Kahvaltı masasında toplanmıştı yine tüm evin üyeleri. Sessiz sedasız geçiyordu yemek. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Bir huzursuzluk olduğu belliydi. İlk konuşan Jimin olmuştu.
''Düşünceli görünüyorsun?'' bardağından bir yudum aldı.
''Aklım hala kadında.'' Dedi Joon. Eliyle alnını ovuyordu.
''Aklından çıkarmalı ve biraz dinlenmelisin.'' Dedi Hobi ona. Sanki kendisi çıkarabilmiş gibi bir de arkadaşına tavsiye veriyordu. Yoongi bu yüzden biraz alayla gülümsemişti. Tabi bu yüzden sevgilisinden bir diz darbesi de yemişti.
''Adamın biri sabahın 3'ünde geldi ve ben oğluyum dedi öyle mi?'' diye sordu Jin.
''Evet aynen öyle oldu. Jisoo da tanımıyor onu. Daha önce hiç görmediğini söyledi.'' Dedi yanıt olarak Namjoon.
''Bilse de söyleyeceğini düşünmüyorum.'' Dedi Taehyung. Biraz sinirliydi ve bunu çıkarabilirdi.
''Niye ondan hoşlanmıyorsun?'' diye sordu Namjoon. Tek kaşını kaldırmış arkadaşına bakıyordu.
Direk bu şekilde sormuş olması Taehyung gibi masadaki diğerlerinin dikkatini çekmişti. Böyle bir anda çıkışmasını yorgun olmasına yoruyorlardı. Jin kızdan hiç hoşnut olmadığını biliyordu. Tek temennisi Tae'nin çenesini kapatması olacaktı ama Tae'nin sesi çıkmıştı. ''Bilmiyorum sebebi yok. Hoşlanmıyorum. Ters bir şeyler var. Yalan söylüyor gibi.'' Umursamaz gibi davranıyordu.
''Herkes annen gibi olacak diye bir şey yok Taehyung.'' Düz çıkan sesi ile söylemişti Joon bunu. Masanın altından bir diz darbesi yemişti. Yine bunu yapan Hobi olmuştu.
Tae, duyduğu şeyi idrak etmek için birkaç saniye bekledi. Gözlerini hızla kırpıp açtı. Kızdan hoşlanmamasının sebebi ilk başlarda Jin ile olan yakınlığından dolayı olsa da şimdi yalan söylediğini düşünüyordu sadece.
''Ben, ben anneme bağlamıyorum bunu.'' Dedi Tae. Umursamaz davranmayı tercih ediyordu ama dolan gözleri buna imkan sağlamıyordu.
''Tamam kapatın şunu ve kahvaltınızı yapın. Şimdi tartışmanın zamanı değil.'' Dedi Yoongi. Sert çıkan sesi şükürler olsun ki diğer sesleri bastırmıştı.
''Biraz konuşalım mı?'' diye sordu Jin masanın başında oturan arkadaşına.''
Namjoon saçlarını parmaklarıyla taradıktan sonra derin bir nefes aldı ve masadan kalktı. Kahvaltısını bitirmişti. Sadece masada savsaklanıyordu. Jin'in onu çağırması kalkması için bahane olmuştu işte. Odasına doğru yürümeye başladığında Jin de onun gibi kalktı ve takip etti.
Kendini odasına atan Namjoon, bahçeye bakan penceresinin kenarında durdu. Dışarıda yeni yağmaya başlayan yağmuru izlemeyi tercih etmişti. Jin de arkasından girdi odaya ve kapıyı kapattı. Joon'un yatağına oturduğunda söze girdi. ''Sorun ne?''
''Ben niye bu kadar tepkili olduğunu anlamıyorum.'' Dedi Namjoon. Derin bir nefes vermişti. Verdiği nefes pencerenin buğulanmasına sebep olmuştu.
''Hayır bu değil.'' Dedi Jin. Kollarını yatağa dayamış hafifçe kaykılmıştı.
''Pardon da neymiş sorun?'' diye hışımla arkasına döndü Namjoon.
''Sen onların haklı çıkmasından korkuyorsun Joon. Birkaç kere daha gördüm bunu. Ne zaman biri olumsuz bir şey söylese gözlerinden ateş çıkıyor. Fark edemiyorsun.'' Dedi Jin. Arkadaşına sıcak gözlerle bakıyordu.
''Tanrı aşkına, nasıl o bu işte sorumlu olabilir ki? Ben bunu anlamıyorum. Bana mantıklı bir sebep göstersinler. Sadece hissettiklerini söylüyorlar. Somut bir şey yokken ortada böyle suçlayıcı konuşmaları canımı sıkıyor.'' Sesini kontrol etmeye çalışsa da pek başarılı olduğu söylenemezdi Namjoon'un.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FRIENDS🦋🍀🌈
FanficOnlar kimsenin birbirine yakın olmadığı kadar yakın olan arkadaşlardı. Ya da öyle sanıyorlardı. Birbirlerine hissettikleri dostluktan da ötede olmalıydı. Onlar lisede tanışmış ve birbilerine kenetlenmiş 7 adamlardı. Hepsinin kendine ait problemler...