Yağmurlu bir gün karşılamıştı onları. Nisan yağmurları kendini hissettirmeye başlamıştı. Bir yağıyor bir duruyordu. Hava bazen açık bazen bulutlar ile kaplı olmayı tercih ediyordu. Havada enfes bir toprak kokusu vardı. Bu koku şehrin üzerindeki kış kokusunu alıp götürmek ile görevlendirilmiş gibiydi. Ağaçların yavaş yavaş yaprak ile dolması insanlara umut oluyordu. Bazı sokaklar ağaçların çiçekleri ile bezenmişti. Bu çicekler görüntünün yanında güzel bir koku da yaymaktaydı.
Böyle bir sabaha uyandı Jin. Gözlerini birkaç kere kapatıp açtı. Kendine gelmek için birkaç dakika tavan ile bakıştı. Kollarını kaldırıp kendini esnetmek istedi ama üzerinde yatan sevgilisinden dolayı bu pek mümkün gibi görünmüyordu. Jin kafasını yanına çevirdi ve suratı yastık ile bir olan sevgilisine baktı. Tae göz kapakları hafif açık bir şekilde uyuyordu. Bu onun ne kadar derin bir uykuda olduğunu işaret etmişti Jin'e. Jin onun gözlerine baktıktan sonra uyanmayacağından emin oldu. Kolunu sevgilisinin boynu altından kurtarırken hafif bir şekilde yüzünü ekşitmişti. O kadar zamandır beraber uyuyorlardı ama bir türlü iki kişi uyumayı öğrenememişlerdi. Her sabah biri mutlaka yataktan sakatlanmış bir şekilde uyanıyordu.
Jin kolunu kurtardıktan sonra sevgilisine doğru yan döndü. Onun her bir zerresini izlemeye başladı. Uzun zamandır sevgilisine bu kadar yakından bakmıyordu. Haliyle özlemişti onu seyretmeyi. Dudakları da açık olarak uyuyan Tae, Jin'in karşısında gülümsetecek kadar bir şirinlik abidesi olmuştu. Ama bu şirin yüzünün altında ne kadar şeytansı bir ifade yattığını biliyordu Jin. Onun bu masum görünüşü altında aslında hiç de masum olmayan birilerinin yattığını biliyordu Jin.
Jin dün gece kendisini o şekilde bıraktıktan sonra sevgilisine gerekli cezayı verecekti. Onu uyandırıp, uyanık bir şekilde kalmasına neden olmuştu Tae. Jin'i kışkırtmış, sözleri ve öpücükleri ile onu hazır hale getirmiş; sonrasında ise o şekilde bırakmıştı. Üzerinden inip, arkasını dönüp uyumuştu. Hem de saniyeler içinde. En azından Jin böyle olduğunu düşünmüştü. Ama duymuyordu ki Tae'nin içinde çağlayan şimdi uyu uyuyabilirsen nidalarını. Bir şekilde bunun öcünü alacaktı Jin.
Ama sevimli surat karşısında kayıtsız da kalamazdı. Eğildi sevgilisine doğru. Onun yanağına günaydın öpücüğü bıraktı. Ona ne kadar kızgın olursa olsun, sevgilisine günaydın demeden günü aydın geçmezdi Jin'in.
Yataktan uzun uğraşlar sonrasında kalkan Jin, kahvaltı hazırlamak için mutfağa indi. Bugün sıra ondaydı. Sıra için değil, arkadaşlarına güzel bir kahvaltı hazırlamak için erken kalkmıştı. Jimin ve Jungkook gitmeden önce onlarla, her sofraya beraber oturmak istiyordu. Bu sofrada kalabalık günler elbet özlenecekti. Şimdi fırsatı varken bunu kaçırmaya niyetli değildi Jin.
Çorbayı ocağa koyarak başladı işe. Mevsimi geçtiği için artık sulu özelliğini kaybetmiş portakalları çıkardı masaya. Kabuklarını özenle soyup, meyve sıkma makinasının içine koydu. Her bir bardağı özenle doldurdu. Masanın etrafına dizdi. Bugün herkes kendi yerinde oturacaktı. Çünkü Jin herkesin kendi özel bardağına koymuştu portakal sularını.
Merdivenlerden gelen ayak sesi ile başını oraya çevirdi Jin. Jungkook merdivenlerden hızla iniyordu. Erken uyanmanın gururunu yüzünde taşıyor gibiydi. Amacı son kalan günlerini uyuyarak geçirmemekti. Olabildiğince evdekiler ile vakit geçirmek istiyordu. Özellikle bugün erken kalkmaya başlamıştı, çünkü biricik hyungunun sırasıydı. Ona yardım etmek istemişti. En son bir daha ne zaman yapacaklarını bilmiyordu. Eline geçen fırsatı kullanacaktı.
''Günaydın.'' Dedi neşeli tutmaya özen gösterdiği sesi ile.
''Günaydın Kookie. İyi uyudun mu?'' diye sordu Jin. Kardeşine doğru gülümsemişti. Onu özleyecekti. Sabah uyandığında şişen gözlerini, mahmur çıkan sesini, özleyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FRIENDS🦋🍀🌈
FanfictionOnlar kimsenin birbirine yakın olmadığı kadar yakın olan arkadaşlardı. Ya da öyle sanıyorlardı. Birbirlerine hissettikleri dostluktan da ötede olmalıydı. Onlar lisede tanışmış ve birbilerine kenetlenmiş 7 adamlardı. Hepsinin kendine ait problemler...