Bölüm 16

87 4 0
                                    

Bir evin bir kızı Zeliha, annesinin yoldaşı, sırdaşı, dert arkadaşı... Annesi bu sıfatları sıralarken keşke sadece kızı olarak kalsaydım derdi içinden. Çünkü annesi sırtındaki yükü tek başına taşıyamadığı için kızına yakıştırmıştı bu sıfatları. Yoldaşıydı çünkü anası kocasına, kendisi babasına mahkûmdu. Onsuz hayatta kalma ihtimalleri yoktu. Belki de vardı ama annesinin bunu düşünmeye bile cesareti yoktu. Ona düşen hayat buydu, nefesi kesilene kadar kızıyla beraber bu yolda beraberlerdi. Sırdaşıydı, el âlem ne der? Rezil olurum korkusuyla yaşananları hep ev içinde tutarlardı. Dışarıda sevilen bir adam olan babası evde onlara cehennemi yaşatıyordu ama bunu kimse bilmiyordu. Annesi bunu sanki kendi ayıbıymış gibi saklıyor, kızının da aynı şekilde davranmasını bekliyordu. Dert arkadaşıydı çünkü bütün olup biteni kimselere diyemiyordu. Büyük bir ısrarla kocasının böyle olmasından kendini suçlu tutuyordu. Ona tek çocuk verebilmişti, belki Zeliha erkek olsaydı durum farklı olabilirdi diye düşünüyordu. Zeliha daha küçücük kızken babasının o kadar bile düşünebilecek bir adam olmadığını biliyordu. Babasının dünya yansa umurunda olmazdı eğer bir küçük rakı masasında yeri varsa. Adam evini otel gibi kullanıyor, evdekileri de ailesi değil de evin içindeki insanlar olarak görüyordu. Annesinin gitmediği hacı hoca kalmamıştı. Ne yaptıysa kocasını eve bağlayamadı. Annesinin bu çabasını, babasının ise vurdumduymazlığını gören Zeliha, hayatı boyunca hiçbir erkeğe böylesine bağlanmamaya yemin etmişti. Bunun ilk şartının güçlü olmaktan geçtiğini çok iyi biliyordu, asla annesi gibi zayıf bir kadın olmayacaktı. Yaş aldıkça evde olan bitene karşı tepkisiz kalıyor, üniversiteyi kazanıp bu şehre tekrar dönmemeyi planlıyordu. 

Zeliha Aldanmaz, kendine yazılan rolü hiç beğenmemiş, kaderini tekrar kendi elleriyle yazmaya yemin etmişti. Azmin elinden kimse kaçamazdı, Ankara üniversitesi iç mimarlık bölümünü kazandığında artık hiçbir şey ona imkânsız gelmiyordu. Birkaç başarılı dekorasyon işiyle birden kendini zenginlerin arasında aranan bir isim haline getirdi. Geçmişine ait her ayrıntıya sünger çekti, adına bile. Birisi ona adıyla seslendiğinde anası babası geliyordu aklına, kendince Zeliş oldu o da. Hala tam olarak içindeki boşluğu dolduramamıştı. Hayatına soktuğu adamlardan devamlı annesinin intikamını alıyor, onlarla oyunlar oynayıp terk ediyordu. Aşkı asla aramıyordu, aşk zayıfların işiydi. O gücü seviyordu. Artık çevresinde oyuncu olarak biliniyor, insanlarda doğal bir çekinmeye sebep oluyordu. Ne kadar nefret etse de aynı babası gibi zalim olmuştu. Taki Yiğit'i görene kadar...

Yiğit, Mehmet beyle yine bir motivasyon konuşması yapıyordu. Yiğit'in karabasanları tekrar başlamıştı. İşte başarılıydı, zengin, yakışıklıydı, yaşıtı çoğu gencin yaşamak istediği hayatı yaşıyordu. Peki ama neden bu kadar mutsuzdu? Farkında değildi ama uzun süredir Zeliş'in radarındaydı. Zeliş, diğer erkeklere oynadığı oyunları ona oynamış sonrasında Yiğit'in kendi ayağıyla tıpış tıpış ona gelmesini beklemişti. Yiğit ise ona hep ciddi yaklaşmış, ilk günkü mesafesini hiç bozmamıştı. Böylelikle daha büyük av olmuş, avcının iştahını kabartmıştı. Zeliş için Yiğit bir prestij meselesi olmuştu. Mehmet Bey, yaşlı kurt, Zeliş'in hamlelerinin farkında Yiğit için doğru anı yakalama peşindeydi. Bugün o günlerden biri olabilirdi çünkü bu delikanlının aşk acısı çekmesi gerektiğine inanıyordu. Böylelikle kafası başka bir şeylerle meşgul olabilirdi. Zeliş, adamın anasını ağlatırdı. Çaktırmadan Zeliş'e destek olmuş Zeliş'le Yiğit'in flört etmesini sağlamıştı. Hırslı kadın Yiğit'i tanıdıkça durulmuş, kalbini ona açmıştı. Yiğit'te kendi gibi hiç çocuk olamamış birini bulunca hemen yelkenleri suya indirmiş, Zeliş'i hayatının merkezine koymuştu. İkisi de bu hislerin aşk olup olmadığına emin değillerdi, ama ikisinin de emin olduğu bir gerçek vardı; birbirlerine iyi geliyorlardı. Birbirleriyle başka ortak noktaları yoktu. Yiğit ne kadar yalınsa Zeliş o kadar abartıydı. Yiğit, çiftliğe kaçardı Zeliş gece kulüplerine. Ama işte iki yaralı ruh birbirlerini anlıyor birbirlerinin farklılıklarını tolere edebiliyorlardı. Tam bir yıldır düşük tempoda birbirlerinin hayatına müdahale etmeyen bir ilişkileri vardı.

MİLATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin