Bölüm 11

94 6 0
                                    


Araba durduğunda Melis gözlerini açtı hemen, ne kadar uyudu hatta uyudu mu onun bile farkında değildi. Babasını kaybettiği günden beri kendini bir yerlerde uyumuş kalmış halde buluyordu. Bir psikolağa gitmesi gerekti ama şu an ona bile dermanı yoktu. Resmen başına gelenlere direnç göstermeden kabulleniş içindeydi. Yiğit ona geldik demesiyle tüm vücudunu bir ürperme sardı. İlk anda gördüğü kocaman ormanın içinde masallardaki gibi kondurulmuş bir evdi. Kapının önünde bir kadın bir adam onlara bakıyordu. Kadın ağzını yazmasıyla kapamış, bir şeyler söylüyor gibiydi. Çok düşünmeden indi arabadan.

Yiğit, Emine'yi görünce ağladığını hemen anlamıştı. Pamuktan kalbi bu zavallı kızacağın hikayesini kaldıramamıştı demek. Rahmi yine söyleniyordu ama Emine yine bildiğini okuyordu. Gelmeden önce onları bilgilendirmenin doğru olacağını düşünmüştü Yiğit, aldı bu iki insanı karşısına olup biteni bütün çıplaklığıyla anlattı, anlattıkça açıldı, yükü hafifledi. Bu insanlar bana neden bu kadar iyi geliyor diye düşündü bir yandan. Evleneceğini duyunca Emine çok sevindi, düğündü, takıydı diye bir sürü saçma soru sordu. Yiğit, tane tane açıkladı: Bu tamamen göstermelik bir evlilikti, Melis hanımın işleri yoluna konulunca evlilikte bitecekti. Emine üzüntüsünü saklayamayarak "yine kaldık mı Zeliş hanıma? Dedi. İki kadın birbirlerini hiç sevmemişti. Sahi, o ne diyor bu duruma? diye sordu Emine. Yiğit'in gözlerinden ona henüz söylemediğini anladı, bir keyiflendi. Yiğit ise tam tersi duruldu. Bunu sonra halledeceğim dedi. Siz Melis hanıma göz kulak olun, sahip çıkın. Büyük bir acının içinde, ne yapacağı belli olmaz. Çift sus pus oldu.

- Melis Hanım, sizi bu evin emektarlarıyla tanıştırayım, Rahmi kahya. Bu da eşi Emine kalfa.

Melis gözleriyle selamlaştı Rahmiyle. Sıra Emine'ye gelince tüm bedeni kasıldı. İlk defa birinin yüzünde kendisi için üzülen bir çift göz görmüştü. Emine bir adım attı ve kollarını kocaman açtı. O an bir saniyeliğine de olsa dünya durdu. Melis, mezarlıkta babasının mezarına nasıl kapaklandıysa aynı öyle sarıldı Emine'ye. Yüksek sesle, içini çekerek ağladı. Emine, Anadolu kadını, sanki kendi babası ölmüş, elindeki her şeyi kaybetmiş gibi katıldı ona. İki erkek yaşanan sahne karşısında şaşkınlık içindeydi. Rahmi bu karının ayarsızlığı ne olacak dedi kollarını ilk açtığında. Kadınında sarılıp ağladığını görünce cahil aklı iyice karıştı. Yiğit ise daha farklı bakmıştı aynı duruma. Melis'in Mavişin kollarını itip bağırıp çağıracağını düşünmüştü. Onları böyle sarmaş dolaş görünce kendine yine aynı soruyu sordu: Bu insanlar herkese neden bu kadar iyi geliyor?

Emine, Melis'in ellerinden tuttu, üst kata odasına götürdü. Yatağına yatırdı, üstünü hemen örttü. Perdeleri sımsıkı kapattıktan sonra oturdu başucuna. Saçlarını okşamaya başladı. Melis, bu şefkat gösterisini tepkisiz kabul etti. Kimdi bu kadın? Neden böyle davranıyordu? Şu an bu soruların cevabının bir önemi yoktu. Tek isteği bu anın hiç bitmemesiydi. Yabancı kadına karşı büyük bir minnet duygusu oluşmuştu kendisinde. İki kadının kalbi merhametle birbirine bağlanmıştı. Melis ilk defa yalnız olmadığını hissetti. Uyandığında her şeyin düzeleceğini umarak derin bir uykuya daldı.

Yiğit ve Rahmi, oldukları yere mıhlanmış olup biteni kavramaya çalışıyorlardı.

- Beyim, sen okumuş, gezmiş görmüş adamsın. Benim cahil kafam almadı. Allaha seven n'oldu burada? Diye sordu Rahmi. Hâlbuki Yiğit ondan çokta farklı değildi.

- Kim anlamış ki kadınları biz anlayalım Rahmi!


Melis, tam bir hafta odasından çıkamadı. Geceyle gündüzü karıştırdı, nerede kimle olduğunu karıştırdı. Olanları sindirmesi tam bir hafta sürdü. Bu süreçte Emine tüm işini gücünü bıraktı, Melis'in odasına bir yatak attı. Onunla yattı, onunla kalktı. Bir annenin hasta çocuğuna bütün gece yarı baygın şekilde bakması gibi baktı Melis'e. En kötü kabusları da atlattıktan sonra Melis'i yalnız bıraktı. Bundan sonrasını Melis'in tek başına halletmesi gerekiyordu. Gözlerini açtığında vücudu dinlenmiş, ruhu yorgundu. Artık bu odadan, bu yataktan çıkması gerekiyordu. Eğer bugün bunu yapmazsa bir daha asla yapamayacağını düşündü. Şöyle bir etrafına baktı, uzun siyah hırkası koltuğun üstünde duruyordu. Emine koymuş olmalıydı.

 Emine... 

Kim derdi annesi yaşındaki köylü kadının onu hayata geri döndüreceğini. Eski Melis olsa kahkahalarla güler, muhtemelen de dalga geçerdi. Şimdi anlamıştı; kimin kime ne zaman iyi geleceğini kimse bilemezdi. O yüzden hayatımıza giren insanlara her zaman şans verilmeli diye düşündü. Hırkayı giydi, kapıyı araladı. Melis yeni dünyasına ilk adımını böylelikle atmış oldu. Ayık kafayla sarhoş gibi geziyordu. Her şey kabulü, her şey olabilirdi artık. Onu bekleyen şeyleri biri gelip anlatsa ciddiye almazdı. Oysa ki bu çiftlikte çok kararlar verecek, çok yeminler bozacaktı. 

MİLATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin