47|GEÇMİŞ

15.2K 891 205
                                    

Zach Bennett

Perri beni sakinleştirmek adına bir şeyler söylemeye devam ediyordu. Ben ise hiçbir şeyi umursamadan öylece sarılıyordum ona. Sakinleşmem için bir sürü gereksiz kelimelere gerek yoktu. Kokusu yeterdi benim için.

Ellerimden akan kanların üzerindeki tişörtümü çoktan kırmızıya boyamış olduğu bile umrumda değildi şu an. Perri buradaydı, nefes alış verişleri boynuma çarpıyordu, yanımdaydı. Başka hiçbir şeyi umursamama gerek yoktu.

En sonunda kendimi toparlamaya çalışıp yavaşça geri çekildim. Onu rahatsız etmek istemiyordum. Alnımı alnına dayayıp ellerimi yanaklarına yerleştirdim. Dudağına ufak bir öpücük kondururken az önce yaşanmış tüm şeyleri hafızamdan silmeye çalışıyordum.

"Zach, e-ellerin!"

Perri ellerimi yüzüne koyduğumda henüz yeni fark ettiği için anında geri çekilirken beni musluğa doğru ilerletti. Ellerimi suya tutup aynı zamanda da etrafa bir şeyler bulma amacıyla bakınıyordu.

Ellerimi iyice yıkadıktan sonra tezgahtaki havluyu alıp sıkıca avuçlarıma bastırdı. Ardından bana dönüp "Yaralarını sarabileceğim bir şeyler var mı evde?" diye sordu endişeyle. Aceleci tavırları ona çok yakışıyordu. Tüm her şey onda mükemmel bir hâl alıyordu adeta.

"Yukarıda, banyoda var bir şeyler."

"Sen içeride bekle beni. Hemen geleceğim."

Beni orada bırakıp koşar adım ayrıldı mutfaktan. Ben de yavaş adımlarla salona ilerledim. Çift kişilik koltuğa oturup Perri'yi beklemeye başladım. Daha önce defalarca kez kendime zarar vermeye kalkıştığını için artık canımı yakmıyordu bu tür şeyler. Alışmıştım bir süre sonra.

Aklımda canlanan anılarla beynim ister istemez eski günlere döndü. Birden nerden gelmişti bu şeyler aklıma.

Babamın bizi yine evimizin alt katındaki bodruma kilitlediği anlardan biriydi hatırladıklarım. Fakat bu sefer diğerkilerin aksine annemi daha kötü cezalandırmak istercesine vücudunu zincirle tavandan aşağı sallandırmayı seçmişti.

Ben yere çöküp öylece ağlamakla yetiniyordum. Ağzıma uzun bir süredir doğru dürüst bir yemek girdiğini hatırlamıyordum. Ben önemli değildim ama annem... o çok kötüydü. Yüzü bembeyazdı ve dudakları kurumuştu.

Karnındaki kardeşim ona her saniye daha da acı veriyordu annemin yüzünü buruşturmasından anladığım kadarıyla. Annemin sesli sesli inlemeleri, benim hiçbir şeyi duymamak için kulaklarımı kapayışım hiçbir sonuç vermiyordu. Tanrı'ya yalvarıyordum bizi yanına, cennete alması için. Annemin karnındaki kardeşimi dünyaya getirmesi, bizi bu iğrenç dünyadan kurtarması için.

Eğer abim babamın zoruyla silah dersleri almaya başlamasaydı şu an çoktan kurtarmış olurdu bizi bu kötü yerden. Ama burada değildi ki o, nasıl haberi olsun bizden.

Annemin inlemeleri her saniye daha da artarken o an orada ölmeyi istiyordum. Yeter ki annemin karnındaki kardeşim kurtulsundu. Ben ölmeye razıydım.

"S-s-su..."

Oturduğum yerden zorlukla ayaklanıp ayağıma bağlı zincirlerin izin verdiği kadarıyla yaklaşmaya çalıştım kapıya. 10 yaşında bir çocuk olarak vücudum uzun süredir hiçbir şey yememeye alışkın olmadığından kılımı kıpırdatacak halim yoktu. Annemin de aynı şekilde.

"Baba!"

Sesimin çıktığı kadarıyla bağırdım. Annem için yapmalıydım. Kardeşim iyi değildi. Ona zarar gelmemesi gerekiyordu.

SAPLANTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin