Tae, hemen Kookie'nin yanına koşmuş; Jin'in diğer koluna girmişti. Burnuna dolan alkol kokusu ona çocukluğunu anımsatıyordu. Burnundan nefes almamaya çalışıyordu. Ama koku burnunun direğini zorluyordu.
Jungkook ile birlikte Jin'i odasına getirmişlerdi. Jungkook ''Biliyorum, zor olacak ama sen ilgilensen olur mu? Jimin iyi görünmüyordu ben aşağıya iniyorum.'' Dedi.
''Sorun yok Kookie. Sen in aşağıya sevgilinle ilgilen.'' Dediğinde Jin'in homurtularını anlamaya çalışıyordu. Kookie odadan çıkarken ışığı açmış, Tae'ye kolaylık sağlıyordu.
Tae, Jin'in başını nazikçe yastığa koymuştu. Jin çoktan uykuya dalmıştı. Karşısında duran adama bakıyordu Tae. Son günlerde doya doya izleyemediği suratı fırsatını bulmuşken izlemek istiyordu. Gözlerini bir an olsun sevdiği adamdan ayırmadan izliyordu onu. Onu özlediğini fark etmişti. O kadar özlemişti ki Jin'i, sabaha kadar bile izleyebilirdi onu. Hayatlarının birden bu kadar karmaşık hale gelmesine şaşırmadan edemedi Taehyung. Ona sevdiğini söylemeden önce bazı zamanlar onunla uyuma şansına dahi erişmişti. Onu uyurken izlemek her zaman favorisi olmuştu. Jin uyurken ona kollarını dolar, yüzünü Tae'nin boyun girintisine koyardı. Tae her zaman onun yüzünü göremediği için kendi içinde isyan eder, hareketlenip onun pozisyonunu değiştirmesini sağlardı. Jin o günden bugüne hiç değişmemiş, hala melek gibi karşısında uyuyordu. Onun masumluğu, narinliği karşısında Tae'nin kalbi erirdi her zaman. Tıpki şimdi olduğu gibi.
Tae, zaten zorlanmaya başladığı kas ağrıları yüzünden yerinden kalkmaya çalıştı. Ayağa kalkarken hafif sendelemiş ve ne olduğunu anlamadan Jin'in tam yanındaki yeri almıştı. Jin hissettiği hareketlilik ile biraz yerinde kıpırdamış, kafasını kaldırmıştı. Tae toparlanıp kalkmak istediğinde ''Biraz yanımda kalamaz mısın?'' diye sormuştu. O kadar pürüzlü çıkmıştı ki sesi, Tae duymak için onun yüzüne doğru yaklaşmıştı. Sonlara doğru çıkan homurtulu ses, Tae'nin gülümseme kaynağı olmuştu. Tae, nasıl olsa sabah hatırlamayacak diye kendine verdiği söze ihanet edip kalmaya karar verdi. Tek kişilik yatağa uzandığında, Jin kafasını onun göğsüne koymuştu. Odanın loş ışığında, göğsünde yatan kafaya çevirdi bakışlarını Tae. Burada Jin'i sonsuza kadar tutabileceğini biliyordu Tae.
''Biz nasıl bu hale geldik Taetae?'' sesi bu sefer daha net çıkmıştı Jin'in.
''Memnun değil misin?'' diye merakla sordu Taehyung.
''Hayır değilim. Seninle gülmeyi, ağlamayı özledim. Seninle aç kalıp, tok olmayı özledim. Sana sarılmayı, kavga etmeyi özledim. Seni özledim ben Taehyung.'' Sonlara doğru kısılmıştı sesi Jin'in.
Tae duyduklarına ilk önce gülümsemişti. Bunlar Jin'in gerçek hisleriydi. Tae'nin yüzündeki gülümseme söndü yavaşça. Çünkü biliyordu. Sabah olduğunda söylediklerini çoktan unutacaktı Jin. Konuşulanları çoktan unutacaktı Jin. Bunun gerçekliği altında ezildi Taehyung.
''Ben de özledim seni. Hem de çok özledim.'' Dediğinde Jin'e dolanan kollarını sıktı.
''Taehyung, zamanı geri almamız mümkün değil mi?'' sesi çocuk gibi çıkmıştı Jin'in.
Tae duyduğu soruyla bir an bunu istedi. O zaman sevdiği insana hala yakın olurdu. Ama sonradan dönmek istemediğini fark etti. Jin'e yaptığı itiraftan pişman asla pişman olmamıştı. İçindekileri sonunda aktarmış olmak ona iyi gelmişti. İçinde büyüttüğü aşk karşılık alamasa da gizliden gizliye sevmiyordu artık onu. Zamanı geri almak istemiyordu. Tek pişmanlığı olmuştu geçmişte. O da daha önce yapamadığı içindi. Kalbinin acıdığını hissetti Taehyung. Gözleri yanmaya başlamıştı. Jin'i güzel sevmek istemişti sadece. Jin'den uzun zaman ses gelmeyince iyice uykuya daldığından emin olduktan sonra yavaşça kalktı yanında. Son bir kez daha baktıktan sonra odaya ışığı kapatıp aşağıya inmek için hareketlendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FRIENDS🦋🍀🌈
FanficOnlar kimsenin birbirine yakın olmadığı kadar yakın olan arkadaşlardı. Ya da öyle sanıyorlardı. Birbirlerine hissettikleri dostluktan da ötede olmalıydı. Onlar lisede tanışmış ve birbilerine kenetlenmiş 7 adamlardı. Hepsinin kendine ait problemler...