"Kız sizin evde ayakkabıyla ne işiniz var?!" Diye çıkışan annemle beraber, ikimiz de iki elimizi birden havaya kaldırmıştık, suçlu gibi.
"Ayakkabılar yeni!" Dedik aynı anda.
"Ha iyi. Neyle gideceksiniz?" Diye sordu birden.
"Otobüsle gideceğiz." Diye yalan söyledim.
"İyi tamam, dikkat edin." Diyerek mutfağa girdi. Biz de çantalarımızı sırtımıza takıp evden dışarıya çıktık. Bir sokak ileride, dediğim gibi bizi bekliyorlardı. Yanlarına gittikten sonra, Barış beni süzmeye başladı.
"İyi, güzel, hoş olmuşsun da, bu her ne boksa biraz kısa değil mi?" Diye sordu.
"Bundan sana ne? Götüm güzel açıyorum. Allah Allah. Hadi artık. Arkalarda durmak istemiyorum. Zaten boyum kısa." Diyerek atarlandım.
Elindeki, siyah-kırmızı renklerdeki kaskı takıp, diğer siyah kaskı bana uzattı. Başma geçirdikten sonra arkasına oturdum, ama beline sarılmadım. Motorum arkasındaki demirleri tuttum sıkıca.
"Eğer öyle yaparsan düşersin." Diye uyardı beni. Omuz silkip cevap verdim.
"Şimdilik böyle iyi." Dedim.
Gizem'de, Yamaç'ın arkasına binmişti fakat o benim gibi yapmayıp kollarını onun beline dolamıştı.
Motor, bir hırıltıyla çalıştıktan sonra ilerlemeye başladı. Barış birden hızlanınca, çığlık atıp kollarımı beline doladım. O ise kahkaha atmıştı. Şu an arkasından o kadar sıkı sarılıyordum ki, gören ona dayadığımı falan sanabilirdi. Ama eğleniyordum da. Eğer kaza yapmama gibi bir ihtimalimiz olsaydı, daha fazla hızlanmasını isteyebilirdim.
"Gülme öyle, denize düşen yılana sarılırmış!" Diye bağırdım, duyması için.
"Hangi hayvan olduğuma karar verir misin? Kendimi başkalarına nasıl tanıtacağımı şaşırıyorum!" Diye bağırdı o da.
Cevap vermeden, anın tadını yaşamaya karar verdim. Ama şöyle bir şey vardı ki, beline sarıldığım için ellerimi karnına koymuştum.
Barış bu kadar kaslı mıydı ya?
Bu soğukta bile, yanaklarımın yandığını hissedebiliyordum. Ellerimi birbirine kenetleyip, ellerimin onun o şerbetli tatlılarıyla olan temasımı kestim. Adını bile söyleyemiyordum anasını satayım.
Ortalama yarım saat sonra konserin olacağı yere gelmiştik. Barış motosikleti durdurduğu zaman, ellerimi belinden çekip, motordan indim ve kaskı çıkardım. O da inmişti ve çalınmaması için tekerleğini zincirliyordu. İşi bittikten sonra, başındaki kaskı çıkarıp motorun üzerine bıraktı. Kask yüzünden dağılan saçlarını eliyle düzeltip bana baktı. Ama sen şimdi bana öyle bakma, duşerim ben bu harekete.
Benim taktığım kaskı da, ben nereye koyacağımı bilemediğim için, Barış'a uzattım. İki elini uzatıp ellerini ellerimin üzerine koydu. Birkaç saniye öyle bekledikten sonra kaskı elimden aldı ve diğer kaskın yanına koydu. Arkamı dönüp Gizemler'in yanına gittim. İki adımlık yere yani. Hemen yanımızda durmuşlardı. Yamaç da motorun tekerleğini zincirleyip kaskını yerine koymuştu çoktan. İkisi de bizi bekliyorlardı. En sonunda beraber içeriye girip gidebildiğimiz kadar öne gittik.
"Ben içecek bir şeyler almaya gidiyorum. Siz de bir şey istiyor musunuz?" Dedi Barış, bize bakarken. Yamaç istediği içeceği söylerken Gizem, şimdilik bir şey istemediğini belirtti.
"Bir soğuk su olabilir. Yanıma almayı unutmuşum." Diye isteğimi belirttim. Barış siparişleri almaya giderken, ben de sahneyi görmeye çalışıyordum.
Sıkılıp etrafa bakınmaya başladım. En son Barış'ı gördüm ve içecekleri almaya çalışıyordu. Ama bir sürü kız da şu an onunla ilgileniyordu! O, kızlarla ilgilenmiyordu ama rahatsız olduğu belliydi. Hızla yürüyerek yanına ulaştım ve elimi omuzuna koyarak konuşmaya başladım.
"Sevgilim, bir şişe daha su alır mısın? Gizem de almayı unutmuş da."
Adını söyleyemezdim zaten. Maazallah instagramdan falan bulurdu bu peynirler. Hayır yani, maksat Barış rahatsız olmasın.
Barış kaşlarını kaldırıp inanmazca bana baktı. Sonra da garip bir şekilde gülümsedi.
"Tabii, sevgilim(!)" dedi sevgilim kelimesinin üstüne basarak. Tahmin ettiğim gibi kızlar onunla ilgilenmeyi bırakmıştı ama aralarında konuşmaya başlamışlardı.
Büyük ihtimalle, bu oğlan bu kıza nasıl baktı diye dedikodumuzu yapıyorlardı.
İçimden; o oğlan bu kıza iki senedir bakıyor da kız ona bakmıyor, hey yavrum hey dedim. Bunu haykırmak istiyordum ama yemiyordu işte.
Barış içecekleri aldıktan sonra, iki tane suyu bana verdi. Aynı zamanda Gizemler'in yanına yürürken konuşmaya başladı.
"Sevgilim demek?" Dedi sırıtarak.
"Hemen kalkmasın bir yerlerin. Kızlardan rahatsız olduğunu fark ettim, o yüzden yardım edeyim dedim. Hem zaten o kadar şeyi taşıyamazsın diye geldim." Diye savunmaya geçtim.
"Peki, sağ ol o zaman sevgilim." Dedi. Hızla omuzuna vurup işaret parmağımı ona doğru salladım.
"Bak hâlâ! Döverim seni çocuk. Ayrıca ne deseydim? Tiki kızlar gibi 'aşkeeeem' mi deseydim?"
Bir kaç saniye boyunca hayal ettikten sonra yüzünü buruşturdu.
"Aman, Allah korusun!" Dedi.
Gizemler'in yanına gittikten bir kaç dakika sonra, solistin sesi gelmeye başladı. Ama ben göremiyordum. Ama Gizem zaten benden uzundu ve topuklu bot da giymişti.
Aniden kendimi Barış'ın omuzlarında buldum. Başını arkaya atıp gülümsedi ve bana göz kırptı. Sırıtarak karşılık verdim ve çalmaya başlayan şarkıyı dinlemeye başladım. Aşk herkese lazım çalıyordu.
(Şarkı multimedia da.)
En sevdiğim şarkıları değildi ama, anlamı çok güzeldi. Çünkü gerçekten de Aşk herkese lazım'dı.
***
Şimdi çoğu yazar, okurlarına kitabın içeriğini taşıyan bir isim veriyor. Ben size Şerefsizlerim desem de olmaz ki! Ne diyeyim size? Siz söyleyin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şerefsiz || Anonim (TAMAMLANDI)
Humor☢️YOĞUN ERGENLİK DÖNEMİNDE YAZILMIŞTIR.☢️ 0531...: Pardon? Bir şey soracaktım da. Kübra: Buyur. 0531...: Kalbinize giden yolu tarif edebilir misiniz? Kübra: Yanlış yazdın herhalde kardeş. 0531...: Kardeş deme, lazım olur :q Kübra: Ne? Kübra: Haaa...