Can valizini hazırlayıp kenara koyduktan sonra onu izleyen Sanem'e döndü. "Ne oldu?"
"Hiç." Sanem'in yüzünden memnuniyetsizlik okunuyordu.
"Ben vazgeçtim gitmekten. Öyle bir bakıyorsun ki sanki 'Gitme.' der gibi."
"Hayır hayır, git. Çok özlerim diye düşünüyordum ben sadece. Ama görüntülü konuşuruz, en azından görürüm seni."
"Aklım burada kalacağına ben burada kalayım." Can yatağa oturdu ve Sanem'i belinden çekip dizlerine oturttu.
"Aklın bizde kalmasın. Bir haftacık zaten nasılsa, sabrederiz." Sanem başını Can'ın omzuna yasladı.
"Sen baksana benim gözlerime bir." Can Sanem'i gıdıklamaya başladı. "Baksana."
"Ya Can!" Sanem kahkahalarına engel olamıyordu. "Yapmasana." Can'ın kollarını itmeye çalıştıkça daha da gülüyordu. "Can dursana."
Can, Sanem'e yaklaşıp dudaklarını kavradı. Ellerinden biri Sanem'in saçlarına uzanırken diğer eli Sanem'in belinde duruyordu. Sanem Can'ın kucağına yerleşti ve omuzlarından hafifçe iterek Can'la kendisinin yatağa uzanmalarını sağladı. Sanem'in elleri Can'ın saçlarında dolaşıyor ve toplu saçlarını dağıtıyordu. Dudaklarını ayırıp Can'ın gözlerine baktı. "Sana hiçbir zaman doyamayacağım galiba."
"Sen böyle güzel güzel konuşursan ben gidemem Sanem." Can bakışlarını Sanem'in yüzünde dolaştırıyordu.
"'Gitme.' demek istemiyorum Can. O yüzden..." Can'ın sakallarını parmak uçlarıyla okşadı. Dudaklarını yeniden Can'ın dudaklarıyla birleştirdi. Nefesleri birbirine karışırken birbirlerine tekrardan hayatı bahşediyorlardı.
"Uçağını kaçıracaksın bu gidişle." Sanem gülerek Can'ın yanağına öpücük kondurdu. "Gidelim hadi."
"Önce çocukları alalım çiftlikten, onlarla da vedalaşayım. Sonra gideriz havaalanına. Sen de arabayla geri dönersin."
"Tamam, olur."
Hazırlanıp dışarıya çıktılar ve çiftliğe gittiler.
"Aa barışmış mı bunlar?" dedi Mihriban gülerek. "Hoş geldiniz çocuklar."
"Hoş bulduk anne. Çocukları alıp havaalanına geçeceğiz biz."
"Kim, nereye gidiyor çocuğum?" dedi Mevkıbe merakla.
Can koşarak kendisine yaklaşan Hayal'i kucağına alırken Sanem cevapladı. "Can bir haftalığına Hindistan'a gidiyor. Beş fotoğrafçı gönderiyorlarmış, Can da onlardan biri."
"Sen ne yapacaksın Can yokken Sanemcim? Sen de burada kal istersen, hep beraber oluruz." dedi Aziz Sanem'e bakarken.
"Gerek yok Aziz baba, biz çocuklarla kalırız evimizde. Zaten sadece bir haftalığına gidiyor."
"E biz de gelelim o zaman seni yolcu etmeye. Hadi kalkın gidelim." Nihat da konuşmaya dahil oldu.
"Hiç yorulmayın siz. Zaten vedalaşmaya gerek yok."
"Olur mu öyle şey? Hadi hadi gidiyoruz."
"İyi hadi, gidelim madem."
-
Herkes Can'a tek tek sarılıyor ve vedalaşıyordu. Can vedalaşmak için en sona çocukları ve Sanem'i bırakmıştı çünkü en sevilenler daima en sona bırakılırdı. Can Umut'u kucağına aldı.
"Umutcum annen ve ablaların sana emanet, ona göre. Eksikliğimi hissettirme sakın." dedi Can gülerek. Umut'un yanağından öptükten sonra Umut'u Mevkıbe'nin kucağına verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümrüdüanka ile Albatros
Fanfictionİki insanın bir araya gelmesi o kadar çok şeyi anlatır ki. Mesela bir insana malını verebilirsin, mülkünü, paranı ve hatta bedenini bile. Mühim olan nedir? Mühim olan bütün bunlar bir yana; kalbini verebilmektir, aşkını verebilmektir. Verdiğin beden...