[bölüm 11 - hayal]

3.2K 90 13
                                    

"Masallar vardır, gerçek olması imkansız olan masallar... Bir de hayaller vardır, gerçekleşmesi pek mümkün olmayan ama gerçekleşeceğini umduğumuz ve kurarken dünyaya umutla baktığımız... Masallar ve hayaller sayesinde ayakta durabilirim

Başka türlü mü? Hiç sanmıyorum."

-

Hıçkırıklar içerisinde uyandığım uykum bana yine zehrolmuştu. Gözlerimi açtığımda inanmak istemedim. Gördüğüme, olduğum yere, rüyalarıma, hayallerime... Her şey rüyaydı, her şey. Onun varlığı, onun soluğu, onun kokusu. Hepsi rüyaydı, yalandı. Sıcak davranan insanların olduğu ama bana oldukça soğuk gelen bu klinik içimi üşütüyordu. Albatros, devasa kanatlarıyla tüm bedenimi sarıp sarmalarken içim sıcacık oluyordu halbuki. Şimdi o albatros gitmişti, uçsuz bucaksız yerlerdeydi. Ne yaptığı meçhuldü. Boğazımdan giren her lokma, onsuz olduğu için, boğazıma diziliyordu. Acısından çırpınan küçücük bir serçe gibiydim, ya da uçmaya çalışan bir serçe... 

Uzun uykumdan uyanmıştım sonunda, insanların güzellik uykusu dedikleri ama benim için ölüm uykusundan beter olan uykumdan. Kısa bir süre önce delilercesine ağlıyor ve çırpınıyordum.  Bedenim öylesine güçsüz kalmıştı ki artık çırpınamaz duruma gelmiştim, göz pınarlarım kurumuştu, ağlayamıyordum. Aslında ağlamak göz yaşlarını dışına akıtmak değildir ki. Ben ağlıyordum, içime akıttığım göz yaşlarımla ağlıyordum. Kimse görmeden, tahmin dahi edemeden. Acı çekiyordum. Sahi, acı neydi? Aşk neydi? Bütün bunlar soyut kavramlar olmakla beraber hiçbir manası olmayan bomboş şeylerdi. Aşk, birine seni zayıf noktasından vurabileceği gücü vermek ama bunu asla yapmayacağını bilmekti. Aşık olduğunuz insan, bunu size yaptığında ister istemez inancınız kalmıyordu. Üstelik, sadece aşka değil, hiçbir şeye inancınız kalmıyordu. Benim gibi... Acı, minik bir kuş gibi çırpınmak ama aslında boşa çabaladığını fark etmekti. Kalbinizi sökecek gibi olan ama aslında sökmesi imkansız bir güçtü. Benim inandığım gibi...

-

Zorlu ikna etme çabalarım sonucunda sonunda eve gelebilmiştim. Yemyeşil ve aynı zamanda rengarenk bir bahçesi olan mükemmel bir çiftlikte kalıyordum. Bana iyi gelecek şeyler bunlardı. Ve tabii, ilaçlar... İlaçlar olmadan iyileşmem çok da mümkün değildi. O, o gittikten sonra her şey çok değişmişti. En başta da ben çok değişmiştim. Onu umursamıyor gibi görünüyordum, aslında kendimi de buna inandırmaya çalışıyordum. Ama içten içe ona karşı, hala kimseye karşı olmayan bir bağlılığım vardı. Gözlerimi her kapattığımda onu görüyordum, duvarda, tavanda, her yerde onu görüyordum ve bazen onunla konuşuyordum. Neredeydi? Ne yapıyordu? Kendine dikkat ediyor muydu? Bütün bunlar zihnimde koskocaman bir yere sahip sorulardı. Canıma kastetse dahi ondan vazgeçemeyeceğim gerçeği acıydı, ama gerçekti. O gittikten sonraki üç ay boyunca hiç durmadan aramıştım onu, ne pahasına olursa olsun aramıştım. Ulaşamamıştım, ulaşılmak istemiyordu çünkü. Ona ne kadar kızgın olsam da onu anlıyordum. Yiğit'e çektirdikleri yüzünden deliler gibi vicdan azabı çekiyordu. Ama çözüm yolu aramaktansa kaçıp gitmeyi, beni onsuz bırakmayı seçmişti. Bense artık onsuz bir hayat kurmayı, onsuz bir hayatta dolu dolu yaşamayı seçmiştim. Küllerimden yeniden doğmuştum ve artık tam anlamıyla bir Zümrüdüanka'ydım. Kitabımın olmazsa olmazlarından biri, Zümrüdüanka'ydım...

-

Bana iyi geldiği kadar, uzun süre kaldıkça beni darlayan bu çiftlikten her fırsatta kaçıyordum. Yiğit imdadıma yetişircesine bir imza günü ve okuma olduğunu, iyi hissedersem hemen ayarlayabileceğini söylemişti. Bu büyük bir fırsattı ve bana çok iyi geleceği çok açıktı. Akşam üzeri bir kafede olacaktı. Hazırlandıktan sonra içime dolan tuhaf huzurla kafeye doğru yürüdüm. Belli belirsiz bir topluluk vardı bile. Yiğit'i görüp ona sarıldıktan sonra yerime yerleştim. Kitabımı elime aldım. Kısa bir selamlaşma sonrasında kitabımdan rastgele bir sayfayı açıp okumaya başladım.

"Aslında masal şöyleydi. 'Kötü kral ve iyi kalpli prensesin yolları olağanüstü bir şekilde kesişir. Teninin rengini aydan alan prenses, gece gibi gözleriyle muazzam bir görünüşe, eşsiz bir güzelliğe sahiptir. Kötü kral, onu ansızın bulur ve hiç bırakmayacağı yalanıyla yanında tutar uzun zamanlar boyunca. Prenses, bu yalana, yalan olduğunu bile bile, inanır. Tüm kalbini kötü krala adar. Hayal kırıklığına hayatında bir toz zerresi kadar yer tanımayan prenses, kötü kralın onu terk edeceğinden habersizce aylar boyunca mutlu yaşar. Ta ki kötü kral onu ansızın terk edip gittiğinde, toz zerresi kadar yer ayırmadığı hayal kırıklığı, artık hayatını kaplamış hale gelene kadar...' "

Huzur içerisinde bu satırları, kendi satırlarımı okurken üzerimde gezinen bir çift göz hissettim. Kalbimi çılgın gibi attıran, midemdeki kelebekleri yeniden canlandıran bir çift göz... Başımı yavaşça yukarıya kaldırdığımda, onu gördüm. Onu. Aylar sonra gördüm. Ama hayaldi, buna emindim. Telaşla kitabı kapattım. Yiğit bendeki tuhaflığı fark etmiş olmalıydı ki hemen el attı. "Sanem hanım biraz yorgun, imzaya geçelim." dedi. Ama ben o gözleri hala üzerimde hissediyordum. Topluluğun arasından beni izliyordu. Derin bakışlarıyla, uzun saçlarıyla, bitkin haliyle. Hayalimde onu kendi kafama göre tasarlamış olmalıydım. 

Yine onu bana hatırlatan, onun aldığı tüylü kalemimi aldım ve okurlar sırayla geldikçe adlarını sorup imzalıyordum. Son imzayı da attıktan sonra kalkmaya hazırlanıyordum ki bir el kitabı masama bıraktı. Muhtemelen zor yetişmiş bir okurumdu. "Adınız nedir?" dedim yüzüne dahi bakmadan. Kimseye bakamıyordum titrek bakışlarım yüzünden. "Albatros." dedi, hasret kaldığım o ses. Hayır! Hayır hayal olamazdı! Gerçekten buradaydı. Ellerim titrerken kalemi tutmakta güçlük çekiyordum. Kitabın ilk sayfasına, herkese yaptığım gibi tek bir cümle yazacaktım. Onun için en uygun cümle, kitabın içinde de geçen cümle olacaktı.

"Albatros'a... Yıkılmış hayaller ile yanmış sayfalar bıraktı bana..." Bu cümlenin altına imzamı attıktan sonra gözlerimi ona çevirdim. Korkarak, titreyerek ona baktım. Kitabı uzatırken gücümü toplayarak tekrar ettim: "Yıkılmış hayaller ile yanmış sayfalar bırakan Albatros'a..."

Zümrüdüanka ile AlbatrosHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin