Herkes odasına dağılmış yerleşmekler uğraşmaktaydı. Hope sessizliği bozarak ''Yoongi ben acıktım, Namjoon da öyle bir şeyler mi hazırlasak?''
''Benim buraları toplamam lazım siz hazırlayın sonra çocukları çağıralım''
Namjoon ''Yaah! Ev gayet toplandı. Mızmızlanma da gel yardım et.''
''Ciğerimi de bilme be!''
***
Jimin kıyafetlerini katlıyordu. Sanki Jungkook bir daha bozmayacakmış gibi. Zaten küçük olan Kookienin eşyaları ile iyice küçülmüştü. Bu çocuk gerekli gereksiz ne varsa toplamış gelmiş diye geçirdi içinden. Onun eşyalarına da el atmaya karar verdi. Jungkook'un duşta olma fırsatını eşyalarını karıştırmak için kullanabilirdi. Çantalardan birinin açılmadığını fark etti.
Çantayı açtığında içinde Kook'un boxerlarının olduğu gördü. Suratına tam bir piç smile eklemişti ki Kook ''Yaaahh!! Çeminşşi!! Herkesin bir özeli vardır. Pis sapık. Bir de sırıtışa bak ya bak'' Jimin'in elindeki boxerı bir hışımla çekti ve banyoya geri döndü. Jimin ise gülmekten nefes alamıyordu ki Yoongi kapıya gelmişti. Jimin'i beklemeden içeri daldı.
''Vaaooww size cidden acıdım göt kadar lan burası. Yatacak yeriniz yok oğlum.'' Jimin ona bir tişört salladı. Yoongi tuttuğu gibi kaptı ve artık benimdir bakışı attı.
''Yemek yicez hadi gelin.''
***
Tae ve Jin'in odasında hala gerginlik hakimdi. Tae çoktan yerleşmiş yatağına geçip oyuna dalmıştı bile. Jin ise kendi kendine söyleniyordu.
''Yah! Tae burasının benim dolabım olduğunu söylediğimi hatırlıyorum. Niye buraya koydun bunu?''
Tae gözünü oyundan ayırmayıp ''Canım öyle istedi.'' Jin onun bu tavrına sinir oluyordu. Tae ise onu kızdırmayı çok seviyordu. Kızınca aralıksız konuşmasını, nefesinin yettiği kadar konuşmasını, boynunda oluşan damarlarını çok seviyordu.
O sırada kapı çaldı ve içeri Namjoon girdi. ''Çocuklar konuşmamız lazım.''
''Benim konuşacak bir şeyim yok.''
''Benim sanki çok.'' Jin Tae'ye bakarak söylemişti bunu ama o telefondan gözünü kaldırmıyordu.
''Olmaz böyle çabuk konuşuyorsunuz ve bu sorun halloluyor tamam mı? Farkında değilsiniz ama yaptığınız bizi de etkiliyor. Sorunlarınızı çözün ve yemeğe inin!'' diyerek kapıdan çıktı. Oluşan sessizliği bir süre dinledi Jin.
*TAEHYUNG*
Şu haliyle bile o kadar masum görünüyor ki. Nasıl her gece başka alemde olabiliyor şaşırıyorum. Gözlerini, kirpik diplerini, dolgun pembe dudaklarını; yüzünün her santimetrekaresini bilirken ona bakmaya nasıl doyamıyordum. Tanrım şu an ne yaşıyorum? Ne düşünüyorum? Ona kızgın olmam lazım kırgın olmam lazım ama yapamıyorum niye?
Gözleri gözlerimle buluştuğunda bakışlarım dudaklarındaydı. Görmemiş olmasını dileyerek gözlerimi kırptım. Sonra acıyan dudağımı dişlerimin arasından çıkmasına izin vermiştim. Ne kadardır ısırıyordum bilmiyorum.
''Bıraktığına sevindim. Yoksa kopartacaktın.'' Şaşırmıştım.
''Ne-neyi, neden bahsediyorsun sen tanrı aşkına?''
''Dudağın diyorum. Dudağın morardı.'' İstemsizce yeniden yine ısırdım ama kısa süreliydi. Hafif gülümsediğimi fark ettim. Çünkü dudağıma bakmıştı. Anlamadan mutlu olmuştum. Sanki bunu bekliyormuşçasına yanıma geldi ve sarıldı. Diğer sarılmalarımız gibi arkadaşça.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FRIENDS🦋🍀🌈
FanfictionOnlar kimsenin birbirine yakın olmadığı kadar yakın olan arkadaşlardı. Ya da öyle sanıyorlardı. Birbirlerine hissettikleri dostluktan da ötede olmalıydı. Onlar lisede tanışmış ve birbilerine kenetlenmiş 7 adamlardı. Hepsinin kendine ait problemler...