72.Final

2.2K 100 157
                                    

Zaman, üzerine konuşulacak ne çok şey var. Ne çok yazılar yazılmış hakkında. Ne çok sözler söylenmiş hakkında. Kimi için güzel geçmiş, kimi için kötü. Durdurulmak iştenmiş çoğu zaman. Durdurulabilmiş mi? Bir saatin akrebine yetişebilmiş mi yelkovan? Veya ay güneşi takip ederken bir gün olsun onun önüne geçebilmiş mi?

Beş koca yıl. Bin sekiz yüz yirmialtı gün. Her sene yeni diye başlanan, her sene sonu diye kutlanan. Zaman. Üzerine konuşulacak ne çok şey var. Zamana bırakalım deriz çoğu zaman. O kendi işine halleder deriz. Halleder mi emin değiliz. Kederimiz geçer mi bilemeyiz. Unutturur mu? Yoksa daha çok mu hatırlatır?

Suya benzetilir çoğu zaman. Ama suyunda bir sonu vardır. Bunu düşünmez çoğu insan. Su akar yolunu bulur denir. Her gün güneş yeniden doğar denilir. Bunların hepsi zaman çıkmaz mı aslında? Zamanın iyileştirici bir özelliğini göstermez mi?

Beş yıl. Bin sekiz yüz yirmi altı gün. Ne çok değişir bir insanın hayatında. Kimbilir kimler girer kimler çıkar hayatından. Kimler ölür, kimler doğar. Zaman, yenileyici bir özelliği vardır çoğu zaman. Yenilenir insan. Her sene yeniden doğar mesela. Ya da her sene yeniden ölür. Zamanın getirdikleri ya da götürdükleri. Sabaha kadar konuşsak mı acaba?

Böyle düşünceler arasında kırptı gözlerini. Önündeki tabloya bakıyordu. Bir kum saati işlenmişti tuvalin üzerine. Içindeki kum diğerine akıyordu. Yukarıdan aşağıya akan kum taneleri ne kadar da güzel işlenmişti tabloya. Altı dolunca yeniden düzeltmek için hali hazırda bekleyen bir el. Tanrı...

Başka bir ayrıntı daha vardı tabloda. Kırıktı cam kum saatinin bir yanı. Kum taneleri arasından sızıyordu. Ne güzel işlenmişti tutulamayan zaman. Ne kadar güzel konu edinmişti kendine tuval üzerinde. Dışarıya sızan kum tanelerine takıldı gözleri. Tutamadığı ne kadar çok zaman vardı. Elinden kayıp giden ne çok kum tanesi vardı.

Kulağına bir anons geldi. Havaalanında edilen anons kulaklarını doldurdu. "Ultimi 20 minito aereo in Corea."

Etrafına bakmak için kafasını çevirdi. Gözleri sevgilisini arıyordu. Iki dakika içinde nereye kaybolmuştu? Gözündeki gözlükleri çıkardı. Yüzündeki maskeyi çenesine kadar indirdi. Bileğindeki gümüş saate baktı. Artık uçağa binmek için giriş yapmak zorundalardı. Şimdi nereye kaybolmuştu?

Arkasından seslenen isim ile arkasına döndü. Bu ismi duymaya alışkındı. Etrafında sürekli bu isim kullanılıyordu artık. Kafasını geriye çevirdi. Kendine doğru koşarak gelen iki beden gördü. Yüzüne hemen meleksi gülümsemesini takındı. Artık anlamakta zerre zorlanmadığı kelimeler ulaştı kulağına. "Possiamo fare delle foto?"

"Certamente." Yanına yaklaşan kadına doğru eğildi. Kendine göre kısa olan kadın gözleri parlarcasına bakıyordu ona. O ise aynı parıltı ile bakıyordu kameraya.

"Grazie." Yanından ayrılırlarken kulağına gelen son kelime. Yeniden etrafa çevirdi gözlerini. Bu sevgilisi cidden nerede kalmıştı? Gözlerini saatine çevirdi yeniden. Uçağa binmeleri için verilen süreye son 13 dakika kalmıştı.

Eline telefonunu aldı. Aradığı isim üzerinde kaydırdı ekranı. Telefonu kulağına tuttu ve açılması için itina ile beklemeye başladı. Ki telefon çok geçmeden açıldı.

"Efendim." Dedi hışırtı ile gelen ses.

"Nerede olduğunu sorabilir miyim? Son 12 dakika. Bir an önce şu uçağın içine binebilir miyiz artık?" Dedi Jimin. Sesinin kızgın çıkması için özellikle çaba sarf etmişti.

Jungkook son bir kez daha bastı deklanşöre. Ses ile birlikte uçmaya başlayan kuşlara çevirdi bakışlarını. Bu muhteşem görüntüye asla hayır diyemezdi ki. Birkaç poz almıştı işte. Fena mı olmuştu? Yeni sergiye bir fotoğraf daha belki.

FRIENDS🦋🍀🌈Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin