"Aşk; bir cam kırığı gibi kalbine batsa dahi tüm duygular karşısında yenik düştüğün, teslim olduğun bir duygu. Duygudan da ötesi... Ve ben, acı verse dahi, beni öldürse dahi aşkıma teslim olmaya hazırım."
-
Tekneye girdim. "Can?"
İçeriden hafif bir ışık gözüküyordu, uyuyor olabilir miydi? Tekrar seslendim. "Can, orada mısın?" İçeriye doğru ilerledim. Bir kapı vardı ve kapalıydı, muhtemelen kaldığı odanın kapısıydı. Yavaşça kapıyı açtım. Belindeki havluyla karşımda duruyordu. Duştan yeni çıkmış olmalıydı. Islak saçlarıyla, göğsündeki Albatros dövmesiyle heykel gibi duruyordu. Onu izlediğimi fark edip gözlerini gözlerimle buluşturunca içimi kaplayan utanç duygusu ile ellerimle gözlerimi kapattım. "Seni arıyordum da, ben dışarıda bekleyeyim seni." deyip dışarıya doğru yürüdüm. Benim tanıdığım Can Divit'se eğer, benim utanmış olmam onun çok hoşuna gitmiştir, buna eminim. Can, kısa bir süre sonra üstünü giyinmiş bir şekilde yanıma geldi. Hiç beklemeden konuşmak istiyordum, her şeyi anlatmak, açıklığa kavuşturmak istiyordum.
"Sana söylemem gereken şeyler var, bir an önce anlatmak istiyorum."
"Otur, öyle konuşalım." dedi. Anlatacağım şeyleri merak ediyor olmalıydı. Oturduk.
"Sen haklıydın. Sana güvenmem gerekiyordu. Hata yaptım." dediğimde sıkıntılı bir nefes alarak kalktı.
"Sanem bunları konuşmak için çok geç kaldık. Bunu söylemek için geldiysen boşuna gelmişsin, evine git." dediğinde bir kez daha pişmanlık duygusuyla karşı karşıya kaldım. Elini tuttum.
"Lütfen otur, başka şeyler de var." Oturdu.
"Can. Yiğit ve Hüma hanım, bizi ayırmak için planlamışlar her şeyi. Yiğit sakat kalmamış, başından beri iyiymiş." Can meraklı gözlerle beni dinliyordu.
"Yiğit başından beri beni elde etmek için yapmış her şeyi. Beni sevdiği için, hırs yaptığı için. Üstelik annenle beraber planlamışlar. Bana Ceycey bunu uzun süredir anlatmaya çalışıyordu ama ben inanmıyordum, belki de inanmak istemiyordum. Defteri, sırf seninle benim hikayemi basmak istemediği için o yakmış, kulaklarımla duydum. Bize kocaman bir oyun oynamışlar Can." Sanki bütün bunları biliyor, tahmin ediyor gibi bakıyordu artık.
"Bir şey söylemeyecek misin? Her şey planmış diyorum Can. Bizi ayırmak için planlamışlar, beni elde etmek için yapmışlar diyorum."
"Sen bana değil, Yiğit'e inanmıştın Sanem. Ben onun bir şeyler karıştırdığını sana defalarca anlattım ama sen bana onu savundun. Kıskandığın için böyle yapıyorsun dedin. Bir senemiz boşa gitti sırf onların yaptığı plan yüzünden. Ben sana beraber gidelim dedim, sen onun yanında kalmayı seçtin."
Gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. Haklıydı, sonuna kadar haklıydı ama biraz olsun umudum vardı yeniden birlikte olabileceğimize.
Elini tuttum. "Can n'olur affet beni. Senin güvenini kırdım, kalbini kırdım biliyorum. Ama herkes hata yapar. Benim sana çok ihtiyacım var, sevgine ihtiyacım var. Ben geçen zor günlerime dönmek istemiyorum. Seninle çok mutlu bir hayat sürmek istiyorum. Affet beni, mutlu olalım." Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Tüm pişmanlıklar ve acılar göz yaşlarımla beraber akıp gidiyordu. Can beni affetmeyecekti belki de, ama gerçekleri benden duymuş olması içimi bir nebze rahatlatıyordu.
"Şşş, geçti. Tamam, tamam sakin ol. Ben senin gözünden akan tek damla yaşa bile kıyamıyorum. Sana nasıl kıyayım? Üzülme. Her şey yoluna girecek, beraber her şeyi yoluna sokacağız." Sıkı sıkı sarılmıştı bana, beni içine sokmak ister gibi... Daha çok ağladım. Onun omuzları benim sığınağımdı. O benim en güvenli yerimdi, yuvamdı. En çok üzüldüğüm anlarda da, en mutlu olduğum anlarda da ona sığınacaktım. Ne ondan bir şey saklayacaktım, ne de onun dediklerine inanmamazlık yapacaktım. Ona tüm kalbimle güvenecektim artık, kararımı vermiştim. Kokusunun içime doldurduğu huzurla gözlerimi kapamış ve sakinleşmiştim. Saçımı okşuyordu. Bu anı doya doya yaşamak istiyordum. Ama içime dolan derin huzur beni uykuya yönlendiriyordu. Onun kollarında olmanın verdiği huzurla kendimi uykunun kollarına bıraktım.
-
Gördüğüm kabusun etkisiyle, nefes nefese bir şekilde aniden uyandığımda yanı başımda Can'ı gördüm. Saçlarımı okşuyordu. Dokunmaya kıyamıyor gibiydi, aynı zamanda içinin özlem dolu olduğunu da belli ediyordu. Yüzümü ona çevirdiğimde dolu gözleriyle karşılaştım.
"Can?"
"İyi misin, biraz korkmuş gibi bir halin var?"
"Ben, sen gittiğinden beri iyi değildim ama sen yanımdasın ya, artık iyiyim."
"İlaçlarını içmiş miydin?" Can nereden biliyordu ilaç içtiğimi?
"Sen nereden biliyorsun ki ilaç içtiğimi? Kim söyledi sana?"
"Kimse söylemedi Sanem, ben anladım. Ama sen bana neden söylemedin?"
"Sana bunu söylemek, sana yapacağım en büyük kötülük olurdu Can. Bu kadarını yapamazdım sana. Bu yüzden bana kızma."
"Kızmıyorum Sanem. Sadece nasıl bu duruma geldiğini merak ediyorum. Ben sadece fazla hırpalandığını görüyordum ama bu kadarını tahmin dahi edememiştim."
"Bu kadarını?"
"İlaç kullandığını, klinikte yattığını, canının kaldıramayacağın kadar yandığını tahmin edememiştim."
Doğruldum. "Can ben iyiyim, bunları konuşmak istemiyorum. Akışa bırakalım artık. Mutlu olalım, beraber olalım."
"Deneyelim Sanem. Ben senin olduğun bir hayatta hep varım ve senden asla vazgeçmeyeceğime söz veriyorum."
Yaklaştım. Ona kavuşmak istiyordum. Tüm hücrelerimle, tüm kalbimle ona kavuşmak istiyordum. Bu sefer cesur olacaktım, güçlü olacaktım ve Can ile sonsuzluğa giden yolumuza ilk adımı ben atacaktım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümrüdüanka ile Albatros
Fanfictionİki insanın bir araya gelmesi o kadar çok şeyi anlatır ki. Mesela bir insana malını verebilirsin, mülkünü, paranı ve hatta bedenini bile. Mühim olan nedir? Mühim olan bütün bunlar bir yana; kalbini verebilmektir, aşkını verebilmektir. Verdiğin beden...