[bölüm 1 - zümrüdüanka]

20.6K 217 22
                                    

"Rivayete göre Zümrüdüanka Kuşu insanların göremeyeceği yükseklikte uçar ve Kaf Dağı'nda yaşarmış. Ölümünün yaklaştığını hissedince dallardan bir yuva yapar, ardından güneş kuru dalları yakarmış ve Zümrüdüanka bu sayede yanar, ölürmüş. Sonrasında küllerinin arasından yeniden bir Anka Kuşu olarak doğarmış."

Sanem. Yıllardır hayalindeki Albatros'u aramıştı. Aradığı Albatros, tüm asaleti ile ansızın yakaladı onu. O karanlıkta göremedi onu ama yüreğinin aydınlığıyla hissetti, hayal etti onu. Aşık oldu ona. Aşk, acı verir miydi insana? Vermemeliydi. Aşk, tüm hücrelerine kadar onu sevmek olmalıydı. Sadece sevmek.. Ama dilediği gibi olmadı hiçbir şey. Şimdi geçen zamandan sonra ya aşkıyla savaşacak, ya onunla olacak ya da sonsuza kadar ondan uzak olacak.

Can'ı gördükten sonra kalbimin çırpınışını hiç olmadığı kadar çok hissediyordum. Bir yıl önce bıraktığım Can Divit ile az önce gördüğüm Can Divit aynı kişi miydi? Haksızlık mı yapıyorum emin olamıyorum artık. Ya doğru söylediyse? Zaten gittiğinden beri beynimi kemiren tek soru bu.. Benimle tanıştığından beri, benimle olduğundan beri bensiz hiçbir şey yapmak istememişti. Ama ona inanmadığımı hissettiği an hiç düşünmeden çekip gitti. Suçluydu. Yiğit'in hayatını mahvetti. Tamam, iyileşebilirdi belki ama ya ölseydi? Yine benden uzak kalacaktı, bu sefer onu parmaklıkların ardından kurtarmazdım. Can benim için eskisi gibi değil. Beni kıskandığı için kuruntu yapıyordu, sürekli Yiğit'e dalaşma peşindeydi. Son raddede bunu yaptı ama Yiğit'in hayatına mal olacak bir hamlede bulunduğu için onu artık affedemezdim. Evlenseydik belki bana da aynı zorbalığı yapacaktı. Masum olan birine zarar veren bir insan bana neden yapmasın ki?
Can'ı eskisi gibi sevemiyordum, bunu hissedemiyordum. Ayrılmamız en doğrusu olacaktı, oldu da. O gittikten sonra hayatımda çok ciddi kararlar aldım. O, benim emek verdiğim defteri değil, anılarımızı yakmıştı. Can'dan sonraki son bir yılı anlattım romanımda. Amerika fırsatını kaçırmış olsam bile şu an bulunduğum konum düşündüğümden daha ilerisi oldu. Ünlü bir yazar oldum artık. Hayranlıkla okuduğum yazarlar gibiyim ben de. Herkes benim kitaplarımı okuyor, imza günlerime geliyor. Hayal ettiğimin de ötesinde olmak beni ayakta tutan şeydi bu zamana kadar. Kafamı kurcalayan onlarca şeye rağmen sağlıklı düşünerek yazmaya devam ediyorum. Belki yıllar sonra seçkin yazarlar arasına gireceğim. Hatta Galapagos'a gidip kendime çok güzel bir hayat kuracağım. Orada "gerçek" Albatroslarla muhteşem bir hayat süreceğim. Ve ailemden başka hiç kimseden destek almama gerek bile yok üstelik. Kendi ayaklarım üzerinde durmayı öğrendim artık. Zaman geçtikçe daha da güçlü bir kadın olacağım!

Sanem'i gördüğüm an onu sadece kelimelere sığdırdığımdan daha fazla özlediğimi fark ettim. Kaldığım teknede, yalnızlığımla baş başayken düşünme fırsatı elde etmiştim. Bana inanmıyor oluşu beni oldukça kırmıştı ama her şeye rağmen, yanında olmasam bile onu seviyordum. Sanem'i düşünüyordum. Sanem'in kokusunu, Sanem'in gülüşünü, Sanem'in dokunuşunu, Sanem'in gözlerini.. Öpmek istiyordum Sanem'i. Sonsuza kadar bırakmamak, yanımda tutmak. Ama Sanem yoktu. Değişmişti. Çok değişmişti. Bana olan bakışı değişmişti. Benim Sanem'im değildi o. Ne olursa olsun bana inanan, her defasında her zaman yanımda olacağını söyleyen, hissettiren Sanem değildi o. Canımı en çok yakan şey de buydu zaten.

Son olacağını bilsem daha sıkı sarılırdım Sanem'e. Daha çok öperdim onu. Son dansımızın tadını çıkarırdım. Kokusunu daha çok çekerdim içime. Bu kadar süre onsuz kalacağımı bilsem onunla geçirdiğim her saniyenin değerini bilirdim. O benim ondan gittiğimi sanıyor ama aslında o benden gitti. Albatros'una kavuşmak için tüm engelleri aşmaya çalışan Sanem, bana inanmayarak aramızdaki bağın, bir ilişkiden daha fazlası olan şeyin, bitmesine neden oldu. Belki ileride pişman olacak, benim gibi... Bilmiyorum. Hiçbir şey bilmiyorum. Kaldığım şu tekne dar geliyor bana. Aldığım her nefes, bana yaşam vermesi gerekirken ciğerimde sıkışıp kalıyor. Kalbim, bir gün Sanem'e ulaşacağımı vaat ederek her saniye pompalıyor kanımı. Onu kısacık bir an bile olsa gördüm ya, başka bir şey istemem. Belki bir süre geçtikten sonra daha fazlasını isteyeceğim, gözüme kestiremiyorum. Koluna dokunduğum an elektrik çarpmış gibi hissetmiştim. Ya sarılsaydım? Sarılsaydım daha fazlasını hissedecektim, hissedecektik. Bazen umudumu kesiyorum, "Beni bitirmiştir kalbinde." diyorum. Canımı yaksa bile düşünüyorum. Ya Yiğit ile kendine güzel bir hayat kurmuşsa, ya bu yüzden benden kaçmışsa, ya bu yüzden beni istemiyorsa? Belki de gerçekten içinde benim olmadığım bir hayat kurdu kendine. Herkesin olduğu ama benim olmadığım mutlu bir hayat. Belki de onun için en iyisi budur. Eğer o mutlu olacaksa bensiz kurduğu hayatı kabullenirim. Ne olursa olsun mutlu olmasını istiyorum. Çocuksu hallerini seviyorum. Etrafa neşe saçan güzel ruhunu seviyorum. Eğer gerçekten mutlu olacaksa, ben kabullenirim onsuz bir hayat kurmayı.

O kendine ait güzel bir hayat kurmuştu. Zümrüdüanka gibi kendine bir yuva yapmış, Albatros'undan ayrıldıktan sonra küllerinden doğmuştu...

"Aşk bu değil midir?

Sevdiğin uğruna her şeyi yapmak...."

Zümrüdüanka ile AlbatrosHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin