Bölüm 18

92 5 0
                                    

Şımarık'a bakıyordu Melis, ilk doğduğu an geldi gözünün önüne. Ne kadar narin ne kadar naif... Ayaklanması, yalpalaması, düşmesi, kalkması... Şımarık hayat mücadelesini sonuna kadar vermişti. Delikız şımarığı endişeli gözlerle izlemiş ama asla müdahale etmemişti. Çünkü kural çok açıktı: 

"Güçlü olan ayakta kalır."

 Melis, her düştüğünde kalkmaya yeminliydi ama takıldığı konu neden devamlı düşüyordu. Kayra'yı aramak, ona güvenmek büyük hataydı. Asla güvenmemesi gerektiğini bildiği halde birisine güvenip büyük işlere kalkışmak daha büyük hataydı. Hatası herkesi Yiğit gibi sözünün eri sanmaktı. Şu hayatta hiç kazık atmaması gereken adama kazık atmıştı. Yiğit, onu arkadaşı ilan ettiği gün onu yüz üstü bırakıp gitmişti. O olaydan sonra ilk karşılaştıkları gün tek bir cümle söylemişti ona:

- Ben gidiyorum diyip kapıyı çekip gidebilirdin, yangından kaçar gibi değil.

O kadar doğruydu ki Yiğit, ağzını açıp tek laf edememişti. Şimdi düşünüyordu da Kayra gelse onu alsa nereye götürecekti? Gidecek hiçbir yeri, kimsesi yoktu. Cebinde babasının vefat etmesinden önceki günden kalan bir 200lük, kredi kartları muhtemelen iptal. Yine dönüp dolaşıp geleceği yer burasıydı. Kimseye değil önce kendine güvenmesi gerektiğini anladı. Öncelikle yapması gerekenleri sıraladı kafasında: Geçmiş hayatı geçmişte kalmıştı, artık eskiye dönmeye çalışmak yoktu. Eski arkadaşlar zaten hiçbir zaman arkadaşları olmamıştı. 2. Artık zengin değildi, fakir bile değildi. Resmen sığıntıydı. 3. Bu durumdan kurtulmak için kimseye değil kendiyle işbirliği yapmalıydı. Müthiş bir eğitim geçmişi vardı, artık buradan ilerlemesi gerekiyordu. 4. Yiğit'in gönlünü alması gerekiyordu, herkes sırtını dönüp menfaat sağlamaya çalışırken o babasının dediği gibi Yiğitlik yapmıştı.

Emine'yle Rahmi olup bitenden habersiz, iki deli kanın birbirine neden bu kadar mesafeli olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Tiplerine bakılırsa Yiğit haklı, Melis suçluydu. Emine, ikisinin gerçekten bir çift olmasını çok istiyordu. Farkında değillerdi ama ikisi de birbirlerini tamamlıyorlardı. Yiğit ne kadar güçlü duruyorsa bir o kadar naifti. Melis ise tam tersi; her an kırılacak camdan bir biblo gibi dursa da kaya gibi sağlamdı. Eş olmak için sadece aşk yetmezdi, iki kalp birbirlerinin yaralarını sarmalı, derde kedere ortak olmalıydı. Bu aymaz gençler duruma ne zaman uyanacaklardı, çok merak ediyordu. Bir diğer sebep ise Zeliha hanımın kesinlikle doğru insan olmamasıydı. Bunları düşünürken Melis geldi, bir öpücük kondurdu yanağına. Sofradaki kesilmiş salatalıklardan birini kemirmeye başladı. Emine doğradığı domatesleri bir kenara bırakıp:

- Melis Hanım, yetmedi mi Rahmi'yle eğlendiğin? Az benim yanıma gelsen dedi.

- Sen devamlı bağda bahçedesin ama, ben hayvanları daha çok seviyorum.

- Eksiksin hanımım. Hayvanlar dosttur, toprak ise hayat. Topraktan geldik, hamımız toprak. Ne zaman elim toprağa değer, bir çiçeğe su veririm, o zaman hayat bana cömert davranır. Verdiğim canın karşısında, derdimi alır. Siz ne diyorsunuz; elektriğimi alır.

- Bak bak laflara sen, çiftlik filozofu konuştu.

- Ben bilmem fil mil, bak sana güzel urba koydum. Şalvar koysam giymezsin, asıl şalvar çok rahat dedi.

Melis, beyaz üstüne çiçekli basma elbiseyi gördü sandalyede. Bahçede giyilmeyecek kadar güzeldi ama patron giy demişti. Hemen yan odaya geçti, üstünü değiştirdi. Aynada kendine baktı, bir insan bir elbiseyle ancak bu kadar değişebilirdi. Kilo mu aldım acaba diye her açıdan aynada kendini incelemeye başladı. Sıra suratına geldiğinde gözlerine inanamadı. Cildi parlak ve pürüzsüzdü; düzenli besleniyor, her şeyin doğalını yiyordu ister istemez. Gözlerinin altındaki morluklar yok olmuştu. Düzenli uyku ve temiz hava dedi. Gözlerinin kenarlarındaki kaz ayakları duruyor fakat kesinlikle gözüne batmıyordu. Hemen alnına baktı, botokssuz duramadığı yerlerden biriydi. Çizgiler tabiî ki geri gelmişti fakat daha farklıydı. Artık verdiği duygusal tepkiler yüzünden belli oluyordu. Dudakları ise doğal haliyle gayet güzeldi, ne diye ördek gibi geziyordu ki. Saçları beline kadar uzamış, hiç bakım yapmamasına rağmen parlıyordu. Önceden dünya kadar para döküp acılar içinde her ay bir sürü işlem yaptırıyor fakat kendini asla güzel bulmuyordu. Karşısında duran aynadaki aksine ise hayran kalmıştı. Herkes gibi değildi artık, kendi gibiydi, Melis gibi...

MİLATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin