Bölüm 43

58 5 0
                                    


Gök yarılmış, içinde ne kadar kötülük varsa yeryüzüne bırakıyordu, bunun başka bir açıklaması olamazdı. Melis uzun süredir böyle fırtına görmemişti. Gece resmen içine kapanmış, bir müddet beklemiş daha sonra tüm öfkesiyle rahmeti bırakmıştı toprağa. Gecenin bir yarısı hayra alamet değil dedi Rahmi, Emine horul horul uyuyordu. Rahmi gözleri tavanda şöyle bir yoklama yaptı; kapılar pencereler kapalı, ahır kilitliydi. Emine'nin yanına girdi, öfleye pöfleye yorganı kafasına geçirdi. Bu karının horlaması gök gürültüsünü bastırıyor, maşallah dedi.

Melis, her çocuk gibi gök gürültüsünden korkardı, hemen babasının odasına koşar sıkıca babasına sarılırdı. Babası geldi aklına, "artık korkmuyorum baba ama burada olsan keşke, sana sarılsam" dedi yağmuru izlerken. Gök gürültüsü dinlenmeye geçmişti, sahneye şiddetli bir yağmur almıştı. Yağmur bir ara diner gibi oldu, hayır sırasını savmıştı. Gökyüzünden ceviz büyüklüğünde dolular yere düşüyor, çat pat sesler çıkarıyordu. Bu sahne Melis'in ürpermesine sebep oldu. Eline telefonunu alıp hemen Yiğit'e mesaj yazdı:

- Dolular ne kadar büyük, uyuyor musun yoksa?

Yiğit tabiki uyuyamıyordu. Çocukluğunun en büyük travması, en derin izli yarası tazeleniyordu bu yağmurla. Her fırtınada ruhu yerle bir olurdu. Yiğit ne zaman iyileşecek olsa ilahi bir el fırtınayla onu sınıyordu. Korkuyordu Yiğit, bunu saklamak için mutsuz numarası yapıyordu. O geceyi annesinin ona hiçbir şeyi olmadığını gösteren geceyi anımsadı. Kapısının önünde yumruklar savururken... 

Melis'in mesajı Hızır gibi yetişti, onu en büyük kâbusundan çıkarıp aldı. Mesajı okuyunca istemsiz bir gülümseme yerleşti suratına. Cevabı yine Melis'i kızdıracaktı:

- Evet, uyuyorum, en büyük özelliğim uykuda mesaj atmak, korkar mısın fırtınadan?

- Öncelikle çok komiksin, bilmeni isterim. Çocukken çok korkardım, hala bir tedirgin olmuyor değilim.

- İyi o zaman tek korkan ben değilim. Çocukken aklım giderdi, şimdi de huzursuz oluyorum.

- Ayyy, küçük Yiğit pijamalarıyla koşuyor şapır şapır, anne babasının tam ortasına geçiyor, teselli bekliyor. Seni çocuk olarak düşünmek çok zor, sanki takım elbiseyle doğmuş gibisin.

- Takım elbise var mıydı bilmem ama çocukken de böyle bir adamdım ben. Ayrıca ortasına yatacağım bir ailem hiç olmadı. Annem babamı eve çok nadir alırdı, kendince bir cezalandırma yöntemiydi bu.

- Nasıl yani? Annenle büyüdün o zaman?

- Bunu da bilemedin. Annem kendini herkese yasaklamıştı, babama evi, bana da çocuk olmayı.

- Demek ki ikimizde annesiz büyümüşüz.

- Keşke annesiz büyüseydim, fotoğraflarına bakıp özlem duyduğum bir annem olurdu. Şimdi ki gibi annem mevzu bahis olduğunda tüylerim kalkmazdı.

- O kadar mı kötüydü?

- Sana ilkokulda nasıl yatıla okula gönderildiğimi anlatayım o zaman. Yine böyle bir fırtınalı gece, yatağımda sağa sola dönüyorum, bakıcım izinli o gece. Altı yaşındayım, bir türlü teselli olamıyorum. Tam gözlerim kapanacak gök gürüldüyor, şimşek çakıyor. Dayanamıyorum annemin odasına gidiyorum, kapısı kilitli. Tam o sırada bir gök gürültüsü daha, ben kontrolümü kaybediyorum. Kapıyı deli gibi yumrukluyor, bağırıp çağırıyorum. Annem çıkıyor en son tutuyor beni kollarımdan havada sallıyor. Azarlıyor beni sonrada kapının önüne atıp kapıyı kilitliyor tekrar. Gecenin gerisini kapının önünde belki uyuyarak belki bayılarak tamamlıyorum. Sabah bakıcım buluyor beni, babamı arıyor. Babam çok üzülüyor halime, yatılı okula yazdırıyor beni. Senin anlayacağın bir evin tek oğlunu hiçbir yere sığdıramıyorlar, kalpleri dahil. İnsan kalp kırıklığından ölmez belki ama o insanın çocukluğu ölür. O gece beynimdeki anne baba imajı ebediyen silindi. Ne zaman fırtına çıksa o çocuk halim gelir aklıma.

Melis, mahvolmuştu. Küçücük bir çocuğa karşı hangi sebep bu denli gaddar olmaya neden oluyordu? Bir anne evladını nasıl kapı önüne koyardı? Yiğit'in benliği bu kadar yara almışken nasıl böyle sağlam bir adam olabildi? Melis, ilk defa şımarık büyütüldüğünü düşündü.

Yiğit ise Melis'ten bir cevap bekliyordu, ilk defa hikâyesini birine anlatmıştı. Birine en büyük yarasını anlatmanın eşsiz rahatlamasını yaşıyordu. Bu kadarı bile mucizeydi fakat beklediği tepkiyi bir türlü alamıyordu. Şu an deli gibi Melis'in yazdıklarına muhtaçtı.

Çocuk Yiğit bu sefer Melis'in kapısının önüne sermişti kalbini. Bir kez daha suratına kapı kapatılırsa kendini toplayamazdı. Saniyeler geçiyor dakika oluyordu, Melis'ten ses yoktu. Yiğit telefon elinde ekrana boş gözlerle bakıyordu. Yiğit çaresizdi; yarasını göstermiş daha çok kanatmıştı. Şimdi derdine bir başkası eklenmişti. 

Derken odasının kapısı çalındı, Melis cevap beklemeden girdi içeri. Yiğit bir kaşı havada Melis'i süzüyordu. Pembe üstünde bir sürü tek boynuzlu at olan bir pijama giyiyordu. Melis bir açıklama yapma ihtiyacı hissetti:

- Gel demeni bekleyemezdim, ya bir kerede girecektim ya hiç.

Yiğit hiçbir şey anlamadı, hala Melis'i odasında görmenin etkisindeydi. Melis karanlık odada ayağını sürüyerek yatağa yaklaştı. Yiğit'in yanına uzandı, kollarıyla Yiğit'i göğsüne yatırdı. Elleri saçlarında sesi titreyerek:

- Korkma küçük çocuk ben buradayım, dedi.

Yiğit, bir şelalenin tepesinden aşağı süzülüyordu, hem korkuyor hem de müthiş bir heyecan duyuyordu. Suya çarptığında canı çok acıyacaktı biliyordu, bir kere de aşktan yansın dedi. Bir şimşek daha düştü çiftliğin yakınlarına, gözünün önüne de annesi. Melis tekrar duydu küçük çocuğu:

- Her fırtınada seni ilk defa sarmalamam gelsin aklına, ellerimin saçınla oynaması gelsin, seni çok sevdiğim bir de.

Yiğit kapattı gözlerini, beynini her saniyeyi kaydetmesi için özgür bıraktı. Kalbindeki bütün kötü hatıralar sel olup akıp gitmişti. Yiğit ömrü hayatında ilk defa bu gece o geceyi anmadan uyumayı başarmıştı. Artık uyumadan önceki kâbusu, Melis masalı ile yer değiştirmişti.

Melis, kendisiyle savaşmış, Yiğit için değil o kalbi paramparça küçük çocuk için bu kadar büyük bir adım atmıştı. Kollarındaki kocaman adamın kıvrılıp ufacık olmasından doğru yaptığına emin oldu. Herkesin bu hayatta farklı yaraları olmuştu, merhem olmak sevene yakışırdı.

Yiğit'in tamamen uyuduğuna emin olduktan sonra usulca onu yatağa bıraktı. İçinden öpmek geliyordu ama bu ilişkinin biraz daha zamana ihtiyacı vardı. İhtiyatı elden bırakmadı. Yanağını okşadı, üstünü güzelce örttü ve odadan çıktı. İçi huzur doluydu, doğru yolda olduğunu biliyordu. 

MİLATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin