Rahmi kendini pencerenin önünden alamıyordu, iki deli aşık hala gelememişti. Acaba hanımımı bulamadı hala arıyor mu diye söylendi Emine'ye. Emine'nin beyine güveni tamdı. Sakın arama herif, gelmedilerse bir sebebi vardır. Dizilerdeki her sahneye dalan adamlardan olma! Rahmi bir tövbe çekti, bu kadın resmen dizi müptelası olmuştu. Artık öyle bir seviyeye gelmişti ki bir senaryo yazabilir ya da bir bölüm çekebilirdi. Kadın teknik bilgi vermeye başlamıştı artık. Başını sağa sola çevirip tövbe dedi yine. Derken beyiyle Melis'i Ateşin üstünde sarmaş dolaş süzüle süzüle geldiklerini gördü. Gayri ihtiyari bir aboo çıktı ağzından. Akşam sofrasını kuran Emine dikkat kesildi herifinin sesine. Noldu lan herif diye yanına koştu. Bir kez daha haklı çıkmıştı Emine, Rahmi'ye ben sana demiştim bakışı attı. Yakınlaştıkça Melis'in gözlerinin kapalı olduğunu görse de korkmadı, hemen Rahmi'nin kolunu kavradı. Adam kapıya yönelmişti bile. Bırak la karı görmüyor musun Melis Hanım baygın? Emine sabır çekti önce, bu herifler akıl dağıtılırken neredeydi acaba diye düşündü.
- Düşmüş olsa bayılmış olsa bey oğlum böyle salınarak gelir mi hiç?
Gerçekten de Yiğit dünya yansa umurunda olmaz bir şekilde yüzünde büyük bir huzurla atı ahıra doğru sürüyordu. Rahmi pes etti, yemekte ne var? diye sordu.
Melis yolun sonuna geldiğini biliyordu ama gözlerini açmak hiç işine gelmiyordu. Yine başı çok dönüyordu sebebi Delikız mı yoksa Yiğit mi onu da bilemiyordu. Tek bildiği Yiğit'in kalbi kulaklarında atıyordu.
Ahıra geldiklerinde Yiğit Melis'in hiç kıpırdamadan beklemesine gülümsedi. Eğildi kulağına:
- Ateş turizimin değerli yolcuları ahırımıza gelmiş bulunmaktayız. Ben kaptanınız Yiğit Günaç, sizleri başka turlarda görmeyi umut eder iyi akşamlar dilerim.
Melis Yiğit'in kendisini bu kadar kolay sinir edebilmesine çok şaşırıyordu. Bir yandan da gülüyordu. Altta kalmamak için:
- İnişler ne taraftan dedi.
Aslında samimi bir soruydu bu, attan inince yere düşmekten korkuyordu. Yiğit'te farkındaydı bu durumun. Önden indi, sonra Melis'in belinden kavrayarak tek seferde yere indirdi. Melis'in ayakları yere değdiğinde başı döner gibi oldu gözlerini kapatıp kendine biraz zaman verdi. Yiğit sabırla bekledi, "istersen kucağıma alayım iyi gözükmüyorsun" dedi. Melis "ne alakası var canım" diyerek adamı kibarca itti. Yiğit hemen atları yerlerine yerleştirip Melis'e yetişti. Melis arkadan bütün gece içmiş sarhoşlara benziyordu; yalpalayarak sağa sola adımlar atarak yürüyordu. Yiğit ellerini cebine soktu, gülmemek için kendini sıkıyordu. En son dayanamayıp "içmeden sarhoş olmak böyle bir şey olsa gerek" dedi. Melis Yiğit'i duyar duymaz omuzlarını dikleştirdi, yavaş ama daha emin adımlarla eve yol aldı. Arkasından gelen Yiğit ıslık çalmaya başlamıştı, resmen Melis'in damarına basıyordu. Hiç ses etmedi Melis, nihayet eve varmışlardı. Evin kapısını açar açmaz dört meraklı göz karşıladı onları. Emine bastı feryadı:
- Amanın ayaklarınız çamur içinde, gözünüzü seveyim ayakkabıları kapıda çıkarın.
İkisi de ayakkabılarına baktıklarında utandılar, çiftliğin tüm pisliği ayakkabılardaydı. Yiğit hiç zorlanmadan ayaklarını birbirine sürterek çıkardı. Melis ise ayakkabıları çıkarmak için eğilip bağcıklarını açması gerekti. Çok eğilmeden bağcıklarını çözdü, yavaş yavaş doğruldu. Herkesin gözü üstündeydi, Yiğit tetikte belliyordu. Başını doğrulttuğunda bir zafer kazanmış edasıyla herkesin yüzüne baktı, sıra Yiğit'e geldiğinde yüz üstü yere kapaklanmak üzereydi. Emine ağzını kapadı çığlık atmamak için. Neyse ki Yiğit başına geleceklerin farkındaydı, çevik bir hareketle Melis'i omuzlayıp ayağa kalktı. Dışardan baktığında Yiğit Melis'i kaçırıyor gibiydi. Melis hala ben kendim çıkarım bırak diyordu. Yiğit yaşlı çifte döndü:

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİLAT
Storie d'amoreYolunu kaybetmiş iki kırık kalp; biri kendini arıyor. Diğeri kendi gerçekliğini... Önlerinde iki seçenek var; ya kendi karanlıklarında sessiz çığlıklarla kaybolup gidecekler ya da ruhlarını özgür bırakıp aşka teslim olacaklar. Kim bilir belki de bir...