Bölüm 49

65 3 0
                                        


Melis, hedeflerini tamamen gerçek kılamamıştı ama bunları gerçekleştirmek için çok büyük bir ilerleme kaydetmişti. 

Bazen bir işe başlama cesareti göstermek bitirmekten daha kıymetliydi.

 Melis kendi işinin patronu olacak, tek başına yükselecekti. Elindeki bütçeyle ofisini açtı ve Yiğit'le ortak oldu. Bu kesinlikle bir son değildi, Melis hedefi neyse tam on ikiden vurmadan durmayacaktı. Yiğit'le de bu sözle imza attı. Yiğit'in şirketinde bulunan tek çalışanı olan bu ofis, belki ebat olarak küçüktü ama Melis'in kendisini bulması için büyük bir adımdı. Melis'in kariyer planlamasında belirli kilometre taşları vardı; ilki Amerika'ya okumaya gittiği vakit, çılgınlar gibi çalışıp okuldan mezun olduğu vakit ve kendi işini kurduğu vakit. Kendi işini kurmuştu ama tam olarak kendi işi değildi işte, işin başındaydı ama yardım almıştı hem maddi hem manevi.

 Amaları bir kenara bırakıp bu kadar olduya razı olacak, zamanı gelince olmayanı olduracaktı. 

Ofisteki tadilatı izlerken suratındaki ifade tam olarak bu hayal yüzündendi. Aklına takılan tek konu ise Yiğit'in son zamanlarda fazla meşgul olması, sık sık telefonla konuşup onu görünce telefonu kapatması, ev ahalisinin sus pus haliydi. Yiğit'i bilmese aldatıldığını düşünecekti. Etrafında bir şeyler oluyordu ama Melis kesinlikle işine odaklanmak istiyor, olan biteni görmezden geliyordu. Yiğit'te bir haller vardı, hayırlısı diyip geçti.

Yiğit, Melis'in güvenli alanından çıkmasıyla farklı hallerini görüyor, onu daha iyi tanımanın tadını çıkarıyordu. En büyük korkusu yerini Melis'i her haliyle özümleme mesaisine dönmüştü. Yiğit Melis'in gerçek hayata karıştığında kendisini unutacağı korkusunu sürekli yaşıyor, bu korkuyla Melis'in üstüne daha çok düşüyor, kendini ona daha çok kaptırıyordu. 

Ortak iş kurduklarından beri bu korkularının çok yersiz olduğunu anladı; Melis'in şu an tek derdi bağımsızlığını ilan etmekti. Yiğit ise Melis'e bağımlı olmuştu. Onun mutluluğu için gözünü karartır, her tehlikeyi göğüsler, yenik savaşa hiç düşünmeden atlardı. 

Melis odasına girdiğinde yine bir işler üzerindeydi. Melis'i görmesiyle telefonu kapatması bir oldu. Melis'in bakışlarından yakalandığını anladı, bu duruma hazırdı. Her durum için farklı hikâyeler hazırlamıştı. Melis'i bir süre böyle oyalayacak sonra da Mehmet Bey gibi büyük oynayacaktı. Allah sonumuzu benzetmez inşallah dedi. Gerçi Mehmet beyin kaybı onun en büyük kazancı olmuştu. Yine de olaylar bu kadar dramatik olmasa da olurdu. Melis'in çıkışıyla kendine geldi;

- Yiğit, bir durum mu var? Sürekli bir işler karıştırıyormuşsun gibi geliyor, dedi.

- Ufak tefek pürüzler var, halledilmeyecek konular değil. Halledemezsek farklı çözümler bizi bekliyor.

- Halledemezsek derken?

Yiğit duymazdan geldi;

- Ben biraz daha çalışacağım, seni şoför bıraksın çiftliğe.

- Benim de biraz işim var, beraber çıkalım.

- Sen git, benim işim gece bitebilir.

- Hayırdır Yiğit? Gece gece ne işi bu böyle?

Yiğit'in yüzü birden sertleşti:

- Beni sakın bu çirkin ithamlarla, kinayelerle deneme Melis!

Bu çıkış Melis'in hiç hoşuna gitmedi:

- Ne halin varsa gör!

Odayı terk ettiğinde elleri titriyordu Melis'in. Bütün bunlar çalışmak istiyorum diye olamaz diye düşündü. Yiğit, bir insanın önünde duracak, hayallerini yok edip yerine kendini koyacak kadar kişiliksiz bir insan değildi. Hayatında biri mi var diye düşündü; sonuçta bu aralar çok iş odaklı yaşıyor, Yiğit'le kaliteli zaman geçiremiyorlardı. Öyle olsa bile Yiğit anlık zevklere hiçbir zaman düşkünlüğü olan, zamparalık peşinde koşan biri olmamıştı. Geriye bir tek Zeliha kalmıştı, tüylerinin hepsi ayağa kalktı. Zeliha'ya dönmeme sebebi bir tek kendisi olsa onu da ihtimaller içine alırdı fakat Zeliha Yiğit'i yakmak isterken kendisi kül olmuştu. Neydi peki bu adamdaki haller?

Yiğit, Melis'in arkasından hemen Ayhan beyi aradı. Artık Melis'i idare edemez olduğunu, olayları ya anlayacak ya da yanlış anlayacak olduğunu söyledi. Artık harekete geçme zamanıydı.

Melis, eve vardığında bunca zaman Yiğit'in bu yola daha doğrusu bu trafiğe nasıl katlandığını merak etti. Şehir değiştirmiş kadar olmuş, iki üç defa mola vermek istemişti Melis. Evine vardığında, o sessizlik, ağaç kokusu, doğanın sesini hissetmesiyle şükretmesi bir oldu. Kader onu buraya düşürmeseydi, belki de bir bar taburesinde belki de o barın tuvaletinde yarı baygın kendine gelmeye çalışacaktı. Eskisi gibi aynı imkânlara sahip olmuşken, eskiye dönmek istememiş, kendi imkânlarını kendi yaratmak istemişti. Başkası için belki çok kolay belki de çok sıradan bir karardı, ama Melis için tam bir dönüşümdü. Dönüştüğü kişiden çok memnundu Melis. Eski Melis yaşlandığını düşünürdü; o büyüdüğünü hissediyordu. Nerede olursa olsun içindeki huzur hep onunlaydı. Aklına Yiğit düştü huzur diyince. Bu adam niye huzursuz acaba dedi kendi kendine. 

Eve girdiğinde ikinci darbeyi yemişti. Emine- Rahmi çifti önlerinde küçük bir çanta salonda onu bekliyorlardı. Rahmi'nin başı yerde, aklı başka yerlerdeydi. Emine ise gözü kapıda telaş içindeydi. Melis onları hiç böyle görmemişti, kalp atışı hızlanmaya başladı. Emine ezberlemiş gibi kelimeleri sıralamaya başladı. Bir akrabaları çok hastaymış, helallik istemeye gideceklermiş. Beyi gelsin hemen çıkacaklarmış. Melis bu akrabalar da nereden çıktı şimdi dedi. Kendini kandırılmış gibi hissetti, utanmasa hani birbirimizden başka kimsemiz yok diyip hesap soracaktı. Onun yerine " ne zaman geleceksiniz?" diye sordu. Kadının iki omzunu havaya kaldırıp dudaklarını büzmesinden hiç dönmeyi düşünmediklerini çıkardı. Utanmasa ağlayacaktı. Bütün bunlar kendi işini kuruyor olduğu için başına geldiğini düşündü. Çünkü insan her şey yolundayken başına gelen her olumsuzluktan kendini sorumlu tutar. Fedakârlık yapmaya hazırdı fakat bu fedakârlıklar sevdiği insanları kapsamamalıydı. Önce Yiğit, evde Emine- Rahmi, Delikızına bakmaya korkar oldu. Geçti karşılarına, sessizce Yiğit'i beklediler.

Yiğit eve geldiğinde Melis'i koltukta uyur görmeyi beklemiyordu. Sadece Melis uyusa iyiydi, herkes uyuyup kalmıştı. Melis'in Eminelerin gittiğini kendilerinden öğrenmesi iyi bir gelişmeydi ama vedalaşma faslını hiç hesaba katmamıştı Yiğit. O da başka bir koltuğa oturup kafasını sağa sola sallayarak bir karar vermeye çalıştı. Saatine baktığında çabuk olması gerektiğini anladı. Rahmi'yi uyandırdı ilk, parmağıyla sus yaptı. Rahmi Emine'yi kaldırıp gittiğinde Yiğit Melis'in tepkisinden korkar bir biçimde yanına yanaştı. Yeni iş temposuna kendini o kadar kaptırmıştı ki en derin uykusunda tüm varlığıyla horluyordu. Onun horlayabildiğini hiç hayal etmemişti, kadın imgesi hep zarif, her daim naifti. Bazen bize dayatılan kalıplarda hepimizin bir insan olduğunu unutuyor, insani yanlarımızı ayıp sayıyorduk, aynı bir kadının horlaması gibi. Yiğit'in derdi ise bambaşkaydı; her gece böyle horlarsan Melis, bir kulak tıkacı almalıyım kendime dedi. Kadını kucakladığı gibi merdivenlere yöneldi. Melis, tek hamlede taşıyabileceğinden daha ağırdı. Omzuna alsa daha iyi yüklenirdi ama o zamanda Melis uyanırdı. Asansör fikrini ciddi düşünmenin vakti geldi dedi. Melis'i yatağa bıraktığında ne kolunun dermanı vardı ne de bacaklarının. Zaten stresli günler yaşıyor, gizli kapaklı işler çeviriyordu. Kendi potansiyelinin çok üstüne çıkmış, bitap düşmüştü bu gece. Ayağa kalkmak için davrandığında dizlerinin titrediğini fark etti, iyi ki bu sahneyi Melis görmemişti. Mecburen Melis'in yanına kıvrıldı. Az dinlensin, odasına geçecekti.

MİLATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin