Herkese koccaman bir selaammm! 😍😍
Şimdi bir değişiklik yapıp gifleri sona saklıyorum 🙆🙆
*******
Elektrik çarpmış gibi birbirimizden ayrıldık. Ege parmaklarını dişlerini geçirdiği boşluğa bastırıyordu. Bunun beni kendime getirmek için yaptığını anlamam uzun sürmemişti. Kalbim hala hızlıydı ve nefesim de bir o kadar düzensizdi. Fakat Ege eski haline dönmüştü. Gözaltlarındaki mor halkalardan, dudaklarındaki vişne renginden ve yüzünün süt kadar beyazlığından eser kalmamıştı. Artık her zaman tanıdığım ve bildiğim Ege'ydi.
Üzerimden kalkıp doğrulurken şaşkın bakışlarını gizlemedi. Midem hala çalkalanıyor, başım ise dönmeye devam ediyordu. Vücudumdaki elektrik sönmüş, yerini merkezi omuz boşluğum olan bir sızıya bırakmıştı. Dudaklarımı buruşturdum çünkü büyük bir acı beklemiştim. Ellerimi hızlıca iki büyük oyukta dolaştırdım. Omzumdaki ve boynumdaki kaslarımın ağrımasını ya da bana büyük bir acı vermesini bekledim fakat ufacık ve rahatsız etmeyen sızıdan başka bir şey hissetmiyordum.
Kafamı kaldırdığımda bana canavar görmüş gibi bakan Ege'yle göz göze geldik. Gürültüyle yutkundu ve dudaklarını birbirinden zoraki bir şekilde ayırdı. Ağzından büyük bir soluk çekerken utanç içerisinde gözlerimin dolmasına izin verdim. Çenem titredi ve ne olduğunu anlamadan gözyaşı seline maruz kaldım. Kendimde yüzüne bakacak gücü bulamadığım için ellerimle yüzümü örttüm.
Güçlü parmakları ellerimi kavrayıp yüzümden aşağı indirdi. Açığa çıkan yüzüm domates kadar kırmızıydı, emindim. Yeniden yüzüne baktım. Artık sırtımdan sıcak terler akıyordu. Dizlerinin üstüne çökmüş beni izlerken bakışları eskisinden daha sert, vücudu daha katıydı. Dudaklarını tiksinti dolu bir ifadeyle buruşturdu.
Kafasını salladı.
"Sana çok acı çektirdim," dedi çatlak bir sesle. Zeytin yeşili gözleri büyük bir acıyla parladı. "Özür dilerim, çok özür dilerim."
Şaşkınlıkla ağlamalarımı durdurmaya çalıştım. Sırtımı dikleştirip yüzünün eskiye dönüşünü inceledim.
"Acı çekmedim," diyebildim kuruyan dudaklarımın arasından. "Hala da acı çekmiyorum."
"O zaman neden ağlıyorsun, İdil?"
Yeni bir utanç dalgasıyla baş etmeye uğraştım. Dudaklarımı birbirine bastırarak sustum. Koltuğun kenarına tutundu – sanki bir yerlere tutunmaya ihtiyacı varmış gibi – ve ayağa kalktı. Koltuğa öylesine bastırmıştı ki koltuktan birkaç küçük çatırdama sesleri geldi. Onu izlerken ne yaptığını anlamadan karşıdaki sehpanın üzerindekileri elinin ufak bir hareketiyle yere serdi. Kristal vazo ve içindeki papatyalar uçarak karşıdaki duvara çarptı. Vazo anında küçük parçalara ayrılarak tuzla buz oldu. Ardından yere büyük bir şangırtıyla düştü.
"Kendimi iyi hissetmem için uğraşıyorsun," dedi öfkeden deliye dönerek. "Bunu yapma. Bana ne kadar şeytanlaştığımı anlat."
Koltuktan aşağı bacaklarımı sarkıttım.
"Şeytanlaşmak mı?" dedim kaşlarımı çatarak. Sesim yabancı birine aitmiş gibi geliyordu, kırık ve dikenliydi. "Eğer kastettiğin şu anki halinse evet, şeytanlaşmaya doğru emin adımlarla yürüyorsun. Fakat kastettiğin kanımı içerken şeytanlaşmansa hayır, canım yanmadı, kendini böyle suçlama."
Dişlerini gıcırdatarak yandan bir bakış attı. Ellerini, saçlarını yolacakmış gibi arasından geçirdi. Uzunca bir soluk aldıktan sonra bir elini beline koydu ve öteki elini bana doğru uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYL SERİSİ - TAMAMLANDI -
FantastikDayanılmaz sersem gülümsemesiyle elini bana uzattı. Onun ellerini milyonlarca el arasından rahatlıkla tanıyabilirdim. "Düşünsene İdil," dedi beni göğsüne çekerken. "Ölüm çok güzel olmalı. Yumuşak kahverengi toprakta yatmak, başının üzerinde çimlerin...