Başını yastığa yasladığında ve gözlerini tavana diktiğinde zihninde on binlerce şey döner durur ya... Yapmak istediklerin, yapamadıkların, yaptıkların, hepsi... Birer pişmanlık gizlidir içlerinde. Susarsın, içine atarsın, söylemek istersin ama söyleyemezsin. Kelimeler bir cümlede dizilemez hale gelir, söylemek istediklerin dilinin ucundadır ama boğazına dizilir, aldığın nefes ciğerlerinde hapsolur. Çoğu zaman ölmeyi dilersin ama seni ayakta tutan, senin ayakta tuttuğun şeyler vardır hayatta. Can'ı hayatta tutan, çocukları... Can'ın hayatta tuttuğu çocukları... Can ve Sanem'in Masal'ı, Can ve Sanem'in Hayal'i, Can ve Sanem'in Umut'u... Masallar, hayaller bitmez, umut hiç bitmez.
🌈
Bir pazar sabahıydı. Can, bahçede koşturarak oyun oynayan çocukları izliyor ve işlerini bilgisayardan yürütüyordu. Hayal koşturarak Can'ın yanına geldi. "Baba." dedi en masum haliyle. Hayal, Umut'un daha küçük olmasına rağmen hareketli haline nazaran daha sakin, Masal'ın konuşkan haline nazaran daha sessiz bir çocuktu. Can, bazen Hayal'in derdini anlayamıyordu ama onu mutlu edebilecek küçük şeylerin farkında olduğu için Hayal'in keyfini hemencecik yerine getirebiliyordu. "Söyle prensesim." dedi Can bilgisayarı masanın üstüne bıraktığı sırada. Hayal kollarını açıp Can'ın gözlerine baktı. Can gülümseyerek Hayal'e sarıldı ve onu kucağına aldı. "Neden oynamıyorsun ablanla sen?"
Hayal hiçbir cevap ve tepki vermeden başını Can'ın omzuna yasladı. "Ne olmuş benim güzel kızıma, ne olmuş da yine sessizleşmiş bakayım?"
Hayal, Can'ın hiç beklemediği bir anda ağlamaya başladı ve bir an olsun başını Can'ın omzundan ayırmadı.
"Ne olduğunu anlasam keşke." diyerek mırıldandı Can. Hayal'in saçlarını okşayarak onu sakinleştirmeye çalıştı. "Bak sana ne söyleyeceğim Hayal, anneannenlere gitmek ister misin?"
Hayal başını "Hayır." anlamında salladığında Can farklı bir soru sordu bu kez. "Babaannenlere gitmek ister misin?" Hayal sanki bunu duymayı bekliyormuş gibi gülümsedi ve bu kez başını "Olur." anlamında salladı.
"O zaman ablanla Umut'u alalım ve gidelim. Gel bakalım burayaa." Can Hayal'i kucağına alıp bahçeye çıktı. "Masalcım, istediğin oyuncakları al güzel kızım. Babaannenlere gidiyoruz."
"Yaşasın! Ben çiftliği çok seviyorum baba, çooooook seviyorum." dedi heyecanla.
"Hadi koş al oyuncaklarını, ben de Hayal'le beraber Umut'u hazırlayayım sonra hemen gidelim."
"Tamam birtanecik babam benim."
Can gülerek yeniden içeriye girdi ve kucağındaki Hayal'le beraber Umut'un yanına gitti. "Kardeşinin biberonunu çantaya koyar mısın Hayalcim?"
Hayal Can'ın kucağından yere indikten sonra Umut'un biberonunu yerdeki çantaya koydu.
"Aferin benim kızıma." dedi Can Umut'un üstünü değiştirirken. "Hadi gidelim artık."
🌈
"Hoş geldiniz Can, nereden esti böyle?" dedi Mihriban Umut'u kucağına aldıktan hemen sonra.
"Hayal'in keyfi yerine gelsin diye bir uğrayalım dedim. Siz de çocukları özlemişsinizdir hem."
"Özlemez miyiz, çok özledik. Gelin bakalım çocuklar." dedi Aziz. Hayal'in ve Masal'ın elini tuttu.
"Oğlum geç otur sen de ayakta durdun kaldın öyle." dedi Mihriban Can'a bakıp. Ancak Can çocukları ve Aziz'i izliyordu ve adeta dalıp gitmişti.
"Can, sana diyorum oğlum." diyerek yineledi Mihriban.
"Ha?"
"Otur diyorum. Ne oldu sana yine?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümrüdüanka ile Albatros
Fanficİki insanın bir araya gelmesi o kadar çok şeyi anlatır ki. Mesela bir insana malını verebilirsin, mülkünü, paranı ve hatta bedenini bile. Mühim olan nedir? Mühim olan bütün bunlar bir yana; kalbini verebilmektir, aşkını verebilmektir. Verdiğin beden...