🌙 3.8

8.6K 580 170
                                    

Lütfen satır aralarını sahipsiz, kelimelerimi boynu bükük bırakmayınız...

Beğenmeniz dileğim ile...

🌙

Sıska parmaklarımın kavradığı telefon elimden kayıp koltuğun üzerine devrilirken hıçkırığım odamın duvarlarına çarptı. Avuçlarımı koltuğa dayayarak bedenimi güçlükle doğrulttuğumda pencerenin bitişiğindeki duvara dayalı gardırobuma adımladım. Büyük kapaklardan orta kısımdaki boy aynasının önünde duraklarken burnumu seslice çektim. Ellerimin tersini yanaklarıma sürteleyip göz yaşlarının neden olduğu nemi kuruladım. Sıska bedenimin üst tarafına geçirdiğim lacivert tişörtün sol omuzumdan düşmek üzere gibi duran yakasını düzelttim, duruşumu dikleştirdim. Cılız bacaklarımdaki siyah taytı ellerimle üstünkörü silkeledikten sonra sıkı bir topuz yaptığım saçlarımın nizamı görüntüsünden fırlayıp alnıma dökülmüş saç tellerini geri ittim.

Ve aynadaki aksimle yüzleştim.

Çirkin miydim?..

Belki...

Hayli soluk tonda bir ten rengine sahiptim; genç kesimi kasıp kavuran vampir dizilerinin başrolleri gibi uçuk bir cilt rengim vardı. Düzeltme için beni zahmete sokmayan kendinden şekilli koyu renk kaşlarım ve aynı koyu tonajda uzun kirpiklerim, göz çukurlarımdaki ela irislerimi karaltılardı. Ten rengime zıtlıkta çığır açan orta kalınlıkta koyu pembe- kızıl arafında dudaklarım ve çokta düzgüm sayılamayacak bir buruna sahiptim. Kaş ve kirpiklerimin kontrasını bozmayacak koyulukta saçlarım vardı, ancak başörtü kullandığım için saçlarım görünmezdi.

Hayli zayıftım. Ailem zayıflığımdan durmaksızın yakınır, hastalanacağımı iddia ederlerdi.

Bu kadardım.

Katre'ydim, işte...

2 yıl öncesinde Kamer'i ilk gördüğüm gün aslında benim gibi bir kızı beğenmeyeceğini tahmin etmiştim, ancak yüreğimdeki sevdayı dizginleyebilmem mümkün olmamıştı.

O, Kamer'di...

Gece- gündüz düşlerimin parıltılı ay ışığı...

Mahalledeki varlığından 2 yıl öncesine değin habersiz iken, sevdası yüreğime sızdığı andan sonrası kızların bitmek bilmeyen ilgisinim tek odağı olduğunun farkına varmıştım. Lise dönemimde tutkuyla izlediğim yabancı dizilerin gizemli başrolleri gibiydi; doğaüstü güçlere sahipmiş gibi kudretli bir aurası ve aklın sınırlarını zorlayan güzelliği; herkesi ilgisinin tek odağı kılmıştı. Babasından gördüğü şiddete rağmen yara izlerinin gölgeleyemediği güzelliği durmaksızın ışıldayan bir ay gibi uykusuz gecelerimin tek kıymetli rüyâsı hâline gelmişti.

Kamer...

Gündüz Zekâi beyin yanındaki yüzleşmemizin ardından Katre olduğumu duyduğu an maruz kaldığı hayreti solumuştum. Hayretin ardından gün yüzüne çıkacak hâyâl kırıklığını kaldıramayacağımı bildiğimden güçlükle araya girip adımın Damla olduğundan ve Zekâi beyin iki yıl öncesi burada çalışan bir hemşireyi anımsattığım için sıklıkla Katre dediğini söylemiştim. Aslında inanmayacağını düşünmüştüm ama Esra'nın odadayken Damla diye hitap etmesi durumu kurtarmama destek olmuştu. Esra'nın adımı her daim yanlış söylemesine kızdığımdan böyle hitap etmesine izin vermenin akıllıca bir karar olduğunu ilk kez bugün anlamıştım.

"Kamer..." Aynanın yüzeyinde mıhlanan elalarımı tıpkı; suyun dibine çekilen bir batık gibi yarıya değin gölgeleyen göz yaşlarım yanaklarıma süzülürken alt dudağım titremeye başladı. Bacaklarımdaki tâkâtim tamamen çekilip kayboldu ve bedenim diz kapaklarımın üzerine yığıldı.

Çirkindim, ben...

Kamer'i hak etmeyecek kadar çirkindim...

Yüzümü ellerimin arasına gömdüğümde tizleşen hıçkırıklarımı ardarda özgür bıraktım. Göğüs kafesimin ortasındaki o yumruyu liğme liğme eden acının en sek hâlini tadan ruhumun alev aldığını hissedebiliyordum.

Ağladım, ağladım...

Saat, zaman, mekân kavramının hayli ötesinde; dünyanın en dipsiz boşluğunun ucunda bir başıma hıçkırarak ağladım. Kamer'in parıltılı ay ışığının hiç doğmayacağı, aydınlatmaya güç yetiremeyeceği tek zifiride mahsur kalmışım gibi durmaksızın ağladım.

Ve ağladım.

En çok ağladım.

Ağlayışım vaktin sabaha meyl etttiği bir an, sesimin kısılması ile güçsüz iç çekişlere döndüğünde ellerimi yüzümden kopardım. Karşımdaki aynaya bakışlarımı dokundurmaya tenezzül etmeden yığıldığım yerde emekleyerek koltuğun üzerine bıraktığım telefonuma emekledim. Uzun zamandur durmaksızın titrediğini işitmiş, ancak bakmaya tenezzül etmemiştim.

Siyah koltuğun üzerindeki siyah telefona uzanıp kavradığımda ekranda beliren aramanın bildirimi ile titredim.

AY IŞIĞIMMM 🌙 arıyor...

Whatsapptan engellediğim zaman arayacağını tahmin etmemiştim. Telefonun bildirim panelinde üç hâneli rakamlara erişen çağrı ve mesaj bildirlerinin tamamının Kamer'e ait olduğunu anlamak zor değildi.

Ekranı ışıtan arama henüz sonlanmazken baş parmağımı ekrana uzattım, yeşil simgeyi kaydırmak üzere dokundurdum ama son anda vazgeçtim. Derin bir kaç soluk aldım. Burnumu seslice çektim. Sesini duymaya her daim duyumsadığım muhtaçlık eski çağlardan uyanan bir mumya gibi yeniden varlığını hissettiriyordu. Ağlamaktan şişmiş gözlerimin kıstığı odağımı telefona yönlemdirip muhtaçlığıma yenik düşerken parmağımı ekran boyu kaydırdım.

"Seni aptal tımarhane kaçkını."

Telefonu kulağıma götürmeden ahizeden işittiğim ses, alt dudağımın yeniden titremesine yetti. Dişlerimi dudağıma sertçe bastırıp yanaklarıma devrilen yaşları sol elimle hızlıca kuruladım ve telefonu kulağıma götürdüm.

Sesli bir soluk koyverdi. "Kırıldın, değil mi?"

Firar etmek için fırsat kollayan hıçkırıklarımı işitmemesi için elimi ağzıma kapadım.

"Ağlıyor musun?" dedi, erkeksi sesindeki bâriz şefkâti hissetmemeyi denedim. Her şeye ümitlenmeye yer arayan sevdamın dizginlerini elimden kaçırmak isteyeceğim en son şey bile olmazdı.

Yeniden seslice bıraktığı soluk kulaklarıma ilişti. "Benim için mi?"

Elimi dudaklarımdan ayırıp titrekçe soludum. Dilimle dudaklarımı nemlendirip boğazımı temizledim. "Kamer..." dedim, zihnimdeki tek kelime dudaklarımda yankılandı.

"Çok ağlamışsın."

Göz kapaklarım kapandı. "Çok acıyorum."

"Benim için?" dediğinde dişlerimi dudaklarıma daha sert bastırdım.

"Neden önemli ki senin için ağlamam? Çirkinim ben Kamer. Umrunda olmamalıyım." derken sesim titremişti.

"Çirkinsin ve akıl hastası bir tımarhane kaçkınısın." Dudaklarının kıvrıldığını hissettim. "Patavatsız ve aptalsın." dedi, düşünür gibi mırıltısı cümlenin devamını getirdi. "Arsız ve cırt seslisin." Kıkırdadı.

Ağlamam dizediği her itirafta katlanırken elimi yeniden dudaklarıma kapadım.

"Ama..." dediğini işittim. "Çirkin bir tımarhane kaçkınını neden önemsediğimi biliyorum galiba."

"N-neden?" Zoraki çıkmıştı, sesim.

"Çünkü sen sadece bana özelsin. Benim çirkin, aptal, arsız, patavatsız ve cırt sesli tımarhane kaçkınımsın."

🌙

Panzehir 🌙 Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin