[bölüm 27 - galapagos]

2K 85 27
                                    

"İki insanın bir araya gelmesi o kadar çok şeyi anlatır ki. Mesela bir insana malını verebilirsin, mülkünü, paranı ve hatta bedenini bile. Mühim olan nedir? Mühim olan bütün bunlar bir yana; kalbini verebilmektir, aşkını verebilmektir. Verdiğin bedenin içindeki kalbi verebilmektir, hayatını ona adayabilmektir. Öptükçe doyamamak, sarıldıkça bırakamamak, baktıkça dalıp gitmek... Aşk sadece üç harfi barındıran bir kelime değildir. Aşk; tüm hislerin birbiriyle iç içe olduğu, tutkunun, sevginin, acının karmaşasıyla oluşan ve insanı insan yapan bir duygudur. Delice seversin ama aşk... Aşk her insanın altından kalkabileceği, hissedebileceği bir duygu değildir. Yüreği olanlar, kalbini ve hayatını herhangi birine adayabilenler anlayabilir aşkın altında yatan onca şeyi..."

-

Dünyanın en güzel uykusuydu, tam anlamıyla bir bütün oldukları geceden sonra huzurun ve mutluluğun ağır bastığı ve dünyanın en güzel uykusuydu. O güzel uykudan Sanem'den önce uyanan Can kalkmış, duş almış ve hatta Sanem'e, güzel karısına, kahvaltı hazırlamaya başlamıştı. Köşkün bahçesindeki papatyalardan birkaçını özenle kopartıp kahvaltı tepsisine eklemişti. Sanem papatyalara bayılırdı. Köşkün merdivenlerini elindeki tepsiyle çıkıp yatak odasının aralık olan kapısını yavaşça açtı. Sanem hala uyuyordu. Masallardaki güzel prensesler gibi... Kahvaltı tepsisini komodinin üzerine bıraktıktan sonra yatağa oturdu. Papatyalardan birini eline aldı ve Sanem'in kulağının üstüne, saçlarının arasına kondurdu. Saat öğlene yaklaşıyordu ve erkenci kuş Sanem'in bu saate kadar uyuması anormal sayılabilirdi. Can Sanem'e doğru yaklaşıp burnuna öpücük kondurdu. Geri çekildiği anda Sanem gözlerini araladı. Uyku mahmurluğuyla fısıldadı. "Can," gülümsedi ardından. "Günaydın." Sanem'in yüzüne düşen saçları parmak uçlarıyla geriye doğru attı Can.

"Günaydın karıcığım."

Sanem'in hoşuna gitmiş olmalıydı ki küçük bir kahkaha attı. 

"Kahvaltı hazırladım. Hadi doğrul, beraber kahvaltı yapalım."

Sanem doğrulduktan sonra Can'ın gece çıkardığı gömleğini alıp üzerine giydi. Can'ın kokusu gömlekten burnuna ulaştığında gece geldi aklına, o eşsiz gece... Geceye karşı bir gülümseme bıraktıktan sonra Can'a döndü. Elindeki tepsiyle Sanem'e iyice yaklaşmıştı. "Aç bakalım ağzını." Can elleriyle yediriyordu Sanem'i. Öylesine sahiplenici, öylesine ilgilenen bir tavrı vardı ki... Sanem bu anları yaşadıkça sanki bir daha hiç yaşayamayacakmış gibi hissediyordu; öylesine eşsiz anlardı. Sanem tepsiden aldığı çatalı tabaktaki omlete batırıp bir parça aldıktan sonra Can'a doğru uzattı. Birbirlerinin elinden, daha önce bulmadıkları kadar lezzetli bir kahvaltı yapıyorlardı.

Kahvaltıları son bulduktan sonra üstlerini değiştirdiler. Can, Sanem için minik bir sürpriz hazırlamıştı. Sürpriz her ne kadar küçük bir sürpriz olsa da Sanem'i mutlu edecekti, Can buna emindi. Çünkü Sanem en ufak şeyde mutluluğu arardı.  Can Sanem'in gözlerini elleriyle kapatarak yavaşça merdivenlerden indirdi. "Ya Can düşeceğim şimdi, ne olurdu gözlerimi açsaydım?"

"Olmaaz, sürpriz Sanem. Bozma sürprizimi."

"Tamam ya."

Can Sanem'in ayağının bir yere takılmamasına dikkat ederek onu bahçeye çıkardı. Köşkün ön bahçesine geldiklerinde Can ellerini Sanem'in gözlerinden yavaşça ayırdı. Sanem'in gördüğü ilk şey iki ağacın arasına asılmış bir hamaktı ve ardından yerdeki rengarenk minderlerdi. "Öyle çok büyük bir şey değil ama senin sevdiğini biliyorum, mutlu ol yeter."

Zümrüdüanka ile AlbatrosHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin