Bölüm 18

640 71 71
                                    

*Yoongi*

"Yoongi şu yengece bak !" bu kaçıncı oldu inanın saymayı bıraktım. Bu Kurabiye ne görse ilgisini çekiyor ve ona yöneliyordu durmadan. Kontrol edilemeyen bir çocuk gibiydi buraya geldiğimizden beri.

Hayır ilk defa da görüyor değildi elindeki yengeci. Biz Kore'de bunları yiyorduk be. Ama şu heyecanı hoşuma gitmiyor değildi. Eğlendiğini bilmek tabi ki de içimi rahatlatıyordu.

Başta hayıflansamda şimdi büyükbabama teşekkür ediyordum bizi buraya gönderdiği için. Düğünümüz gibi bunuda abartır Hawaii veya Maldivlere yollar diye düşünmüştüm.

Ama o bizi gözlerden uzak, huzur dolu bu adaya yollamış ve bu tatil şimdiden işe yaramaya başlamıştı. Jungkook hiç olmadığı kadar mutlu görünüyordu şimdi. Eh, onun mutluluğu bir nevi benim de mutluluğumdu.

Çoğu zaman ona ayak uydurmakta zorlansamda bu halleri işime gelmiş, onunla daha fazla yakınlaşıp aramızda olan o garip durumları birazda olsun aşmaya başlamıştık bile.

"Yoongi tanrım şu suyun berraklığına bak ! Hadi girelim. Lütfen !" şu tatlı sesi beni benden almazsa her şey yolundaydı aslında.

Bu çocuk bana ne yapıyordu böyle hiç bir fikrim yoktu. Normalde insanlardan uzak durmaya çalışır gerekmedikçe muhabbete girmez, dahası göz kontağı bile kurmazdım.

Onların sorunları beni zerre ilgilendirmez duydukları korku veya hüzün umurumda olmazdı. Ama onda farklıydı. Jungkook'da her şey farklıydı. 

Daha tanıştığımız ilk andan itibaren beni onun için endişelenmeye itmiş ve aklımı onunla doldurmuştu. Babasını  ve annesini öz amcasının öldürdüğünü öğrenmiş ama benim annem ve babamın o kazada ölmesi onu daha fazla yaralamış ve daha bir kaç saattir tanıdığı ben için üzülüp suçluluk duymasına neden olmuştu. Üstelik onun bir suçu yokken.

Jeon Jungkook normal değildi. Çevremdeki o insanlar gibi değildi. Kendi çıkarlarından çok karşısındakinin duyguları daha çok önemliydi onun için. Yüzü gibi içide çok güzeldi ve ona karşı duyduğum bu sıcaklık beni şaşırtmıyordu artık.

Jungkook masumiyetiyle beni etkisi altına almıştı çoktan ve inanın bundan rahatsız değildim. Özlediğim o samimiyet onda vardı ve beni doyuruyordu o samimiyetle.

Annem ve babam öldükten sonra doğal olarak şirketin tek varisi bendim ve etrafıma sırf çıkarları için yaklaşan insan sayısını hesaplayamazdınız bile. Bende saymayı bırakmıştım zaten bir müddet sonra. 

Sırf o koca şirketin tek varisi ben olduğum için bütün gözü dönmüş pay sahipleri bile bile çocuklarını benim etrafıma donatıyor, benimle arkadaş olmaları için tembihliyordu akıllarınca.

O çocukları kaçırmaktan geri kalmıyordum bende. Pişman değildim. Belki iyi birer arkadaş olabilirdik herhangi biriyle ama bana geliş amaçları belliydi. Babaları yüzünden benimle zorla arkadaş olmaya zorlanmaları fazla saçmaydı.

Asla istemezdim böyle bir arkadaşlığı. Yalnız olmak çoğu zaman daha güzeldi hem. İnsanların zoraki gülümsemelerine maruz kalmaktansa bunu tercih ederdim. Asosyal miydim ? Evet öyleydim.

Bu düşüncelerden uzaklaşıp dikkatimi kıyıdan gitgide uzaklaşan biricik eşime vermiş ve çevremdekileri umursamayarak bağırmaya başlamıştım.

"Ya Jungkook, uzaklaşayım deme ! Su derin olmayabilir ama belli olmaz. Yakınlaş kıyıya velet !" tanrım benim dinlenmem gerekiyordu güya değil mi ?

"Hayır ! Kolaysa gelde al Min Yoongi !" sen oyun istiyorsun Kurabiye.

Bana da oynamak düşer o vakit. Hiç düşünmeden üstümdeki t-shirtü çıkarmış ve atmıştım kenara. Parmak arası terliğimide çıkarıp yürüdüm denize doğru. Altıma mayo giymem iyi olmuştu. 

IMPASSE | vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin