[bölüm 39 - huzurun ayak sesleri]

1.1K 84 22
                                    

"Kalbimin kapısını çalan bu adamla ömrümü birleştirmiştim. Her şey hayal gibiydi ve biz de bir masaldan fırlamış gibiydik. Belki de gerçekten bir masaldan fırlamıştık. Kalemimden akan bu satırlar bizdik, o ve ben. 'Biz'in içine birisi daha katılmıştı aslında, katılacaktı. Bizim, dillere destan olmuş, binlerce insanın okuduğu ve şahit olduğu bu aşkımızın bir meyvesi olacaktı, bu aşkın en büyük hediyesi yakında aramıza katılacaktı. Sağlıkla, mutlulukla, huzurla kucağımıza alacağımız günün geri sayımına yeni başlamıştık. Bu koskoca 9 ay geçmek bilmeyecekti galiba. Sabırsızdım ve bir o kadar da heyecanlıydım. Beni bu süreçte dizginleyen, her daim kanatlarının altında saklayan adamsa her zaman, her koşulda yanımda olacaktı. Ve hissediyordum, ölene kadar onunla olacaktım, son nefesimi onun yanında verecektim."

Sanem, Masal'ın ağlama sesiyle gözlerini araladı. Uyku mahmuru bakışlarıyla yatağa baktığında Can'ın yanında olmadığını gördü. Hırkasını giyip odadan çıktığında Masal'ı kucağında sallayarak ağlamasını dindirmeye çalışan Can'a çarptı bakışları. Yüzündeki tebessümle Can'la Masal'ın yanına geldi. "Acıkmış mı benim kızım?"

"Her şeyini kontrol ettim, pek acıkmış gibi de görünmüyor ama annesi baksın bir de." dedi Can, gülerek.

"Ver sen bana kızımı, annesi anlar onun dilinden." Sanem, Can'la dalga geçercesine kahkaha attı ve Masal'ı kucağına aldı.

"Geç sen dalganı geç." Can, Sanem'in yanağından öptü. "O zaman ben çay koyuyorum, demlemiştim zaten. Sen de Masal'ın karnını doyurduktan sonra bahçeye gelirsin, karşılıklı çay içeriz."

"Aklınla bin yaşa kocacığım, ben de doyurayım bakayım Masal Hanım'ın karnını." Can'a gözlerinin içi gülüyormuşcasına baktı ve Masal'la beraber yatak odasına girdi.

Can mutfağa inip dolaptan çıkardığı bardaklara çay doldurdu ve bardaklarla beraber bahçeye çıktı. Cılız birkaç ışıkla aydınlanan bahçe, dolunayın olduğu bu gecede yıldızlarla beraber daha da aydınlık bir hal alıyordu. Ama aslında bu bahçeyi, bu evi, bu yuvayı aydınlatan ışıklar veyahut yıldızlar değildi. Sanem'di.

"Ben demiştim acıkmıştır diye," Sanem Can'a arkasından sarıldı. "Karnı doyunca mışıl mışıl uyudu."

Can'ın içine dolan huzur, bu anda paha biçilemezdi. Özeldi, çok özeldi. Huzurla gülümsedi ve Sanem'in ellerini tuttu. "Acıktığını biliyorum, seni uyandırmaya kıyamadım ben."

Sanem Can'ı çekiştirerek kendine döndürdüğünde Can'ın yüzünü avuçlarının arasına aldı. "Can'ım benim, fedakarlık yapmak zorundayız."

"Biliyorum birtanem, ama çok güzel uyuyordun."

"Sen nasıl bir adamsın ya?" Sanem gülümseyerek Can'ın boynuna sarıldı.

"Nasıl bir adammışım ben?" dedi Can, Sanem'in beline kadar uzanan saçlarını okşarken.

"Tuhafsın, bir o kadar da sevgi dolusun."

Can burnunu Sanem'in boynuna yaklaştırıp kokusunu derince çekti içine, Sanem'in aşk ve huzur dolu kokusunu ciğerlerine hapsetti. "Şu kokun var ya, çıldırtıyor beni."

"Can..." dedi Sanem, nefesini tutmaya çalışırken.

"Senin kokun, benim kokum. Bu koku bizim, bu koku 'biz'iz." Can Sanem'in saçlarını sol omzunda toplayıp kokusunu içine çekmeye devam etti. Sanki bitmek, tükenmek bilmeyen bir tutkuları vardı.

"Çay içecektik." dedi Sanem tek nefeste.

"Çay kaçmıyor ya." dedi Can, Sanem'in boynuna kondurduğu derin öpücüklerin arasında.

Zümrüdüanka ile AlbatrosHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin