Bunları düşünürken yeni patronları evi kontrole gelmişti bile. Emine'yle göz göze geldiler sonra yan yana. Az sonra hayatlarının en önemli anlarını yaşayacaklardı. Rahmi, ağzının ucuyla uyardı karısını:
- Gözünü seveyim, az sus!
Emine ise arabadan inip ağır adamlarla kendilerine doğru yürüyen yağız delikanlıya bakıyordu. Emine, belki daha küçücük bir kızken kocaman insan muamelesi gördüğü için, belki de çok itilip kakıldığı için olsa gerek insanları ilk bakışta tahlil edebiliyordu. Uzaktan baktığında Yiğit, ayakları yere basan, güvenilir bir adam imajı çiziyordu. Ne zaman ki göz göze geldiler, o zaman tam emin oldu. Yiğit te en az onun kadar hayal kırıklıkları yaşamış, keder denizinde boğulmamış ama çok çırpınmıştı. Acıdan terbiye olmuş insanlar birbirleri o saniye tanırlardı. Emine'nin yüreğindeki en büyük boşluk olan evlat sevgisini bir anda istemsizce bu delikanlıyla doldururdu. Rabbim bana bir evlat vermedi ama hayal etmeyi de yasaklamadı derdi Rahmi'ye. Öyle içinin kaynadığı gençleri evladı yerine koyar, onların mutluluklarıyla neşelenirdi. Ama bu sefer bambaşkaydı, Yiğit'in gözlerinde de aynı ışığı görmüştü, Rahmi olup bitenden habersiz dikilirken iki yürek muhabbetle kavuşmuşlardı bile. Ondandı bir anda oğul diyişi, Yiğit'in de bunu sakince kabullenişi. Çaylar bittiğinde Yiğit:
- Tamam, o zaman Rahmi-Emine çifti ikinizle de çalışmaya devam edelim, dedi. İşvereniniz değiştiği için bazı işlemleri tekrar yapmak gerek. Nüfus cüzdanlarınızı alayım.
- Beyim, benimki yetmez mi?
- Yetmez tabii. Mavişin işe girişini, sigorta işlemlerini nasıl yapılacak o zaman dedi Yiğit.
Çift birbirlerine baktılar, Rahmi olayı açıklığa kavuşturmak için heyecanla sordu:
- Şimdi beyim, Emine de mi sigortalı olacak? Bir de maaş mı alacak?
Yiğit, olayı kavramıştı. Eski ev sahibi bu insanların garibanlıklarından faydalanmış, adama para vermeyi yeterli bulmuştu. Hâlbuki Rahmi kadar Emine de çalışıyordu. Midesi bulandı, ne zaman haksızlık görse midesi bulanırdı.
- Maviş kabul etmezse pazarlık yapabiliriz dedi Yiğit.
- Pazarlığa gerek yok beyoğlum, sen bana bir inek alıver hele. Sana pasta börek yaparım. Buralar hayvansız olur mu hiç dedi.
Rahmi kıpkırmızı oldu, ne diyeceğini bilmez bir halde bakışlarını Yiğit'e çevirdi.
- Alırım ama bir şartla; sütlaç bilir misin?
- Bilirim bilirim sen iste, bir de kocama at al olmaz mı?
Bundan sonra Yiğit, bu çifti ailesi gibi görmüş, evi de yuvası bilmişti. İş bitsin de eve gideyim diye saat sayar olmuştu. İhtiyar yine yapmıştı yapacağını, yine derman olmuştu ona. Yiğit acil işleri olmadığı zamanlarda sürekli bu evde kalır, akşamları sıcacık ev yemekleriyle karnını doyurur, biraz Emine'yi konuşturur, gülerdi. Her şeye sahip olacak kadar parası vardı ama o bu basit evde yalın insanlarla çok mutluydu. Atakları resmen son bulmuştu, işi eskisi kadar düşünmüyordu. Eskiyle hesaplaşmayı da bırakmıştı. Burası ruhuna o kadar iyi gelmişti ki uzun süreden sonra ilk defa bir kadına ilgi duymaya başlamıştı:
Zeliş'e...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİLAT
RomanceYolunu kaybetmiş iki kırık kalp; biri kendini arıyor. Diğeri kendi gerçekliğini... Önlerinde iki seçenek var; ya kendi karanlıklarında sessiz çığlıklarla kaybolup gidecekler ya da ruhlarını özgür bırakıp aşka teslim olacaklar. Kim bilir belki de bir...