Melis, anladı ki insan her ortama uyum sağlayabiliyor, aksi durumda yitip gidebiliyor. Bütün o dinginlikten sonra bu curcuna başta bir korku yaratsa da alışmaya başladı hemen. Artık çözümü olan sorunları için surat asmayacaktı. Çözümü olmayanlar içinse başka seçenekler arayacaktı. Mesela bu evde kalmak istemiyordu, yenisini bulana kadar idare edecekti. Bu çözümü olan sorundu, asıl çözümsüz olan ise evini, atını ve Yiğit'i çok özlemişti. Bunların boşluğunu da kurmayı planladığı şirketle dolduracaktı. Yiğit'in neden bir işkolik olduğunu anlıyordu artık. İzin verseydi tüm dertlerini paylaşacaktı onunla, adam istemedi dedi. Yapacak bir şey yok.
Burada da kısa sürede kendi düzenini kurmuş sayılırdı. Her sabah çiftlikten kalma alışkanlıkla erken kalkıyor, sahilde yürüyüş yapıyordu. Denizi çok özlemişti, kulağında sevdiği şarkılar bazen koşarak çoğunlukla hızlı adımlarla denize bakıyordu. Yürüyüş faslından sonra eve dönüş yolundaki fırına uğruyor, sıcacık simitlerini alıyordu. Fırının hemen yanındaki büfedeki yaşlı amcayla bu ülkeyi nasıl kurtarırız tartışmasına girip sürekli takip ettiği gazeteleri seçiyordu. Eve tam varmak üzereyken apartman girişinin hemen yanındaki berberin köpeğiyle oynaşıyordu. Köpek ilk gün havlar gibi olmuş hemen ardından ayaklarına dolanmıştı. İlk tanışmalarından sonra bu dünya tatlısı hayvanla arkadaş olmuştu. Hayvanlar dosttu, sadıktı. İnsanlar gibi duyguları duruma göre değişmiyor, sevdiklerini belli etmekten çekinmiyorlardı. Durumunu düzeltsin hemen bir hayvan edinecekti Melis. Öğlen rutini ise tamamen iş odaklıydı; piyasalar kapanana kadar borsayı takip ediyor, kurları değerlendiriyordu. Diğer yandan küresel olmak üzere bütün haberleri okuyordu. Memur gibi mesai yapıyordu resmen. Tam altıda pili bitiyor, aklına yemek yemek geliyordu.
İşte ev özlemi şimdi başlıyordu. Bazen burnuna Emine'nin pişirdiği yemeklerin kokusu geliyordu; Emine kızarak giriyordu odaya çok çalıştın yeter gari diyor, önüne kocaman bir tepsi veriyordu. Sonra Rahmi geliyor bana yok mu karı diyor, paparayı yiyordu. Akşam yemeğinden önce Delikızı seviyor, hava müsaitse dolaşmaya çıkıyorlardı. Kapının önüne Yiğit'in arabası park etmiş, demek ki erkenci bu gün. Aceleyle bırakıyor atı yerine, çaktırmadan eve koşacak gibi oluyor, sesini duydukça daha çok heyecan kaplıyor kalbini. Tam kapıyı açacakken Melis kapıyı kapatıyor hayallerinde. Hayır diyor kendi kendine, o kapıyı sana Yiğit kapattı, asla açan sen olmayacaksın. O kapıda, arkasındakiler de yok artık. Bundan sonra tek başına, bir başınasın! Bu duruma alış ve ayakta kal!
Melis Yiğit'e kızamıyordu, adam onu sevmek zorunda değildi. Ama çok gücenmişti, kaçıp gitmek neyin nesiydi. Kendi kaçış macerasını hatırlayıverdi, o zaman Yiğit ne kadar büyük tepki vermiş, günlerce konuşmamıştı. Böyle davranırken aralarında hiçbir şey yoktu üstelik. Şimdi de elle tutulur somut bir şey yoktu belki ama aşk zaten soyut bir duyguydu, kalpten kalbe hissiyat transferi. Hiç şüphesi yoktu Yiğit'in ona olan duygularından. O fark etmez sanırken Melis'e derin bakışlarından, ağzından kaçırdığı iltifatlarından, hiç zorunda değilken Melis'i mutlu etme çabasından anlıyordu Melis. En önemli dayanağı beraberken hissettiği büyük huzur, zaman hiç bitmesin derken zamanın su gibi akıp gitmesi idi. Yiğit onu seviyordu orası kesindi Melis için, emin olamadığı durum Yiğit'in bu durumun farkında olup olmamasıydı. Bu yüzden masum bir öpücük kondurmuştu Yiğit'in yanağına, geri tepmişti bu hamlesi. Sevseydi kaçmazdı dedi kendi kendine. Canını yaktı bu düşünce, bir anda gönlündeki bütün çiçekler soldu. Melis tekrar susturdu kendini. Beynini yiyip bitiren teorilerden, ihtimallerden kurtulmak için dikkatini başka bir alana yönlendirmeye çalıştı. Daha bir hafta olmamıştı, Melis kendine söyleyemiyordu ama en derinde biliyordu. Evini çok özlüyordu, Delikız resmen burnunda tütüyordu. Emine'nin dizine yatıp uyumak istiyordu. Rahmi'ye gizli gizli yemek kaçırmak istiyordu. Yiğit'e, sıra Yiğit'e gelince, özlemi kalp kırıklığına dönüşüyordu. Hesaplaşmaya tekrar baştan başlıyordu. Kendine söylediği teselliler bitince tekrar tekrar susturuyordu kendini.
Hayal kurmak zengin işi değildi, Melis ne istediyse bu hayattan elde etmişti. Talihi tersine dönene dek tabi. O zaman da umut etmeyi öğrenmiş, her şeyin düzeleceğine inandırmıştı kendini. Konu Yiğit olunca işler biraz karışmıştı. Çünkü en başından beri Yiğit'i kendinde sanmış, umutla işi olmamıştı. Ne zamanki Yiğit'in soğuk yüzüyle karşılaştı o zaman susmayı öğrendi, sonra da hayal kurmayı. O kadar özgür o kadar kendine aitti ki bu dünya. Kuralları kendi koyuyordu, kah gülüyor kah ağlıyordu. Kimseden bir beklentisi yoktu. O anın mutluluğu onu teselli ediyordu. Hayali bile bu denli mutlu ederken sahisini yaşamaya korkuyordu bu sefer de.
Hayalleriyle, hayal kırıklıklarıyla buraya yerleşeli yaklaşık 20 gün olmuştu. Artık Melis uyandığında kendini çiftlikte değil yeni evinde buluyordu, bu iyi bir gelişmeydi. Böyle böyle alışacaktı yeni düzenine. Hemen eşofmanlarını çekti üzerine, sanki işe geç kalıyormuş gibi çıktı evden. Melis'in çiftlik hayatından öğrendiği şeylerden biri de buydu. Eski Melis geceyle gündüzü birbirine karıştırır, her yere geç kalır, hiçbir işi zamanında bitiremezdi. Doğa düzensizliği sevmiyordu, bir karmaşada bile düzenini kuruyordu. İnsana da öğretiyordu.
Yürüyüşünü yapmak için sahile yürürken havanın biraz kapalı olduğunu fark etti. Bu mevsim için biraz serindi. Gün uzundu, güneş yine açardı. Salına salına sahile indi, Melis için yeni bir gün daha başlamıştı.
Melis farkında değildi ama bir çift göz hep üzerindeydi. Başta iyi mi diye meraktan geldim dedi kendi kendine fakat iyi olduğunu bilmesine rağmen gidemedi. Hatta iyi olduğunu bilmek adama iyi gelmedi. İsterdi ki o da dağılsın kendi gibi, hâlbuki bunu istemeye hakkı yoktu. İlk giden kendisiydi. İlk dönende o olmalıydı, ona yakışırdı.On gün dayanabildi Yiğit, tam on gün. Artık evlere sığamaz oldu, işe gidip bütün gün oturmaktan başka bir şey yapamıyordu. En son ne zaman ne yedi hatırlamıyordu. Uyku zaten haramdı. Yiğit hayatında ilk defa aşk acısı çekiyordu. Çocukluğu acı içinde geçen Yiğit, bir başka duygunun kendisini bu denli yıkıp geçmesine hayret ediyordu. Belki hatalı davranan kendisi olmasaydı bu denli sarsılmazdı. Her şeyi mahveden, olayları fazlasıyla akışına bırakan, Melis'e korkak adımlar atıp onu görmezden gelen ta kendisiydi. Şimdi Melis'e sarılıp uyumak varken onun hayalini bile kuramıyordu. Bir hata yapmıştı bunu düzeltmekte ona kalmıştı. Melis isterse yüzüne bakmasın, ondan özür dilemesi gerekiyordu. Gereksiz gurur yapmanın manası yoktu. Çünkü hiçbir acı gururdan daha kıymetsiz değildi.
Kafasında bu düşünceler sabahın köründe dikildi apartmanın karşısına. Allahtan sokak işlek bir sokaktı, varlığı kimsenin gözüne batmıyordu. Onu ilk köpekle oynarken gördü, Delikızdaki neşesi yoktu ama bu hayvanda onu mutlu ediyordu. Birden gülüşünü ne kadar özlediğini fark etti, içi kâğıt kesiği gibi inceden sızladı. Bir hafta boyunca gizli gizli Melis'i takip etti Yiğit. O sokakta girmediği dükkân, almadığı gereksiz eşya kalmamıştı. Arabada yattı kalktı, aç perişan sefil bir yaşamdı onunki. Ne zaman ki görmek yetmez oldu o zaman toplayabildi cesaretini. Bugün o gündü.
Melis, her gün farkında olmadan yaptığı rutininin sonuna gelmiş, apartmanın önünde bir elinde ekmek diğeriyle de anahtar kapıyı açmaya hazırlanıyordu. Arkasında birinin beklediğini hissedince biraz daha hızlandı. Nihayet kapıyı açtığında arkasını döndü, "biraz zaman aldı açmak, kusura bakmayın" diyecekti ki öylece kalakaldı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİLAT
RomanceYolunu kaybetmiş iki kırık kalp; biri kendini arıyor. Diğeri kendi gerçekliğini... Önlerinde iki seçenek var; ya kendi karanlıklarında sessiz çığlıklarla kaybolup gidecekler ya da ruhlarını özgür bırakıp aşka teslim olacaklar. Kim bilir belki de bir...