[bölüm 12 - albatros ]

3.4K 104 16
                                    


Can'dan;

Uzun zaman sonra ilk kez karaya ayak basmıştım. İstanbul'un havasını özlemiştim ama onu görecek olma korkusu içimi titretiyordu. Boğazımdan lokma geçmiyordu ya, yine de özlediğim o Türk yemeklerinden yemek istiyordum. Mevkıbe teyzenin yemeklerini tek geçerdim ama bana artık bir damla su bile verebileceğini düşünmüyordum. Bildiğim bir kafe vardı ve oraya gidip biraz yemek yemenin iyi bir fikir olacağımı düşündüm. Kafeye gidip oturduğumda, bahçede insan topluluğu olduğunu gördüm. Bir şey mi olmuştu? Yoksa bir etkinlik mi vardı? Merakıma yenik düşerek kalabalığa doğru ilerledim. Bir imza günü etkinliğiydi. Kitabın afişi asılıydı ve "Zümrüdüanka ile Albatros" yazıyordu. Okuduğumda içime garip bir his doldu. Yazarın ismini okuduğumda kalbim duracak gibi oldu. SANEM AYDIN.
Hayalini gerçekleştirmiş ve yazar olmuştu. Ona dair her şeyden bihaber koskocaman bir yılı ardımda bırakmıştım. Şimdi tesadüfen onun imza gününe denk gelmek, gerçekten kaderin bize oynadığı bir oyundu. Arka taraflardaki boş sandalyelerden birini gözüme kestirip oturdum. Onu izledim. Kitabını eline almış, sayfalarını karıştırıyordu. Emin olduğunu hissettiği anda Derin bir nefes aldı. Güçlükle almış gibiydi. 1 yıl, 4 mevsim, 12 ay, 365 gün boyunca duymadığım, öylesine çok özlediğim o sesi kulaklarıma doldu. Kendi yazdığı satırları, sesinin titreyişinden hissettiğim içtenlikle okumaya başladı.
"Aslında masal şöyleydi. 'Kötü kral ve iyi kalpli prensesin yolları olağanüstü bir şekilde kesişir. Teninin rengini aydan alan prenses, gece gibi gözleriyle muazzam bir görünüşe, eşsiz bir güzelliğe sahiptir. Kötü kral, onu ansızın bulur ve hiç bırakmayacağı yalanıyla yanında tutar uzun zamanlar boyunca. Prenses, bu yalana, yalan olduğunu bile bile, inanır. Tüm kalbini kötü krala adar. Hayal kırıklığına hayatında bir toz zerresi kadar yer tanımayan prenses, kötü kralın onu terk edeceğinden habersizce aylar boyunca mutlu yaşar. Ta ki kötü kral onu ansızın terk edip gittiğinde, toz zerresi kadar yer ayırmadığı hayal kırıklığı, artık hayatını kaplamış hale gelene kadar...' "
Kötü kral... İyi kalpli prenses... Bunlar bizdik. Ben, insanların hayatını mahveden kötü kalpli kraldım; O'ysa hayatı hayaller ve umutlarla dolu iyi kalpli bir prensesti. Ama ben onun hayallerini yok etmiş, umudunu kırmıştım. İyi kalpli olduğu hala bir gerçekti, ama masallardaki prenseslerden olduğu koskoca bir bilinmezdi. Koskoca bir hayal kırıklığı ve bir enkaz bırakmıştım arkamda ve hiç düşünmeden, tüm bencilliğimle onu terk etmiştim. O bütün bunlara rağmen kitabında benden bahsetmiş, kitabının adına bile Albatros'u eklemişti. Bunca yük omuzlarıma binmişti ve gördüklerimle duyduklarım eklendikçe bütün yükler daha da artıyordu. Ben günden güne o yüklerin altında kalıyordum, eziliyordum.

Ben pür dikkat onu dinlerken, cümlesini bitirdi ve bir anda gözlerimiz buluştu. Tam bir yıl boyunca derinine bakmayı dilediğim gözleri benim gözlerimle buluşmuştu. Çok garip davranıyordu. Derince bir nefes aldı ve kitabıyla eş zamanlı olarak gözlerini kapattı. Sonra birden kulaklarımı tırmalayan o ses yükseldi. "Sanem hanım biraz yorgun, dilerseniz kitaplarınızı imzalatmaya başlayabilirsiniz." Sanem'in hizasında, kenarda oturan ve bu sesin sahibi, Yiğit'ti. Demek bir senelik yokluğumda Sanem'in yanına olan Yiğit'ti. Kıskanıyordum ama ağır basan duygu pişmanlıktı. Şu zamandan sonra kıskanmak haddime olmazdı, olamazdı.

Herkes sırayla kitaplarını imzalatırken zihnime yerleşen düşünceyle ben de Sanem'in kitabını alıp Sanem kalkmadan önce yanına gittim. Soğukkanlıydı, sakindi ama içinde fırtınalar kopuyor gibiydi. Bir anlığına cılız çıkan sesiyle adımı sordu. "Albatrosun." diye geçirdim içimden. "Albatros." dedim. Elindeki tüylü kalem şüphesiz ki benim aldığım kalemdi. Hala bana dair şeyleri hayatında barındırıyordu, bu benim için bir umut kırıntısıydı. Sesimi ve "Albatros" ismini duyduğunda duraksadı. Kalem elinden düşecek gibi oldu, ama tuttu. Nefesini tutacak gibi oldu, ama tutmadı. Kalbi duracak gibi oldu, ama durmadı. Ben olduğumu fark etti ama istifini bozmadan kitabın kapağını açtı. Kitabın ilk sayfasına bir cümle kondurdu. "Albatros'a... Yıkılmış hayaller ile yanmış sayfalar bıraktı bana." Ruhumu parçalayan, kalbimi sızlatan sesiyle konuşurken kitabı bana uzattı. "Yıkılmış hayaller ile yanmış sayfalar bırakan Albatros'a..."

Zümrüdüanka ile AlbatrosHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin