Melis Yiğit söz konusu olunca bumerang misali dönüp dolaşıp ona dolanıyordu.
Şu dakikadan sonra geri dönmeyi kendine yediremedi. Artık aralarında iki üç metre vardı. Melis'in gazabı gözlerinden fışkırıyordu. Yiğit ise her zamanki gibi tüm sükûnetiyle konuşmaya başladı:
- Kısrağın tepesinde o kadar güçlü o kadar güzeldin ki! Ölürken gözlerimdeki son hatıra o halin olacak.
Yiğit yine yapıyordu, Melis'in hiç duymadığı laflar ederek aklını karıştırıyordu.
- Seni bu palavraların öldürecek, biliyorsun değil mi?
Yiğit suratının tam ortasına sağlam bir yumruk yemişti. Melis'ten önce kimseye böyle laflar etmemişti. Melis'e de nasıl ediyor, bilmiyordu. Sözcükler öylece ağzından dökülüyordu. En derininden gelen bu sözlere palavra demek onu dağıtmıştı. Melis ise aldığı sayının farkında devam etti:
- Ağzın başka söylüyor, sen başka. Bir gün önce benim ne kadar değerli olduğumu söylüyorsun, bir gün sonra benim en kıymetlimi veriyorsun. Delikız beni seçti, bende onu. Başka kimse karar veremez bizim hakkımızda. Kusura bakma Yiğit Bey, ben senin gibi değer verdiklerimi yarı yolda bırakmam!
Artık Delikız, Yiğit'in zerre kadar umurunda değildi, Melis'in lafına saplanıp kaldı.
- Ben seni hiç yarı yolda bıraktım mı? Arkamı döndüm mü ha?
- Evet, yarı yolda da bıraktın, sırtını da döndün. Ne çabuk unuttun!
Yiğit duydukları karşısında beyninden vurulmuşa döndü. Boynundan yukarıya doğru kızarmaya başladı. Yiğit hiçbir zaman hiç kimseden onay beklemezdi. Doğru bildiğini yapar kendi vicdanıyla hesaplaşırdı. İhtiyarın vasiyetini de doğru olduğunu düşündüğü için gerçekleştirmişti. Ne teşekkür beklemişti ne de aferin. Melis'in bu çıkışı ağrına gitti, tamam minnet etsin istememişti ama nankörlük etmesinin de gereği yoktu. Derin bir nefes aldı, atını sağa sola yürüttü. Ağzından istemediği sözler çıkabilir, ilmek ilmek ördükleri yeni yetme ilişkileri büyük bir darbe alabilirdi.
Melis ise Yiğit'in yaşadıklarından hiçbir ders almadığını hissetti. Yiğit ona sırtını dönmüştü bir kere, hem de ilk defa kalbini açtığında. Sonrasında ikisine hatta herkese ayrılık acısı yaşatmıştı. Bunun sorumluluğundan kaçamazdı. Yiğit'in kendini tuttuğunun farkındaydı Melis, bu sefer kaçak oynamayacaktı, kendi kafasından çıkarımlar yapıp bir sonuca ulaşmayacaktı. Neyse derdi içine atıp gâvur edeceğine dışa vurup mert edecekti.- Yüreğimi açtım ben sana, sen ne yaptın? Tek bir kelime etmeden arkanı döndün. Bu da yetmedi evi terk ettin. Sabah her yerde seni aradım özür dilemek için. Bulsam seni ne diyecektim acaba? Özür dilerim seni sevdiğim için öptüm, kötü bir niyetim yoktu. Bundan sonra daha dikkatli olurum mu?
Yiğit, Melis'ten ilk defa bu kadar cesur sözler duyuyordu, şaşkınlığı her halinden belliydi. Melis'in cümleleri zehirli ok misali kalbine saplanıyordu. Hiçbir kelime de ne en ufak bir abartma ne de iftara vardı. Melis çok haklıydı. Ama kendine göre o da haklıydı. Artık kartları açmanın vakti gelmişti:
- Kaçtığım sen değildin; korkularımdı, hayal kırıklıklarımdı. Sana bulaşmasın, seni de içine almasın diye kaçtım ben. Daha önce paramparça olan kalbin tekrar parçalanmasın diye kaçtım. Senin için bizden kaçtım!
- Korkularından kaçtın demek! Gittiğin yere onları bırakabildin mi peki? Benim içindi demek. Sen beni üzmemek için kaçarken beni arkanda bıraktın, sırtını döndün bana. Bir ayrılık yaşadıysak eğer, kavuşamadan hem de, bunun sebebi sensin!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİLAT
Storie d'amoreYolunu kaybetmiş iki kırık kalp; biri kendini arıyor. Diğeri kendi gerçekliğini... Önlerinde iki seçenek var; ya kendi karanlıklarında sessiz çığlıklarla kaybolup gidecekler ya da ruhlarını özgür bırakıp aşka teslim olacaklar. Kim bilir belki de bir...