"Yetmezmiş gibi..
Yalnızlığı kapımın önüne bırakıp kaçan bir kadın var.
Ben de aşkı ona bıraktım.
Ne kapı açıldı, ne aşk hayatta.
Aşk öldü karda kışta.
Yalnızlıksa şimdi en güzel yaşında."
Can öylece giderken Sanem peşinden gitmek istedi. "Can! Dur lütfen." Sanem, Can'ın peşinden giderken bir kol tuttu onu. Yiğit'ten başkası değildi.
"Bana bir cevap vermek zorundasın Sanem."
Sanem bu kadarına katlanamıyordu. Bir sene boyunca birbirlerine destek olmuş olmaları ona karşı farklı şeyler hissedeceği anlamına gelmiyordu. Bu zamana kadar sadece iki arkadaşlardı ama artık arkadaşlıkları da kalmamıştı. Hala yüzsüzce kendisinden bir cevap beklediğini söylüyordu. Ne iğrenç bir şeydi bu. Sanem saniyeler içinde kendini Yiğit'in kollarından kurtarıp ona bir tokat attı. Yiğit'in yüzünün yana savruluşunu izlerken konuştu.
"Yeter Yiğit! Daha ne kadar küçük düşeceksin gözümde? Biz seninle bu zamana kadar birbirimize çok destek olduk, iyi geldik arkadaş olarak. Ama ben seninle öyle bir şey yaşayamam, yaşamam. Seni sevmiyorum, sana karşı hiçbir şey hissetmiyorum. Lütfen daha fazla küçük düşürme kendini, lütfen git! Git ve beni yalnız bırak! Düşünmem ve karar vermem gereken birçok şey var. Sensiz yapmam gereken birçok şey var." Yiğit kısa bir süre Sanem'in yüzüne baktı sadece. Sonra düz bir şekilde yürüdü. Sanem ona öylece baktı. Ne bir aksama vardı ayağında, ne de bastondan güç alıyordu. Garipti ama Sanem Yiğit'le konuşmak istemiyordu ve bu konuyu emin olana kadar erteleyecekti.
Sanem kenarda öylece oturdu kaldı. Düşüncelerle boğuşurken gözüne siyah renkli bir kutu takıldı. Can'ın düşürdüğü şey o kutu olmalıydı. Sanem o kutunun içinde ne olduğunu çok merak etmişti. Kutuyu aldı. Yavaşça açtı kutuyu. Karşısına tam bir alev renginde bir Zümrüdüanka kolyesi çıktı. Upuzun bir zinciri vardı. Sanem kolyeyi eline aldı, bir süre inceledi. Sonra gözüne kutunun içindeki kağıt parçası ilişti. Bir not olmalıydı. Kolyeyi kutunun içine koyup kağıdı aldı. Can'ın her kelimesini özenle yazdığını düşündüğü o notu okudu. "Zümrüdüanka küllerinden yeniden doğarken Albatros bambaşka diyarlarda yeni denizlere yelken açıyordu. Olur da bir gün, bir yerde kavuşacakları umuduyla..." Sanem notu okuduğunda gözünden damlayan gözyaşına engel olamadı. Bir sene boyunca Can'ın kendisini unuttuğunu, aklına bir kere bile gelmediğini düşünmüştü ama Can bir yerden, bir şekilde onun kitabından haberdar olmuş, kitabını almış ve hatta okumuştu. Şimdi giderken Sanem'e kitabının en özel yerinden bir satır bırakmıştı.
"Gidiyor." dedi Sanem nota bakakalırken. "Gidiyor, dönmeyecek." Bir hışımla kalktı ve sahile doğru koşmaya başladı.
Can teknesini çoktan çalıştırmıştı ve oradan uzaklaşıyordu. Sanem deniz kenarına ancak ulaşabildi. Tekne hala görünüyordu. Can, Sanem'in gözleri önünde gidiyordu. Hem de Sanem'in bir başkasını sevdiğini düşünerek gidiyordu, onu istemediğini ve başkasıyla evleneceğini düşünerek gidiyordu. Can cebinden Sanem'in bandanasını çıkardı. Ve uzun uzun baktı. Sanem Can'ın gitmesine göz yumamazdı. Derin bir nefes aldı ve tüm gücüyle bağırdı. "Can Divit! Geri dön!" Can'ın duyup duymadığı hakkında tek bir fikri dahi yoktu ama bağırmıştı. Durmaksızın bağırıyordu "Gitme Can!"
Can duymuştu, aşık olduğu kadının sesini duymuştu. Tekne ilerlerken arkasını döndü ve içinden tekrarladı. "Bir daha dönmek yok." Sanem'in siluetini görebiliyordu sadece. Sanem yavaşça yere çöktü ve ilerleyen tekneye boş boş baktı sadece. Can onun bu haline şahit olmak istemiyordu. Gözlerini kapattı ve önüne döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümrüdüanka ile Albatros
Fanfictionİki insanın bir araya gelmesi o kadar çok şeyi anlatır ki. Mesela bir insana malını verebilirsin, mülkünü, paranı ve hatta bedenini bile. Mühim olan nedir? Mühim olan bütün bunlar bir yana; kalbini verebilmektir, aşkını verebilmektir. Verdiğin beden...