Sabah uyandığında daha güçlü hissediyordu kendini Melis, biraz zaman verilse yavaş yavaş iyileşecekti de. İçindeki kadın pes etme, savaş diyordu, sen bir kadınsın doğanın bereketi, hep savaştın hep var oldun. Ama o adamın söylediği son söz bir türlü kafasından çıkmıyordu. Adam resmen Melis'in haysiyetine göz dikmişti. Mertliğin yakıştırıldığı eril kişilik, şartlar değişince namertçe kancıklık yapabiliyordu. Kancık sözlükte bir dişiydi, ama kancıklık yapan hep eril!
Mantığı yeterli donanıma sahip olduğunu, çok zorlansa da tek başına dimdik ayakta kalabileceğini söylüyordu. Melis te o yürek vardı, babası ona hep annesi gibi güçlü bir kadın olduğunu söylerdi. Hiç bilmediği memlekette, 17 yaşında, kimsenin beğenmediği kadın haliyle başarabilmişti, şimdi de başarabilirdi eğer korkusunu yenebilseydi. Haberlerde gördüğü ve her seferinde acıdığı çaresiz kadınlara dönmüştü. Görüntülerdeki kadınlar ona ne kadar uzaktı, en azından o öyle sanmıştı. Nerden bilebilirdi ki o kadınlarla aynı kaderi paylaşacağını. Artık o da biliyordu bu ülkede ne kadar zengin olursan ol, ailen ne kadar yanında olursa olsun, eğitimin kariyerin hepsi bir yana dursun eğer bir kadınsan hayata hep 1-0 yenik başlarsın. Melis bunu ilk defa kalbinin en derininden hissetti. Eğer çevresindeki insanlar olan biteni dizi izler gibi izlemek yerine olaylara gerektiği zaman gerektiği kadar tepki gösterseydi, bu ülkenin kadınları mecburiyetlere boyun eğmezdi. Melis de bu ülkede kendisi gibi zor durumdaki kadınlarla aynı kaderi paylaştı. Başına gelene değil kendisine pay biçilene razı oldu. Eğer nikâhtan vazgeçerse Yiğit'in gideceğini düşündü, Ayhan amca da tek başına bir yere kadar kollayabilirdi onu. Bu düşünceler oturttu onu nikah masasına. Melis yaşadıklarının hala şokunda neye evet dediğini bilmeden bir adamın karısı olmuştu. Yiğit de ondan çok farklı değildi. Onun tek derdi çabucak olsun ve bitsindi. İki insanın dudaklarından evet çıktı, kalplerinden kocaman bir hayal kırıklığı... Sessiz sedasız hallettiler bu işi, ne kadar az kişi bilirse, o kadar çok vakit kazanacaklardı. Ayhan Bey, Melis'e sarıldı ve söz verdi. Her şey yoluna girecekti.Melis Yiğit'in yan koltuğunda otururken bugün olanların gerçek mi kâbus mu olduğuna karar vermeye çalışıyordu. Gayri ihtiyarı Yiğit'e baktığında her şeyin gerçek olduğunu anladı. Yiğit'te ona bakınca her şeyin bir kabus olduğuna da karar kıldı. Bütün gün Yiğit'ten sakınmış aynı şeyin Yiğit'in de yaptığını fark etmiş, bu durumdan da çok memnun kalmıştı. Neyse ki karşısındaki insan da olup bitenden kendisi kadar memnunsuzdu. Yapması gereken sabırla günlerin geçmesini beklemekti.
Yiğit, Melis kadar derin düşünceler içerisinde değildi. Bu evlilik oyunu eninde sonunda bitecekti. Onu endişelendiren Zeliş'ti. Israrla onu erteliyor, sırası gelince konuşurum diyordu. Basit bir erkek korkaklığından başka bir şey değildi bu. İşine gelmeyince olayları görmezden gelmek, ertelemek... Aniden bir korna sesiyle kendine gelmişti Yiğit, farkında olmadan şeritten çıkmış hemen direksiyonu toplamıştı. Göz ucuyla Melis'e baktı, olan bitenin farkında değildi kederli kadın. Kızcağız çok sağlam bir travma yaşıyordu. Yine içi acıdı, sonra kendi yaptığı fedakârlık aklına geldi, bununla teselli buldu. Melis'i babasının istediği gibi Beykoz'un kırsal yerlerinden yine babasının ısrarıyla aldığı bağ evine götürüyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİLAT
RomanceYolunu kaybetmiş iki kırık kalp; biri kendini arıyor. Diğeri kendi gerçekliğini... Önlerinde iki seçenek var; ya kendi karanlıklarında sessiz çığlıklarla kaybolup gidecekler ya da ruhlarını özgür bırakıp aşka teslim olacaklar. Kim bilir belki de bir...