

Burak, sorularımı kontrol etmeye başladı. Birinci yanlış, neyse moral bozmak yok. İkinci de yanlış, sağlık olsun ne yapalım. Üçüncü de yanlış, Allahın hakkı üçtür zaten şimdi doğru olacak. Dördüncü de yanlış, neyse o zaman esma-ül hüsnadan gidelim, 99 yanlışa kadar şansım var. Burak'ın yanında salak gibi kıkırdarken Burak da çözdüğüm ya da çözdüğümü sandığım sorularımın üstünü acımadan kırmızı kalemle çiziyor ve bir öğretmen edasıyla işlemlerimdeki hatalı yerleri yuvarlak içine alıyordu. Onu tam o an gözlükle, üzerinde takım elbiseyle düşündüm. Allahım! Wattpad'de çok fazla edebiyat hocasıyla ilgili kitap okumaktan böyle olmuştum işte.

"Netlerini duymaya hazır mısın?" dediğinde başımı sağa sola salladım. "İnanır mısın, hiç hazır değilim."

"Edebiyat, 25 doğru, 15 yanlış!" Bir saniye, çüş. Burak uzun bir süre sessiz kalınca soran gözlerle ona baktım. "E, diğerleri?"

Burak kitapçığı rulo haline getirdi ve bir metre uzağımızda olan çöp kutusuna doğru fırlattı. "Neyse canım, geri kalanın önemi yok. Herkes okuyacak diye bir şey yok ya? Burger King'de çalışırsın." Burak'ın dediği şey moralimin içine etmişti. Oflayarak çantamdan yanımda getirdiğim problemler soru bankasını çıkardım ve sayfalarına bakmaya başladım. Burak bozulduğumu fark edip kolunu omzuma attı ve yeniden yanağımı öptü. "Ya güzelim, özür dilerim. Şaka yapıyordum." Bakışları önümdeki soru bankasına gidince bir anda konuştu. "A, bak çok iyi bu! Problemlerden çalışmaya başlayabiliriz."

"Peki," dedim kırgınlığımı bir kenara bırakarak. "Başlayalım o zaman."

"İlk sorumuza bakalım... Hmm..." Burak'ın çıkardığı garip sesler beni güldürüyordu. "İşçi problemi. Basit. Orantıyla yapacaksın."

Burak'ın anlattığından anladığım kadarıyla problemi çözdüm. Daha doğrusu o çözmüştü, ben sadece soru bankasının üzerine işlemleri yazmıştım ama önemli olan bu değildi.

İkinci soruya geçince Burak gözlerini kıstı. "Havuz problemi." Bir anda soru bankasını kapatıp çantama koydu.

"Neden bipolar gibi davranıyorsun?" dedim kendime hakim olamayarak. Burak gülümsedi.

"Havuz problemini otelde çözeriz." Parmağımı boğazıma götürüp kusuyormuş gibi yaptım.

"İğrençti."

"Asıl iğrenç olan ne biliyor musun?" Bir anda sinirlenince ne diyeceğini düşünmeye başladım. Kalbimi kıracak bir şey söyler miydi? Valla ağlarım şuracıkta.

"Bulamadım," Saçlarımı öptü.

"Çünkü senin her şeyin çok güzel."

Gizli Numara (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin