Melis çok yorulduğunu bahane ederek odasında yemek istediğini söyledi Emine'ye. Emine hiç ısrarcı olmadı, bu ona göre de çok iyi bir fikirdi. Hemen iki kişilik bir sofra hazırlandı Yiğit ve Zeliş hanıma. Emine, yaklaşık iki saattir sessiz ve sakin bir şekilde Yiğit'in odasında ne konuştuklarını merak ediyordu. Melis'in yemeğini çıkardığında onu odasında camın kenarına tünemiş gördü. Saçını parmağına dolayıp duruyordu, bu hareketini ilk defa görüyordu. Yemeği masaya bıraktıktan sonra " pazarda patlıcan görünce dayanamayıp aldım, biraz daha var, istersen. Güzelce kavurdum karnıyarığın içini, cacıkta var, bak" Emine, kadınsal bir içgüdüyle Melis'in Yiğit'e olan ama adını henüz koyamadığı duyguların farkındaydı ve bunu kesinlikle destekliyordu. Annelik içgüdüleriyle de Melis'in acı çektiğini fakat bunu belli etmemek için çabaladığını da fark ediyordu. Kendi diliyle hanımının sevdiği yemekleri yaparak onun gönlünü yapmaya çalışıyordu. Hâlbuki Zeliş Hanım bu yemekleri çok avam buluyor, akşam yemeğinde televizyonda duyduğu yemekleri yapmasını istiyordu. Emine daha ismini okuyamadığı yemeği yapmayı bir türlü beceremiyordu. Melis ise hiç takılmazdı ne yediğine, lezzetli olsun yeterliydi.
- " Sağol mavişim, ne yaptı benim Delikızım, anlat bakalım."
- Aman, Zeliş Hanım gelince gözümüz ondan başkasını görebildi mi? Evin her tarafını dolandı durdu. Sizinde beraber çıktığınızı duyunca daha çok dellendi. Gözümüzü açtırmadı. Sanırsın evin hanımı!
- Değil mi?
- Değil! Hiç te olmadı. Allah biliyor ya olamayacak ta.
Melis sessizce oturdu yemeğini yedi, oysaki bugün çok güzel başlamıştı. Sabah güneşle uyanmıştı şimdi ise dışarıda sert rüzgar esiyordu.
Yiğit bu yüzleşmeyi uzun süredir bekliyordu, yine de o günün bugün olması onu hazırlıksız yakalamıştı. Zeliş'in onları öyle görmesini farklı yorumlayacağını çok iyi biliyordu. Zaten çok haklı olduğu bir kavgaya bir adım daha önde başlıyordu. Hoş geldin diye ağzını açacak oldu ama Zeliş lafı ağzına tıktı:
- Hoş geldiniz sevgili Günaç çifti. Evde olmayacağınızı tahmin etseydim arardım, kusura bakmayın.
Yiğit'in beyni tek bir komutu veriyordu:
Kaç!
Bir şey demeden iç çekerek yatağına oturdu. Zeliş'i dinliyordu artık. Zehrini bir döksün de hepimiz rahatlayalım diye düşündü.
- Ben günlerdir kendimi boşuna yiyip bitiriyormuşum, şu an onu anladım. Keşke ilk günden kendimi koruma altına alsaydım, şimdi bu kadar yıkılmazdım.
Zeliş bunları Yiğit'i üzmek için söylüyordu hesapta ama onları öyle görünce gerçekten yıkılmıştı. Gönül çelen Zeliş, fena tongaya düşmüştü. Kalbinde öfke var sanıyordu, yanılmıştı. Birisinin elinden oyuncağını aldığını düşünmüştü, yanılmıştı. Yiğit aşk acısı çeksin istemişti, yanılmıştı. Zeliha durdurulmaz bir kıskançlık nöbetinin içinde sevdiği adamın artık onu dert etmediğini fark etmişti, yüreği yanıyordu. Bu yangın sadece onu değil, onu yakan herkesi de içine almalıydı.
İntikam soğuk yenen bir yemek demişlerdi, yanılıyorlardı.
Zeliş'in intikamı alev alev yakacaktı.
- Zeliş, ne anladın bilmiyorum ama hissettiklerini gözlerinde görüyorum. Melis'le yemin ederim ki aramızda bir şey yok. Eşyalarına ihtiyaç duydu, onları aldık. Daha ötesi yok.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİLAT
RomanceYolunu kaybetmiş iki kırık kalp; biri kendini arıyor. Diğeri kendi gerçekliğini... Önlerinde iki seçenek var; ya kendi karanlıklarında sessiz çığlıklarla kaybolup gidecekler ya da ruhlarını özgür bırakıp aşka teslim olacaklar. Kim bilir belki de bir...