Bölüm 2

221 8 0
                                    

Telefon çaldığında Melis nefes nefese yerine daha yeni geçmiş, nabzının normale dönmesini bekliyordu. İstanbul'un en havalı mekanlarından birinde arkadaşlarıyla her geceki gibi eğleniyordu. O kadar olağandı ki bu gece gezmeleri; su gibi para harcamalar, arabada, kulübün koltuğunda sızmalar, arabaya gidene kadar kusmalar çok normaldi. Melis ise kalabalık arkadaş grubunun gözdesi, herkesin sevgilisi, erkeklerin tek hedefi idi. Melis bu duruma hiç şaşırmaz, çok doğal karşılardı çünkü en az başkaları kadar kendine hayrandı. 27 yaşında, varlıklı bir babanın tek kızı, Amerika da burslu ekonomi okuyacak kadar zeki, her ortama uyum sağlayabilecek kadar sosyal, eğlenmeyi yemeyi kısacası hayatı yaşamayı çok iyi bilen bir genç kızdı. Babasının defalarca işin başına geçmesini istemesine rağmen hiç oralı olmamış, açık bir şekilde bu sorumluluğu müstakbel eşiyle paylaşacağını adeta ilan etmişti, bu da onu daha büyük bir hedef haline getirmişti.

Telefonun ısrarlı çalmasını artık göz ardıedemeyen Melis, ekranda babasının resmini görünce hemen toparlandı. Babası herkonuda Melis'i özgür bırakmış tek bir konuda taviz vermemişti. O telefon neolursa olsun nerede olursa olsun her zaman açılacaktı. Telefondaki ses adetabir panik halindeydi, gürültüden hiçbir şey anlamayan Melis "baba sonrakonuşalım hiçbir şey anlamıyorum dedi. Babası o kadar yüksek sesle uyardı kikızını, Melis koşa koşa kulübün lavabosuna gitti, babasına "tamam dinliyorum" dedi, bir yandan da aynadaki yansımasına gözü kaydı. Bir an çok kısa bir an kendi yansımasını tanıyamadı, gözleri tedirgin kendini süzdü:

Melis, her zaman güzel bir kızdı; daha küçücükbir çocukken her girdiği ortamda dikkat çeker, övgüler alırdı. Bu hayatının hiçdeğişmeyen bir gerçeğiydi. Amerika'ya gittiğinde buğday teni, kara gözleriyleçok geçmeden bakışları üstüne çekmişti. O zamanlar doğallıktan yanaydı, yoğun ders programının yanında bambaşka birdüzeni olan bu okula uyum sağlama çabası yüzünden makyaja giyime zamanıkalmıyor, en sade haliyle dersleri girip çıkıyordu. Böyle zamanlar kendini dahagüzel hissediyor bu durumda öz güvenini arttırıyordu. Ne zaman ülkesine dönüpeski arkadaş grubunu buldu o zamanlar işler tamamen değişti. Arkadaşları onubakımsız olmakla suçladılar en başta, sonra zevksiz olmakla. Belki de eskisi kadarzengin değillerdir dedi kimisi. Başlarda bu durumu ciddiye almayan Melis,giderek yalnızlaştığını, artık grubun gözdesi olmadığını düşünmeye başladı. Bubir meydan okuyuştu Melis için, gereken yerde gerektiği gibi savaşmayı çok iyibiliyordu ve savaş onun için başlamıştı. İlk olarak gardırobunu tamamendeğiştirdi; ne kadar rahat, sevdiği kıyafeti varsa evin çalışanlarına verdi. Dolabınısosyal medyada gördüğü uçuk fiyatlı yabancı tasarım ürünlerle doldurdu. Okadarki basit bir şapkaya bir memur maaşını veriyordu. Ardından eline yüzünegözüne takmaya başladı. Burnu yüzü için çok büyüktü, kaşlarının ortasındakocaman bir çizgi vardı ve gözlerinin kenarlarında kazlar gezmişti.Dudakları o kadar inceydi ki her şeyi pipetle içmek zorunda kalıyordu. Babasınıikna etmek için bu gereksiz operasyonları sempatik haline getirmeyeçalışıyordu. Mehmet Bey kızındaki bu gelişmeleri artık küçük bir kızdan gençbir kadına dönüşmesi olarak algılıyordu. Kılık kıyafete sözü yoktu amaoperasyonları kesin bir dille ret etti. Uzun süren pazarlıklar sonrasında bıçakaltına girmeden istediğini yapabileceği konusunda anlaştılar. Bu anlaşmanınertesi günü, botokslar yapıldı, çizgiler dolduruldu, dudaklar şişirildi, kaşlarboyandı. Makyaj hileleriyle elmacıklar çıkık, çene küçük gösterildi. Renklilenslersiz asla tam olamazdı. Melis artık arkadaş grubuna uygun biriydi; bütünkızlar aynı fabrikada tek elden çıkmış bir süs bebeği gibi birbirlerineneredeyse tıpa tıp benziyorlardı. Onları birbirinden ayırmanın tek yolu, onlaraisimleriyle hitap etmekti. Bu genç kadınlar, gencecik yaşlarında resmen estetikbağımlısı olmuşlardı. Bütün enerjilerini sosyal medyada gördükleri ünlü kadınlarabenzemek, en az onlar kadar mükemmel bir kadın olmak için harcıyorlardı. Birçoğueline kitabı en son lise çağlarında almıştı. Gündemden haberleri yoktu, ülkedene olup bitiyor haberleri yoktu, aileleri tam olarak ne yapıyor haberleriyoktu. Diğer bir yandan dünyanın bir ucunda viral olan saçma sapan akımlarıtakip ediyorlar, "Türkiye'nin zengin çocukları" olmak için çok büyük çaba sarfediyorlardı. Melis, ilk başlarda bu durama çok gülmüş, içinden dalga geçmişfakat zamanla kendine dayatılan bu güzellik algısına daha fazla direnememişti.Operasyonlar tamamlanıp kendine ilk baktığında ufak çaplı bir anksiyete krizigeçirmiş ancak arkadaşlarının yoğun ilgisini görünce kendi duygularını bırakıp sürüye uymuştu. Öz güveni botoks randevularıyla ters orantılıydı Melis'in; ne zaman klinikten çıkıyordu öz güveni artıyordu. Mehmet beyin kızının bu durumuna müdahale edip etmemek konusunda kararsızdı. Kendisinden uzaklaşmasından ya da arkadaşsız kalmasından çok korkuyordu. Kızındaki değişimin sadece fiziksel olmadığının da farkındaydı. Amerika'dan döndüğünde piyasaları takip eden, alanıyla ilgili dergileri okuyan kız gitmiş yerine saçma sapan videolar çeken yüzü gözü boyalı beyni boş bir kadın gelmişti. Çaresizce bu durumun geçmesini bekliyordu. 

Melis babasının sesiyle kendi yansımasından kurtuldu.

- Melis, kızım beni duyuyor musun? Şimdi beni çok iyi dinle, sakın bir şey sorma. Sana ne diyorsam hepsini yap, yapmak zorundasın anlıyor musun beni? Anlamak zorundasın çünkü bugün hayatın tamamen değişiyor, dedi babası.

Melis birden olduğu yerden sıçradı, kendi görüntüsüne dalıp gitmişti.

- Ne diyorsun baba? Yine ne dramlar yaşıyorsun? Gecenin bu saati işlerin başına geç demeyeceksin dimi?

Kızım, seni çok seviyorum. Bunu sakın unutma, nezaman dara düşersen bunu içinden tekrarla. Çok kötü şeyler oldu. Ben işleriyola koyarım dedim ama tam tersi oldu. Sana bir mektup yazdım, orada her şey en ince ayrıntısıyla yazıyor. Bu mektubu sana Yiğit Günaç getirecek, hani hep bahsettiğim genç dostum.


- Evet baba düzenli olarak bahsediyorsun bu adamdan dedi Melis.

Babası bu Yiğit Günaç'tan defa kez bahsetmiş, utanmasa koca adamı kızına istemeye gidecekti. Bu yaşta ne evliliği ne sevgilisi demiş, ben özgürlüğüme düşkünüm baba, ayağıma prangalar vurma diye eklemişti. Yine bir oyun peşindeydi tonton babası, hadi bakalım neymiş plan bir dinleyim dedi.

- Bırak şimdi gevezeliği. O mektup çok önemli, bir de Ayhan amcan seninle konuşacak. Beraber bir planlama yapın, yoksa burada olacaklar için seni koruyamam dedi.

- Avukat Ayhan mı? dedi Melis. İşler bir anda değişti, bu basit bir çöp çatanlık oyunu değildi. Tamam, babiş, dont worry.

- Seni çok seviyorum kızım, her şey senin için. Bunu sakın unutma!

Baba ya, drama queen oldun senden iyice. Relaxplease! Kaçtım ben, dedi ve telefonu kapattı Melis babasıyla son konuşmasınıyaptığını bilmeden. Hâlbuki annesini hiç tanımamış bir yanı hep eksik büyümüşbir çocuk olarak babasıyla her geçen vaktin büyük bir kıymeti vardı onun için.Her anın çok değerli olduğunu, zamanı geri almak gibi bir lüksü olmadığını çokiyi biliyordu. Amerika'dayken çektiği özlemlerin sonunda öğrendiği en önemli şey, sevdikleriyle geçirdiği her anın bir ömür olduğunu, bunları unutmaktan korkarcasına beyninin en derin yerinde saklaması gerektiğiydi. Seviyorsa söylemekten korkmamalı, kızıyorsa içe atmamalı ki öfkeleri büyütmemeliydi insan. Babasının son sözleri seni çok seviyorum kızım olmuştu, son duymak istediği sözlerinde ben de seni çok seviyorum babacım olması aşikârdı. Onun yerine, saçma sapan İngilizce kelimelerle veda etmişti babasına. Babasının intiharını duyduğunda aklına ilk bu gerçek gelecek, babasını bir daha göremeyecek olmasından çok onunla doğru düzgün veda etmemiş olmasına ağlayacaktı.

MİLATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin