Melis çok isterdi işle özel hayatını birbirine karıştırmamayı fakat her ikisinde çok yeniydi. Zamanı gelsin hepsini düzene koyacağım diyordu önceden. Artık o vaktin geldiğini anladı. Özel hayatı hiç olmadığı kadar mükemmel gidiyordu.
Yiğit'le birbirlerini karşılıklı olarak hırpalamış, yeri gelmiş anlamış bazen idare etmişlerdi. Bütün bu çırpınışlardan sonra iki genç ruh duygularını özgür bırakmaya karar vermiş, nihayet huzura varmışlardı. Artık kendilerince anlam çıkarmalar, yanlış anlamalar, abartmalar yoktu. Bunların yerini karşılıklı konuşma, bol bol sarılma ve naz niyaz vardı. Naz kısmı karşılıklı olarak el değiştiriyordu. Melis, olmayacak anlarda burnunu havaya kaldırıyor, Yiğit'in burnunu öpmesiyle yelkenleri suya indiriyordu. Bazen de Yiğit'in içindeki inatçı çocuk devreye giriyor, Melis saçlarını okşayarak sakinleştiriyordu onu. Her ilişkinin kendine göre bir dengesi vardı ve onlar bu dengeyi beraber yaşayarak, yaralanarak kurmuşlardı. Kimsenin müdahalesine ihtiyaç duymadan kendi sıkıntılarını kendileri çözüyorlardı. Gündüz ne yaşanıyorsa yaşanıyor gece hep seni çok seviyorumla bitiyordu.
Yiğit ve Melis üç yıldır evli olmalarına rağmen ayrı odalarda uyuyorlar, birbirlerinin özel alanlarına saygı gösteriyorlardı. Bazı geceler hariç; fırtınalı geceler artık vuslat geceleri olmuştu. Yiğit'in kabusları son bulmuştu fakat Melis'in odadan ayağını kesmemesi için hala unutmak için çabalıyormuş rolü kesiyordu. Melis durumun farkında fakat anlamıyormuş edasıyla sevgilisini şımartıyordu. Her şey yolundaydı fakat Melis hala kendini tam hissedemiyordu. Bunun nedeni kesinlikle sevdiği adam değildi; Melis, kalbini mutlu ediyordu. Artık sıra benliğini, kişiliğini mutlu etme zamanıydı. Kendini gerçekleştirmesi için kimseye tutunmadan ayakta durabilmeliydi.
Kariyer planlarını gözden geçirme, hesap kitap yapma zamanı gelmişti. Sabah erkenden kalkıp Yiğit'in çalışma masasına kuruldu. Masanın üstü Yiğit'in notlarıyla evraklarıyla doluydu. Kâğıtları sırayla topladı, Yiğit'in özel eşyalarını ayırdı. Evrak çantasından ajandasını çıkarıp ilk notunu aldı:
Kendine bir çalışma masası al.
Bu not çok iyi gelmişti, ardı ardına yapılacaklar listesini sıralamıştı. Bu listede yer alan kendi küçük şirketini kur, bütçe belirle maddelerinin altını kırmızı kalemle çizdi. Listeyi tekrar okuduğunda sayfanın en altında maddelerin altında kalan kısma büyük harflere bütçe sorununu çöz yazdı. Bu işler parayla oluyordu, cesaret sonrasındaydı. Allahtan böyle bir işe girecek cesareti kazanacak kadar para biriktirmişti. İnternetten yaptığı finans uzmanlığından güzel para kazanıyor, hayatını da Yiğit'in üzerinden idame ettiği için tüm parası cebinde kalıyordu.
Yine canı sıkıldı; biriyle ortak bir yaşam paylaşmak farklıydı, Melis gibi tamamen Yiğit'e bağımlı olmak farklıydı. Buna bir son vermeliydi artık. Hemen telefonun banka uygulamasından hesabına girdi. Otuz bin lira birikmişti. Fena para değildi eğer hızlı zamanlarını hiç yaşamasaydı. O zamanlar kredi kartı iki yılda biriktirdiği kadar geliyordu. Paranın hiçbir kıymeti yoktu, şimdi her kuruşunu sayıyordu. İnternetten arama sayfasına girip boş kısma yazdı; küçük çaplı şirket kurmak için yapılması gerekenler, daha cümlesini bitirmeden cümle kendini tamamladı. Demek ki sanal alemde yalnız değildi. Önüne reklam siteleri çıktı, altlara indikçe bir tane seçti ve okumaya başladı. Site bazı uyarılarda ve tavsiyelerde bulunuyordu. Home ofis tavsiye ediyorlardı, muhasebeci şarttı. İş kurmak imkânsız değildi fakat internete güvenip bir işe kalkışamazdı. Profosyenel yardım alması gerekiyordu. Kafasındaki tek soru, yardım alacağı profosyenel kişilik ona karşı ne kadar profosyenel olabilirdi?
Yiğit parmaklarının ucunda Melis'e doğru ilerliyordu. Genç kadın o kadar işe dalmıştı ki kapının açılıp kapanmasını bile duymamıştı. Yiğit Melis'in yanına geldiğinde Melis hala not alıyordu, deftere şöyle bir göz gezdirirken yakaladım seni der gibi konuşmaya başladı:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİLAT
Storie d'amoreYolunu kaybetmiş iki kırık kalp; biri kendini arıyor. Diğeri kendi gerçekliğini... Önlerinde iki seçenek var; ya kendi karanlıklarında sessiz çığlıklarla kaybolup gidecekler ya da ruhlarını özgür bırakıp aşka teslim olacaklar. Kim bilir belki de bir...