Bölüm 31

516 65 89
                                        

*Jungkook*

Kaçamak bakışlar atıyordum ona ve yakalıyordu bakışlarımı. Devamında gelen gülme isteğini bastırıyor ve devam ediyordu o da benim bakışımı yakalamaya. Bu böyle devam ediyordu, sabahtandır.

Sabah uyanır uyanmaz Yoongi'nin çalışma odasına damlamıştım. O dosyaları incelemekle meşgulken ben vizelere hazırlanıyordum. Daha doğrusu hazırlanmaya çalışıyordum çünkü ona bakmaktan alamıyordum kendimi. 

Yine, ona nasıl yakıştığını hala anlayamadığım kemik gözlüklerini takmış, kulağının arkasına da kurşun kalemini geçirmiş ve gerekli gördüğü yerlere notları alıyordu o kurşun kalemle. Kalbimi hızlandırıyordu bu görüntü.

Saçları her zamankinin aksine dağınıktı. Yakışmıştı. Fazla çekiciydi bu dağılmış ifadesi. Daha geceliğini bile çıkarmadan bir kupa kahvesini almış, kurulmuştu koltuğuna. Vücudu ufacıktı ve kayboluyordu o geceliğin içinde. Yinede, bu haliyle tatlıdan ziyade tamamen karizmatikti. Demiştim size, zıtlıkların en güzeli onda var olmuş gibiydi.

Şunu fark ettim; onun artık her hareketini yorumlaya biliyordum. Eğer kaşlarını çatarsa beğenmediği bir ayrıntıyı fark etmiş demektir. Ardından kurşun kalemini alır ve düzeltirdi o ayrıntıyı. Eğer geri dönülmez bir hatayı yakalarsa yüzünde mimik oynamıyordu çünkü o hatanın düzeltilmeyeceğini biliyordu ve kızmak yerine ikinci bir plan hazırlamakla meşgul oluyordu. 

O akıllıydı da. Zamanını hataya değilde çözüme odaklı kullanıyordu. Tabi o hatanın bir daha gerçekleşmemesi içinde emin oluyordu. Anlayacağız ondan öğrenecek çok şeyim vardı.

"Pekala, yeter bu kadar."

Ben ne olduğunu anlayamadan yerinden kalkmış ve bana doğru adımlamaya başlamıştı. Elimden tutup deri koltuktan kaldırdı beni ve kapıya doğru adımladı. Bir an beni odadan kovacak diye düşünmüşken o da benimle beraber çıktı ve mutfağa doğru adımlamaya başladık beraber.

İçeri girdiğimizde her zamanki yerine geçmişti, yani mutfak tezgahının yanındaki dolaba. Yine aynı şekilde bir kolunu dolaba dayamış ve yüzünü bana dönmüştü. Ben ona kocaman açmış gözlerime bakarken konuşmaya başladı:

"Orada yaptığımız şey zaman kaybı. Sen dersinle ilgilenmiyor bana bakıyorsun, bense gözlerimi senden ayıramıyorum. Bari karnımızı doyuralım."

Dediğiyle bir miktar kızarmıştım. Sonra onuda utandırmaya karar verdim. 

"Oh, gözlerini benden alamamanı neye bağlamalıyım ?"

"Sen bütünüyle güzelsin ve canım yine yumurtalı ekmek istiyor."

Şimdide kıpkırmızıydım. Ne diyeceğimi bilemeden önüme dönmüş ve bu kalp çarpıntısının altından kalkmaya çalışıyordum.

Kalkamıyordum ve buna neden olan şeyi bile kestiremiyordum. 

Mesela neden gözlerim sürekli onu arıyordu ve bulduğunda neden ondan ayrılmıyordu ? Sonra kalbim, kalbim neden atıyordu hızlıca onun varlığıyla ? Sesini bile özlediğim oluyordu ondan ayrıyken. Bu bambaşka bir bilinmezlikti. 

Hislerini hiçbir zaman açığa vurmayan ben onun yanındayken savunmasızdım. Hiçbir varlığıma söz geçiremiyordum. Bir gün kalp atışlarımı duyacak diye ödüm kopuyordu. Nedenini bilmediğim şey beni eksilere indiriyordu. Tek bildiğim ise Yoongi oluyordu.

"Daha bekleyecek miyim ?"

"Ah, malzemeleri düşünüyordum."

"Canımın çektiği şey yumurtalı ekmek Jungkook. Yumurta ve ekmek."

IMPASSE | vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin