Mihriban içeriye girdi. Can hiçbir şey söylemeden oturması için Mihriban'a eliyle koltuğu gösterdi. Beraber oturduklarında Mihriban gözlerini Can'a kilitlemişti, oğluna, öz oğluna...
"Gergin olduğunu biliyorum. Ama bana biraz izin versen sana bütün bunlara neden zorunlu kaldığımı anlatabilirim."
"Gerek yok."
"Can izin ver anlatayım."
"Gerek yok çünkü hayatta herkes bir şeyleri yapmak zorunda kalıyor. Babamla böyle bir şey yapmak zorunda kalmışsınız demek ki."
"Evet işin aslına bakarsak mecbur kaldık. Ama ben yeterince geç olmadan oğluma kavuşmak istiyorum, hele ki tesadüfler de art arda gelip bizi kavuştururken."
"Her şeyi zamana bırakalım, bana izin ver ben biraz alışayım bu duruma."
"Sen nasıl istersen Can, ben beklerim. O zaman ben şimdi gideyim, elbet görüşürüz."
"Görüşürüz." dedi Mihriban'ı kapıya uğurlarken.
-
Neredeyse hiçbir farklılığın bulunmadığı on beş gün geçmişti. Can, Mihriban'ı annesi olarak görmeye çalışıyor ve aynı zamanda Sanem'le beraber düğün için hazırlık yapıyordu. Mevkıbe'nin her zamanki gibi birtakım istekleri vardı ve Can ve Sanem bu istekleri en aza indirgeyip kendilerine uygun hale getirmek için uğraşıyorlardı. Can ve Sanem çiftliğin bahçesinde listeleri hazırlıyorlardı.
"Alışverişe ne zaman çıkarız, her şey planlı bence."
"Bence bu kadar hazırlığa gerek yoktu, bir an önce evlenseydik." Can Sanem'in boynundan öptü ve kokusunu içine çekti.
"Ne bu acele, yavaş yavaş hazırlık yapıyoruz işte."
"Belki bir an önce seninle olmak istiyorumdur. Uzun bir balayına çıkmak istiyorumdur." Sesinin tonunu düşürdü. "Belki seninle çocuk yapmak istiyorumdur. Olamaz mı?"
Sanem Can'ın koluna vurdu. "Caan, pislik yapma."
Can gülerek Sanem'in taklidini yaptı. "Tamam tamam, gidelim alışverişi de halledelim. Annenler gelmiyor nasılsa, Emre'yle Leyla'nın da işleri varmış. Kendi işimizi kendimiz görelim."
"Sen çok mızmızlık yapıyorsun olmuyor böyle. O dediklerinin hepsini yapabilmen için her şeyin kusursuz olması lazım."
"Tamam, hadi kalk gidelim."
Alışverişi yapmak için arabaya bindiler. "Önce balayı için firmalarla görüşmeye gidelim, sonra da spontane ilerleriz. Bu arada, özellikle gitmek istediğin bir yer var mı?"
"Aslında yok. Seninle her yere gelirim, biliyorsun." Sanem Can'ın yanağından öptü. "Hadi gidelim, orada bakarız artık."
-
Alışveriş listesini tamamladıklarında eve dönmek için arabaya doğru ilerlerlerken Sanem vitrinde gördüğü gelinliklere kilitlenmişti. "Can, sen bekle iki dakika. Ben şu gelinliklere bakacağım biraz."
"Tamam." dedi Can. Dedi demesine ama buna rağmen çantaları arabaya bıraktıktan sonra Sanem'i bembeyaz gelinliğin içinde düşünüp durduğu için içeriye girmeye karar verdi.
İçeriye girdiğinde etrafına bakındı bir müddet. Ardından deneme kabininden bembeyaz, upuzun kuyruklu bir gelinliği giymiş olan Sanem çıktı. Bir kuğu gibi süzülerek aynanın önüne doğru yürüdü. Can mağazanın kapısından az ileride, kenarda duruyordu ve Sanem'e bakıyordu. Aynı sahneyi bir yıl önce yaşamıştı. O gün evlilik aşamasında olmalarına rağmen sadece bir reklam çekimi için gelinlik ve damatlık giymişlerdi ama kendi düğünleri için bir provaydı aslında. Şimdi gerçek bir provaydı, hayallerinin gerçek olacağı yerdelerdi. Aynada kendini izleyen Sanem'e karşın Can da Sanem'i olduğu yerden büyük bir hayranlıkla izliyordu. Beyaz hiçbir insana bu denli yakışmazdı belki de. Sanem dünyanın en güzel kadınıydı Can'ın gözünde, ama şu andan itibaren en güzel gelini de olmuştu. Sanem gelinliğin uzun kuyruğuna bakmak için arkasını döndüğünde gözleri Can'ın gözleriyle buluştu. Hem heyecanın, hem mutluluğun, hem utangaçlığın içinde bulunduğu minik ama mükemmel bir gülümseme yayıldı dudaklarına. Can, Sanem'e yaklaştı. "Çok güzel, baya güzel." Sanem'in çıplak kalan omzuna öpücük kondurdu. "Baya baya baya güzel."
"Yaa Can, utandırmasana."
"Utanınca da çok güzel olduğunu söylemiş miydim?"
"Şu an söyledin." Sanem'in minik gülümsemesi daha da yayıldı.
"Bence nokta atışı olsun, bu gelinliği alalım sana."
"Birkaç tane daha denemek istiyorum ama şu an değil, ikimiz de yorulduk. Başka zaman geliriz, sen de damatlık bakarsın."
"Okey, güzel olur. O zaman sen bu olağanüstü gelinliği çıkar, ben seni arabanın önünde bekliyorum."
Sanem cevap vermeden yeniden kabine gitti. Can arabanın önünde Sanem'i beklerken telefonuna bir mesaj geldi. Emlakçıdandı, baktığı evi görmeye gitmesi için mesaj gelmişti. Ancak ev kendisi ve Sanem için değil, Emre ve Leyla içindi. Maddi bakımdan zor durumlardı ve Can da kardeşine ve eşine güzel bir hediye almak istemişti. Dolayısıyla teknesini satıp, eline geçen parayla onlara ev almayı planlıyordu. Bu fikirden Sanem'e henüz bahsetmemişti. Ablasına ağzından kaçırıp bir şeyler söyleyebilirdi ve bu da Can'ın sürprizini bozardı. O yüzden kimseye söylemeyecekti ve herkese sürpriz olacaktı. Eve Sanem'i çiftliğe bıraktıktan sonra bakma kararı almıştı.
Sanem sonunda Can'ın yanına gelmişti. Arabaya bindiler. Can arabayı sürerken konuştu. "Seni beyazlar içinde görmek güzeldi."
"Yine utandırıyorsun beni Can."
Can güldü. "Ben seni çiftliğe bırakayım sonra ufak bir işim var. Yarın görüşürüz zaten."
"Olur, bu akşam dinleniriz çünkü yarın da davetiye işlerimiz var biliyorsun."
"O da vardı değil mi? Çok işimiz var desene."
"Ne demiştik? Güzel günler için sabretmemiz lazım."
"Sabredeceğiz artık, yapacak bir şey yok."
Çiftliğe varmışlardı. Can ve Sanem arabadan indiler. Can çantaları bagajdan çıkardı. Sanem çantaları Can'ın elinden almak için elini uzattığında Can Sanem'i belinden çekti ve dudağından öptü. "Özle beni bebek."
"Özlerim, sen de özle beni."
"Ben de özlerim."
Sanem çantaları Can'ın elinden aldı ve çiftliğe doğru ilerledi. Can ise arabasına binip Emre ve Leyla için baktığı eve gitti. Tek katlı ama geniş bir evdi. Kardeşinin ve Leyla'nın beğenmesini umdu ve emlakçıyla son kez görüşüp satın alma işlemlerini gerçekleştirdi.
-
Sabah olduğunda Can erkenden uyanmıştı ve koşuya çıkmıştı. Eve döndüğünde kapıyı çalmak üzere olan Sanem'i gördü. Sanem'e çaktırmadan arkasından yaklaştı ve kolunu tutup ısırdı. Sanem aniden bağırınca Can kahkahalar içinde güldü. "Sakin, sakin. Benim."
"Sabah sabah ödüm patladı ya, korktum."
"Hıı, korktun mu cidden?"
"Korktum tabii, hoşuna mı gidiyor benimle uğraşmak?"
"Gidiyor, çok gidiyor hem de. Sen de hoşuma gidiyorsun."
"Sen bana öyle bakıp böyle konuşunca ben eriyorum, yapma."
"Eriyorsun? Yapmayayım?" Can Sanem'e yaklaştı.
"Öpecek misin?"
"Öpeyim mi?"
"Bilmem, öpsen mi acaba?"
"Benimle oynama."
"Asla oynamam."
"Gel buraya gel." Sanem'e sıkı sıkı sarıldı ve kucağına aldı.
"N'apıyorsun?"
Can hiçbir şey söylemeden kapıyı açtı ve içeriye girdiler. Sanem'i yere indirdikten sonra ayağıyla kapıyı kapattı. Sanem Can'ın gözlerine derin derin bakarken Can Sanem'in dudaklarına örttü dudaklarını. Her bir saniye geçerken daha derinleşti öpüşleri. Sanem güçlükle ayırdı dudaklarını Can'ın dudaklarından. "Yapma, kapılıyorum sana."
"Kapıl bana."
Sanem yeniden birleştirdi dudaklarını Can'ın dudaklarıyla. Yeniden kavuştular birbirlerine. Yüreklerinin birbirlerine olan bağlılığı ve açlığıyla öptüler birbirlerini. Ta ki kapı çalana kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümrüdüanka ile Albatros
Fanfictionİki insanın bir araya gelmesi o kadar çok şeyi anlatır ki. Mesela bir insana malını verebilirsin, mülkünü, paranı ve hatta bedenini bile. Mühim olan nedir? Mühim olan bütün bunlar bir yana; kalbini verebilmektir, aşkını verebilmektir. Verdiğin beden...