Melis vurgun yemiş, denizin kilometrelerce dibinde nefes almaya çalışıyor gibiydi. Çantasına saçma sapan eşyalar koyuyordu, Yiğit tam olarak nereye gideceklerini söylememişti. Tek söylediği acele etmesiydi. Korktuğu başına gelmiş, hayatını yoluna koydum derken hayatı tekrar tepe takla olmuştu. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu, çünkü Yiğit'e ağlamayacağına dair söz vermişti. Yiğit onun omuzlarından tutmuş, "sakın ağlama! Ağlarsan mahvolurum" demişti. "Söz veriyorum her şey çok güzel olacak, gittiğimiz yerde muhteşem bir başlangıç yapacağız" demişti. "Bana güven ve sakın korkma!" diye eklemişti. Yiğit alelacele kaçtığımızı unutmuştu sanki, belli ki o daha çok korkuyordu. Hâlbuki sabah kuş cıvıltılarıyla başlamış, Yiğit'in sevgi gösterileriyle devam etmişti. Bugünün kötü devam etmemesi gerekiyordu. Melis'in kuş öngörüsü kendi kendini imha etmişti. İçinde bir yerde buna da üzülmüyor değildi. Yiğit keşke açmasaydı telefonu diye düşündü, ne fark ederde ki? Ayhan Bey onları uyaramamış, onlarda keklik gibi avlanmış olacaklardı. Ayhan Bey gayet güzel bir biçimde ifade etmişti olanları.
Babasının tehlikeli adamlara olan borçları bitmemiş, adamlar başka senetlerle birkaç haftadır onları sıkıştırıyorlarmış. Olayı kendi aralarında çözmeye çalışıp Melis'e duyurmamaya çalışmışlar. Melis tam ne hakla diye bağıracaktı ki Yiğit girmişti devreye. Ofisti, iş kurmaktı derken hevesi kırılsın istememişlerdi. Adamlar gözdağı vermek amacıyla her kanaldan haber gönderiyorlar, taciz edip paranın miktarını arttırmaya çalışıyorlarmış. Yiğit ve Ayhan beyi korkutamadıklarını anladıkları için Melis'i hedef almışlardı. Melis o iğrenç adamlarla kesinlikle karşılaşmak konuşmak istemiyordu, Yiğit böyle bir seçeneği kafadan çizmişti zaten. Ayhan Bey onlara Kanlıca taraflarından binecekleri bir tekne ayarlamış, deniz yoluyla Yunan adalarına kaçmalarını söylemişti. Onlar hazırlanırken o da Yunan adalarında kalacakları yeri ayarlayacaktı.
Melis hayatının durgunluğundan memnundu, aksiyon filmi çekmeye hiç meraklı değildi. Yüzünde kara bulutlar dolanıyor, canı sıkılıyordu. Yiğit odaya girdiğinde onu yatağın üstünde elinde bir bluz kara kara düşünürken yakaladı. Elindeki bluzu katlayıp çantasının içine attı. Melis'in yanına oturdu, kadını kendine çevirdi. Melis Yiğit'in gözlerine baktığında çaresizlikten çok kararsızlık gördü. Yiğit derin bir nefes aldı:
- Sana bunları yaşattığım için affet beni, ama söz veriyorum gün çok güzel bitecek.
Melis, Yiğit'in erkeklik gururunun incindiğini fark etti. Sevdiği kadını koruyamadığını, onu böyle kaçırmanın onur kırıcı olduğunu düşünüyordu. Derin bir nefes aldı Melis, o güçlü bir kadındı. Gerekirse Yiğit'in yükünü de sırtını alır, bu savaştan beraber çıkarlardı. Yenik veya mağlup, hiç önemli değil.
Teknede son sürat giderken ikisi de sessiz kalmayı tercih etti. Melis tekneye bindiği an rahatlamış, kendini Yiğit'in kollarına bırakıp derin bir uykuya dalmıştı. Sabah sabah bu kadar gerginliği kaldıramamıştı. Uyandığında Yiğit daha iyiydi, yüzü aydınlanmıştı. Hatta fazla aydınlanmış, keyifle deniz turu atıyordu sanki. Kaşlarını çattı Melis, Yiğit'in de psikolojisi bozulmuştu nihayet.
Yiğit, Melis kollarında uyuduğunda müthiş bir rahatlama duydu. Neredeyse kaş yapayım derken göz çıkarıyordu. Kadını durduk yere büyük bir kedere salmış, ağlamasından deli gibi korkmuştu. Neredeyse vazgeçiyordu planından. O kadar uzun süre üzerinde çalışmıştı ki bu planın yapamadı. Sonunu düşündü, her şey çok güzel olacak dedi. Tabi eğer Melis kızmazsa... Melis'e baktığında kollarında uyuyan kadının ne olduğunu çözmeye çalıştığını anladı. Hemen bakışlarını kaçırdı, o Melis'in iç sesini duyabiliyordu belki Melis'te onun bakışlarını okuyabilirdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİLAT
RomantikYolunu kaybetmiş iki kırık kalp; biri kendini arıyor. Diğeri kendi gerçekliğini... Önlerinde iki seçenek var; ya kendi karanlıklarında sessiz çığlıklarla kaybolup gidecekler ya da ruhlarını özgür bırakıp aşka teslim olacaklar. Kim bilir belki de bir...