[bölüm 10 - alev]

3.3K 85 3
                                    

"Sönmeyen alevlerin arasından koskoca bir yıl sonra zorlukla kurtulmuştuk sevgilim. Şimdi sen yüreğinin yangınından kurtulup o alevlerin arasında tekrar kaldın. Aylardır akıttığım göz yaşları yeni durmuşken nereden çıktı bu yangın? Senin yangınını söndürmek için yeniden akıtacağım göz yaşlarımı. Su olup söndüreceğim tüm alevleri, söndüreceğim kor bir alev gibi yanan yüreğini. Sen sön, ben söneyim, biz sönelim. Sönemezsek eğer, küllerimizden doğalım."

-

Apar topar gittiğimiz hastanede beklemekten o kadar yorulmuş ve sıkılmıştım ki... Hastane koridorları bana kötü günlerimi anımsatıyordu ve bu yüzden burada beklerken duvarlar üstüme üstüme geliyor gibiydi. Can'ın durumu o kadar kötü değildi ama çok endişeleniyordum. Doktor sonunda Can'ın odasından çıkmıştı. Büyük bir telaş içerisindeyken doktora seslendim. "Doktor bey, Can iyi mi? Yanına girebilir miyim?" Yüz ifadesinden anlaşılacağı üzere durum pek iç açıcı değildi. "Gereken müdahaleleri yaptık ancak uzun süre dumanın etkisinde kalmış. Bu yüzden yaptığımız müdahaleler etkisini ancak öğle saatlerinde gösterebilir. Kendisini uyutuyoruz ve yanına girmeniz pek sağlıklı olmayabilir. Geçmiş olsun." dediğinde başımdan aşağı kaynar sular döküldü adeta. Olduğum yerde oturdum kaldım. Ne ağlayabildim, ne de başka bir tepki verebildim.
Sabaha kadar gözüme uyku girmemişti. Gözümü kırpmadan bekliyordum. Uyanmasını, ona sarılmayı dört gözle bekliyordum. Geçen saatler sanki aylar gibiydi, birbirimizden ayrı geçen bir yıldan daha uzun gibiydi. Başımı koluma yasladığımda üzerime çöken ağırlığa dayanamayıp gözlerimi kapattım.

-

Evimizin kocaman bahçesinde bir masa hazırladık. Herkes gelmiş. Annem, babam, ablam, Emre, Can'ın annesi, babası, herkes... Tüm aile bir aradaydık. Can'la benim kızımız ve ablamla Emre'nin kızı beraber oynuyorlardı. Can endişeliydi, çünkü doğuma birkaç hafta kalmıştı ve ben yine yerimde durmuyordum, minik Can Divit sayesinde. Bu yüzden Can her an her şey olabilir diyerek hareket ediyordu, önlemini almıştı. Ama o kadar mutluyduk ki ailecek. Masaya oturduk. Çeşit çeşit yemekler, tatlılarla dolu bir masaya. Her şey benim ve karnımdaki minik Can için. Ağız dolusu gülüşlerimiz eşliğinde yemeklerimizi yedik. Bir anda saplanan sancıyla bağırdım. Zaten her an yanı başımda olan Can yine endişeyle bana baktı, elimi tuttu. Bu sefer gerçekten geliyordu sanırım. Ben bağırdıkça, acı çektikçe Can da acı çekiyor gibiydi. Beni kucağına aldığı gibi arabaya bindirdi. Zor geçen yolculuğun ardından hastaneye vardığımızda kendimden geçmiş gibiydim. Derin derin nefesler alıp kendimi dizginlemeye çalışıyordum. Doktor hemen doğuma gireceğimi söylediğinde Can da benimle beraber doğuma girmek istediğini söyledi. 

Zorlukla geçen doğum güzel sonuçlanmıştı. Kan ter içerisinde kalmıştım ama değmişti. Can elimi tutuyordu. Doktor kucağında oğlumuzla yanımıza geldiğinde göz yaşlarımı tutamamıştım. Can'a döndüğümde onun durumunun da benden farksız olduğunu gördüm. Çok mutluyduk, ağlıyorduk ama mutluluk göz yaşlarıydı bunlar. Adını düşünmüştük ama henüz kesin karar vermemiştik. Özel olsun istiyorduk. Can, bırakmadığı elime bir öpücük kondurdu ve ardından gözlerimdeki yaşları sildi. Bebeğimize baktı, minicik bir öpücüğü bebeğimizin başına kondurdu. Gittikçe büyüyen bir ailemiz vardı ve bölünen sevgimiz aslında çoğalıyordu..

-

Bir tebessümle araladım gözlerimi. Sırtımda bir hırka. Kokusu çok tanıdık. Yanımda oturan ablam saçımı okşuyordu. Gördüğüm her şey ne yazık ki rüyaydı, ama günün birinde gerçekleşeceğini umduğum bir rüyaydı. Ablama döndüm. "Can uyandı mı?" dememle eş zamanlı olarak doktor yanımıza geldi. "Sanem hanım, Can bey uyandı. Dilerseniz yanına girebilirsiniz. Çok yormayın ama." Asla yormazdım ki ben onu, kıyamazdım çünkü. Bir teşekkür bile etmeden koşarak Can'ın kaldığı odaya girdim. Belli belirsiz bir uyku içerisinde gibi görünüyordu. "Can," dedim en yumuşak ses tonumla. "İyi misin, çok korktum." Elini tuttum. Bitkin bir hali vardı ve güçlükle nefes aldığına emindim. Kesik bir nefes alarak hafifçe doğruldu. "İyiyim, sakın endişelenme. Turp gibiyim." Nasıl endişelenmezdim? Ölümden dönmüştü. Ya birisi görmeseydi ve Can o alevlerin arasında tutuşup gitseydi, o zaman ben ne yapardım? "Yalancı, turp gibi falan değilsin." dedim muzip bir gülümsemeyle. "Yorma kendini daha fazla, hem ben bir an olsun ayrılmayacağım yanından. Yine yanmana izin vermeyeceğim sevgilim." Elimi dudağına götürdü ve minik bir öpücük kondurdu. Minik ama etkili bir öpücük.

"Uyumak istemiyorum, sensiz uyumak hiç istemiyorum." dedi güçlükle. "Eğer yanıma uzanırsan uyurum ama." dedi. Her fırsatı ne durumda olursa olsun değerlendirmek zorunda mıydı bu adam? Hala aynı, hastayken bile. "Tamam." deyip yavaşça yanına kıvrıldım. Birbirimizin sevgisine muhtaçtık hiç şüphesiz. Ona gözüm gibi bakmalıydım. Ellerimle yedirmeliydim, hiçbir zaman sevgiden yoksun bırakmamalıydım. Başını tutup göğsüme yasladım. O an aldığı derin nefes içini tamamen kaplayan huzurun belirtisiydi, buna emindim. Çok düşünmeden konuşmaya başladım. "Sanırım çok çabuk iyileşmen gerekecek, düğün planımız mahvolsun istemeyiz." Evet, şu an hazırdım. Onunla aynı evde yaşamaya, her sabah onunla uyanmaya, her gece onunla uyumaya, daima onunla nefes almaya... Her şeye hazırdım. Zaten kalpleri bir olan insanlar, sadece birer imzayla evlerini birleştirseler ne olabilirdi ki? Hele ki engeller yoksa, ya da engelleri aşabilecek büyüklükte bağlılık ve aşk varsa aşılamayacak hiçbir şey olamazdı. 

Can evlilik fikrini benden duymaya hazırlıksız yakalanmıştı ve aniden başını çevirdi. "Düğün?"

"Evet düğün. Bizim düğünümüz..." Gülümsedi, gülümsedim. Bunun şu an ona iyi geldiğine o kadar emindim ki. Ama ne olursa olsun önce onun iyileşmesini bekleyecektim. Çünkü hemen bir an önce evlenebilmek için iyileşmediği halde ayaklanabilirdi. Bunu hiçbirimiz istemezdik. "Şimdi sen uyu, uyu ki çabucak iyileş. Biz de bir an önce evlenebilelim." Gülümsedi ve gözlerini kapattı. Saçlarını okşadım, rolleri değişmiştik ama bu hoşuma gidiyordu ve muhtemelen onun da hoşuna gidiyordu. Çok geçmeden huzurlu uykusuna daldı. Bense gördüğüm rüyayı tekrar görmek istercesine gözlerimi kapattığımda uykuya teslim oldum...

Zümrüdüanka ile AlbatrosHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin