Sanem endişeyle ayağa kalktı. "Can, ya Yiğit'se? Ya bir yolunu bulup geri döndüyse? Ya bize yine zarar verirse?"
Can, Sanem'in yüzünü avuçlarının arasına aldı. "Şşş, sakin ol. Öyle bir şey yok, olmayacak da. O şu an cezasını çekiyor ve ne sana, ne bana, ne de bebeğimize bir zarar verebilir." Sanem'in saçına derin bir öpücük kondurdu, onu koklayarak.
"Ama ya kaçtıysa? Ya gerçekten zarar verirse? Ne yapacağız Can?"
"Ben burada, senin, sizin yanınızda oldukça hiçbir şey yapamaz bize. Sakin ol, tamam mı? Sakin..."
"Hiç ayrılma yanımdan, yanımızdan. Bizim sana ihtiyacımız var."
"Asla ayrılmam. Hadi gel, kahvaltını yap sonra uzanırsın."
"İştahım kaçtı, yemeyeceğim."
"Olmaz öyle, yiyeceksin. Çünkü bebeğimizin de buna ihtiyacı var. Sen kahvaltı yaparken ben de mesajın kimden olduğunu bulurum."
"Tamam, birazcık yerim o zaman, çok az."
Can güldü ve Sanem'in sandalyesini çekti. "Tamam, çok az yersin."
Sanem huzursuzdu, Can bunun farkındaydı. Bir çözüm bulmalıydı, numaranın kime ait olduğunu bulmalıydı. Yiğit'se eğer, ne yapacaktı? Ailesini korumalıydı, ne olursa olsun korumalıydı onları. Onlara tek bir zarar gelmesi her şeyi en başına döndürürdü. Kimseye bir zarar gelmeden çözecekti bu sorunu. Mesajı, mesajdaki gizemi, numaranın sahibini. Kötü niyetli olan bu mesajın sahibini bulduğunda onu süründürmeyi planlıyordu. Karısını, dünyanın en güzel kadınını ve karnındaki çocuğunu korumak için elinden ne gelirse yapacaktı, hatta daha fazlasını da. Bir aile kurmak çok zordu ancak bir ailenin yıkılması çok kolaydı. Geçmişinden biliyordu. Annesi sandığı kadının gidişinden, kendisinin yapayalnız kalışından, hayatının onu bir yerlere savurup duruşundan. En çok da aynı şeyleri kendi kurduğu ailesinin yaşamaması için çabalayacaktı ve onları dünyanın en mutlu, en huzurlu insanları yapacaktı.
Can telefonu eline aldığı gibi Emre'yi aradı.
"Ooo günaydın baba adayı."
"Günaydın, günaydın da... Bir sorunumuz var."
"Ne sorunu?"
"Telefonda anlatamam, buluşmamız lazım. Sen Leyla'yı al, çiftliğe geç. Ben de Sanem'le çiftliğe geleyim, yalnız kalmasın."
"Tamam biz gidiyoruz o zaman, orada görüşürüz."
"Görüşürüz." dedi ve telefonu kapattı. Sanem'in telefonundan mesajın ekran görüntüsünü alıp kendi telefonuna yolladı ve telefonu Sanem'e uzattı.
"Sevgilim," endişeyle Sanem'in yüzüne ve gözlerine baktı. "İyisin değil mi?"
"Deniyorum, bebeğimiz için."
"Aferin. Hadi kalk, hazırlan. Çiftliğe bırakacağım seni, sonra Emre'yle bulup mesaj sorununu çözeceğim."
"Ben de seninle gelsem? Merak ederim seni."
"İstediğinde zaman ararsın beni, söz halledip geleceğim seni almaya."
"Tamam, peki. Hazırlanayım ben o zaman."
"Tamam, bekliyorum seni."
Sanem hazırlanmak için yukarıya çıkarken Can, kahvaltı masasını toplayıp mutfağa taşıdı. Kafası çok karışıktı, allak bullak olmuştu. Sanem'e çaktırmaması gerekiyordu, üzülmemesi ve stres olmaması için. Sanem doğru düzgün yemek yememişti ve bu da Can'ın canını sıkmıştı. Dolaptan taze meyve suyunu çıkardı ve cam şişeye doldurdu. Sanem merdivenlerden inerken oldukça dalgındı. Can ayak seslerini duyunca merdivene doğru yürüdü. Sanem son basamağa bastığında ayağı kaydı, Can ani bir refleksle Sanem'i kollarının arasına aldı ve sıkıca tuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümrüdüanka ile Albatros
أدب الهواةİki insanın bir araya gelmesi o kadar çok şeyi anlatır ki. Mesela bir insana malını verebilirsin, mülkünü, paranı ve hatta bedenini bile. Mühim olan nedir? Mühim olan bütün bunlar bir yana; kalbini verebilmektir, aşkını verebilmektir. Verdiğin beden...