Bölüm 26

16.3K 1.5K 453
                                    


Neşe, elinde iki bardak portakal suyu olduğu halde teras balkona çıktı ve birini, ayaklarını odanın manzaralı müstakil havuzunda yüzmekte olan, Neşe'nin yola çıkmadan Bodrum'daki bir marketten alıp maskot gibi her yere götürdüğü şişme timsahın üzerine uzatmış günbatımını izleyen Onur'a verdi. Kocasının yanına oturup buzlu içeceğinden kocaman, ferahlatıcı bir yudum aldı. Serin suya bıraktığı ayaklarının yorgunluğunu gidermek için hafif hafif sallamaya başladı. Bir yandan da bütün gün dırdır eden Onur'a laf sokmaya girişti.

- Kroko'ya ayaklarını koyma. Daha dün zavallı hayvana romantik manzarayı bozuyor diye laf ediyordun.

- Ayağımın altına alınca manzaramı etkilemiyor. Ayrıca kendisini rüzgarla uçmaya kalkıştığı en az on denemesinde yakalamak suretiyle kurtardığımı hatırlatmak isterim Neşe Hanım. Hayatını bana borçlu..

- Ama zavallı hayvan, belki de uçmak istiyordu hakikaten.

- Bak buradan denize karşı çok güzel uçulur, yardım edeyim mi kendisine?

- Yok, şimdi uçmasın, hava kararacak birazdan.. Hem ben de uzatacağım ayaklarımı, mahvoldular yazık..

- Yaa, yazık değil mi Neşe.. Ama değer.. Gerçekten bu yorgunluğa değer, çünkü koca adada girip çıkmadığımız fare deliği bile kalmaması gerekiyordu..

- Gıcıksın Onur, gezeceğiz tabii, ne zaman geleceğiz Santorini'ye bir daha?.. Nerede kırmızı kumlu plaj görecektim ben?

- Ya kırmızı olan fena değildi ama siyah kumlu olanı görmeden ve Pyrgos'u gezmeden de yaşayabilirdim.. Neyse, yarın dinleniriz artık..

- Hayır efendim, adanın kuzeyi olduğu gibi duruyor, Fire'nin merkezini de gezmedik, çok şey var yapılacak..

Onur, Neşe'nin şezlongun yanındaki sehpadan alıp burnuna uzattığı gezi rehberini eliyle itekledikten sonra inatçı bir tavırla bakışlarını tekrar denize çevirdi.

- Eşeğe binmek, müze gezmek, saçma sapan buzdolabı süsleri almak için dükkan dükkan dolaşmak istemiyorum. Ben yarın bütün gün burada Kroko arkadaş ile oturup güneşleneceğim. Sen git..

- Ben gideyim, öyle mi? Burada bütün gün güneşlenemezsin bi'kere.. Yanarsın Onur, güneş yakmazsa ben yakarım..

- Hep tehdit, hep kurusıkı..

- Yaaa, öyle mi beyefendi?!.. Sen gel bakayım buraya..

Neşe, suya atlayıp havuzun diğer tarafına doğru kaçmaya çalışan Onur'un üstüne adeta uçtu. Onur genç kadını sırtından atmaya uğraşırken Neşe bacaklarını erkeğin karnına doğru sımsıkı dolayıp elinin uzandığı her yeri gıdıklamaya başladı. Arada da boynuna, ensesine küçük ısırıklar konduruyordu, ta ki Onur kendini kuvvetle geriye atıp havuzun neredeyse dibine kadar dalana dek, tabii sırtındaki vahşi keneyle beraber..

Neşe Onur'u bırakıp yüzeye çıkmaya çabaladıysa de erkek ayak bileklerini kavramış bırakmıyordu. Biraz suyun altında debelendikten sonra nihayet Onur insafa geldi de çıkıp nefes aldılar. Neşe soluklanırken Onur arkasını dönüp genç kadınla yüz yüze geldi ve elini tekrar suya batıracakmış gibi başının üstüne koydu.

- Pes mi?

- Aman, tamam ya.. Sen kal burada çok meraklıysan.. Ne yapacaksın acaba akşama kadar güneşin alnında oturup?..

- Hah!.. Senin gezdiğin yerler çok serin olacak, değil mi Neşe?.. Burada en azından imkan var, sıcaklayınca atlarım havuza, Dünyayı Kurtaran Adam gibi dibine çöker otururum.

- Hmm, peluş uzaylılar da dondurma servisi yaparlar sana.. Ya Onur duyarsız mısın sen? Uygarlıkların beşiği burası, kumu eşelesen altından tarih çıkıyor.. Belki de kayıp Atlantis efsanesi gerçekten de burada denizin dibine batan Minos Uygarlığını anlatıyordu.

EVİN NEŞESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin