Gecikmiş de olsa birinci yıla özel bir bölüm yazmak istedim. Diğer bölümlerle bağlantılı ama geçmişi anlatan bir bölüm oldu... Umarım beğenirsiniz ve beklediğinize değer...
---
"Bir insanı üç kez görürsen, o senin kaderin olur..."
Güven... Her şeyin temeliydi, aşkın temeli... Güvensiz bir ilişkinin temeli olur muydu? Bizim ilişkimiz de bu yüzden sallanmıştı, sarsılmıştı, en sonunda yıkılmıştı. Sanem'in bana güvenmediği gerçeği her hücremi esir almışken ve ona teklif etmeme, ısrar etmeme rağmen benimle gelmemişken burada daha fazla kalamazdım. Bu seferki ayrılık öyle ciddiydi ki. Birbirimizden tamamen kopmuştuk belki de...
Teknedeki birinci günümde Sanem'in eksikliği beni esareti altına almıştı. Dalgaların sesi, rüzgârın esişi, bunların hiçbiri bana bu kez iyi gelmiyordu. Sanem olmalıydı, sadece Sanem. Dağlardan önce, denizden önce, kuşlardan önce, sadece Sanem olmalıydı yanımda. Başka hiçbir şeyi gözü görmez hale gelmiştim. Yalnızlığımla, kalbimdeki kırgınlıkla, güvensizliğin verdiği kızgınlıkla ve yanımda ondan kalan tek şey olan bandanayla her şey geçene kadar, izimi kaybettirene kadar, ben bile kendimi unutacağım bir hale gelene kadar bu yolculuğuma devam edecektim. Onsuz geçen her günüm boğazıma bir düğüm olacaktı, biliyordum. Bu düğümleri somut hale getirmek istiyordum. Acı çekerken çektiğim acıyı gözümle görmek istiyordum. Gün gelir de eğer Sanem'i görürsem, eğer ona kavuşursam o düğümlere bakıp onunla geçen her günümde, onsuz geçen her günümün düğümünü çözecektim. Beraber çözecektik. Bunu istiyordum, içimden geldiği gibi, tüm kalbimle istiyordum.
Zaman gece yarısını yakaladığı o anda uykuya teslim olmuştum. Ta ki kâbustan nefes nefese, kan ter içinde uyanana kadar... Aylar boyunca süren huzursuz uykularım zamanla eski huzuruna kavuşuyor gibiydi. Ama bugün yeniden bozulmuştu her şey. Zaten Sanem'den ayrıldığımdan beri, Sanem'in yokluğunu tam anlamıyla ve tüm hücrelerimle hissettiğimden beri hiçbir şey yolunda gitmiyordu.
"O kadar çözemedim ki seni... Karmakarışık bir düğüm gibi kaldın içimde."
İçimdeki düğümleri bu cümleyle dile getirmiştim ona. O zamandan bu yana çok şey değişmişti. İçimdeki düğümler somut bir hale gelmişti. Teknede, yanı başımda duruyordu düğümler. Onsuz geçen her günümü düğüm atıyordum. Çok olmuştu, her yer düğümle kaplıydı sanki. İçimdeki düğümler dile gelse bu kadar olurdu. Yorulmuştum, bıkmıştım, canım yanıyordu. Elimdeki yanık izi her şeye tercüme oluyordu. Her an sızısını hala tazeymiş gibi hissettiğim, belki hayatımın sonuna kadar yüreğimin acısını temsil edecek bir yanık izi. O yanık izinin tam üstüne sarıyordum ondan kalan tek şeyi... Onun benim elime sardığı gibi. Ama tek fark bu sefer kendi yaramı kendim sarıyordum. Gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçiyordu o anlar sanki. Defterinin kırmızının en alıcı tonlarından birine bürünmüş o alevler arasında yanışı, kül oluşu... Sanem'in ne olursa olsun bana inanmayışı... Hepsi hayatımın dönüm noktasıydı sanki. Sanki değil, kesinlikle öyleydi hatta.
Sanem'in yanından ayrılışımın, nefessiz kalışım üçüncü gününde, üçüncü düğümü attıktan hemen sonra çözmüştüm saçlarımdaki düğümü. Bitkindim, yorgundum. Hiçbir şeyle savaşacak takatim kalmamıştı artık. Artık denizlerde yaşamını sürdürecek, karaya çok nadir inecek, hatta yuvasına ihtiyacı olmadığı müddetçe dönmeyecek bir kuştum. Albatros'tum. Albatros gibi tek eşliydim. Sanem'den başkası... Böyle bir ihtimal yoktu. İmkânsızdı. Bir cümle içinde yer alması dahi olanaksızdı. Sadıktım, daima öyle kalacaktım. Ama sadık kalmak istediğim için değil, Sanem'den ayrı kalamayacağım için, her hücremi onunla yaşattığım için... Peki, Sanem de benim gibi mi düşünüyordu? O da adeta bir Albatros gibi mi sürdürecekti yaşamını? Bu soruların cevabını asla öğrenemeyecektim ama hayallerimde, kâbuslarımda Sanem'den birkaç ize rastlayabilirdim belki... Umarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümrüdüanka ile Albatros
Fanfictionİki insanın bir araya gelmesi o kadar çok şeyi anlatır ki. Mesela bir insana malını verebilirsin, mülkünü, paranı ve hatta bedenini bile. Mühim olan nedir? Mühim olan bütün bunlar bir yana; kalbini verebilmektir, aşkını verebilmektir. Verdiğin beden...