Tutkuyla birleşen dudakları çalan kapıyla ayrıldı. Ardından Ceycey'in sesi duyuldu.
"Can beey! Saneem!" Durmaksızın kapıya vuruyordu.
Sanem gülerek Can'a doğru yaklaştı ve fısıldadı. "İçeride değilmişiz gibi yapabiliriz bence."
Can burnunu Sanem'in burnuna sürttü ve muzipçe güldü. "Bence de."
Yeniden kavuştu dudakları. Büyük bir tutkuyla öpüşüyorlardı. Ceycey hala kapının önündeydi ve içinden bir ses onların içeride olduklarını söylüyordu. Pencereyi gözüne kestirdi ve sessizce pencereye doğru yaklaştı. Eğer içeridelerse şimdi anlayacaktı işte. Kafasını yavaşça yukarı kaldırdı ve pencereden içeriye baktı. Can ve Sanem'i öpüşürken görünce gözleri yuvalarından fırlayacak gibi oldu. Her zamanki panik atağı tuttu ve bağırarak çiftliğe doğru koşmaya başladı. Bu onun için bir sırdı, hem de çok büyük bir sırdı. Kimseye hiçbir şey söyleyemezdi ama bir şekilde kendini dizginlemesi gerekiyordu. Çiftliğin bahçesinde anlamsız bakışlar eşliğinde koşarak birkaç tur attıktan sonra çiftlikten çıkıp ormana doğru koşmaya devam etti.
Can ve Sanem yan yana, baş başa, dip dibelerdi. Bitmek bilmeyen bir aşk yangınıyla yanıp tutuşuyorlardı. Tüm hücrelerini kaplayan bu yangın asla dinmeyecekti, bunu ikisi de biliyordu. Can dudaklarını Sanem'in dudaklarından ayırıp boynuna yöneldi. Albatros'un yuvası tam burasıydı, eşsiz benzersiz bir yuva. Derin öpücükler kondurdu peş peşe, derince kokladı defalarca. Sanem gözlerini kapatmıştı ve kendini Can'a bırakmıştı adeta. Tam anlamıyla onun kollarındaydı ve hem bedenini hem ruhunu ona teslim etmişti. Can'ın tutku dolu bakışları Sanem'in yüzüne odaklanmıştı. Sanem bunu kalbinin tam orta yerinde büyük bir şekilde hissedip gözlerini araladı. O anda bir kez daha anladı, bu tutku onlar için hiç bitmeyecekti. Can Sanem'i belinden kavrayıp kendine çekti. Sıkıca tuttu Sanem'i, hiç bırakmak istemediği belliydi. Sanem'in elbisesi askılıydı ve doğrusunu söylemek gerekirse Can'ın gözüne muhteşem görünen bir dekoltesi vardı. Can parmaklarını Sanem'in omzundan göğsüne doğru kaydırdı usulca. Nazik ama bir o kadar da tutkulu hareketlerle okşadı. Sanem kollarını Can'ın boynuna doladı ve alnını alnına yasladı. Bakışları her şeyi anlatıyordu, söylemeyi gerektirecek hiçbir şey yoktu. Aşk; Can ve Sanem'in arasındaki bu oldukça eşsiz bağ idi.
Sanem Can'ın tek bir dokunuşuyla kendinden geçiyordu ve kendisi de bunu kabullenmişti artık. Can onun için çok özel bir insandı, en özel anlarını paylaşacağı en özel insan...
-
Akrep ve yelkovan birbirini kovalarken vakit öğleni çoktan geçmişti. Huzur ve tutku dolu geçen birkaç saatin sonunda Can ve Sanem uzun uzun bakıyorlardı birbirlerine. Can Sanem'in sol elini kavradı ve dudaklarına götürdü. Derince bir öpücük kondurdu Sanem'in avuç içine. Yüzüklü parmağına baktı, gülümsedi. Öyle çok seviyordu ki Sanem'i... Bunu hissettiği kadar söylemeyi asla ve asla ihmal etmiyordu.
"O kadar çok seviyorum ki seni."
"Bunu bana öyle derinden hissettiriyorsun ki Can. Bakışlarınla, dokunuşlarınla, her şeyinle hissediyorum sevgini, bağlılığını." Gülümsedi ve Can'a doğru yaklaştı. "Biliyor musun, ben de seni çok seviyorum."
Can o anda kahkaha patlattı. Bu çok sık yaptığı bir şey değildi ama yaptıklarının çoğu Sanem'in yanındayken gerçekleşiyordu. Sanem onun için komik bir kadındı, hem komik hem güzel hem yetenekli. İdeal kadın tabularını yıkıp geçiyordu. Kendine özgü ama bir o kadar da muhteşem bir havası vardı. Sanem, Can için tek kelimeyle "mükemmel"di.
"Seninle evlenecek olmak, her sabah seninle uyanmak, tüm gün seninle beraber olmak... Bunlar o kadar güzel şeyler ki. O günleri sabırsızlıkla bekliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümrüdüanka ile Albatros
Fanfictionİki insanın bir araya gelmesi o kadar çok şeyi anlatır ki. Mesela bir insana malını verebilirsin, mülkünü, paranı ve hatta bedenini bile. Mühim olan nedir? Mühim olan bütün bunlar bir yana; kalbini verebilmektir, aşkını verebilmektir. Verdiğin beden...