Ev, Melis'in görmeye alışkın olduğu sıradan villalardan biriydi:
Kocaman bir havuz, havuzun etrafı güzelce yeşillendirilmiş, şirin patikalarla eve yol yapılmıştı. Eve girmeden çok şık ahşap mobilyalarla döşenmiş verandayı geçiyorsun ve nihayet kocaman bir salona tüm şaşaasıyla giriş yapıyorsun. Melis o kadar uzun süredir kırsaldaydı ki, gördüğü manzara karşısında ağzını kapalı tutmak için çaba gösterdi. Yiğit'in koluna neredeyse hiç değmeden girmiş, sağına soluna bakmamaya çalışarak ona eşlik ediyordu. İçeri girdiklerinde Yiğit herkesin merakla onları beklediklerini insanların bakışlarından anladı. Yan gözle Melis'e baktı, Melis'in kafası başka yerdeydi sanki. Partygirl durumu iyi idare ediyor diye düşündü. Melis ev sahibinin yanlarına gelmesiyle rüyadan uyanır gibi uyandı.
- Hoş geldiniz, Melis hanım, biz babanızla Yiğit beyi ağırlamaya alışıktık. Böyle yarım kaldık, acımız büyük.
Sınavda çalıştığı yerden soru gelmeyen çocuğun sınav kağıdına bakışı gibi adamın suratına baktı. Daha ilk raunda nakavt olmuştu. Yiğit onun çaresizliğinin kokusunu almıştı yine:
- Teşekkürler Sami Bey, zor günlerimizi arkamızda bıraktık, güzellerini yaşıyoruz dedi. Melis'i uzaklaştırdı o ortamdan. Bu gece köşe kapmaca oynayacakları belli olmuştu.
Melis, borç mevsunun bittiği günden beri babasının ölümü üzerine düşünmeyi bırakmıştı. Bunu yapmak zorundaydı çünkü onu bekleyen bir hayat vardı. Babasının hayaleti ilerlemesine izin vermiyordu. O adamın babasını hatırlatmasıyla birden o son ağladığı geceye gitti, canı yandı. Yiğit yine imdadına yetişip kurtarmıştı onu. Derken meraklı grup yavaş yavaş etrafını sarmıştı. Çoğu Melis'i bitmiş, yıkık dökük bir halde bekliyordu. Aksine Melis ve Yiğit mükemmel görünüyorlardı; Melis herkesin sandığı gibi Yiğit'in koruması altındaki zavallı kadın gibi durmuyordu, Yiğit'te Melis'i mecburiyetmiş gibi yanında taşımıyordu. Onun bu dik hali onları Melis'i kırmak için daha da tahrik etmişti. Biri hiç çekinmeden:
- Meliscim, kaybın için kalpten üzgünüz canım. Ne zordur insanın elindeki her şeyi kaybedip hiçbir şeysiz, kimsesiz kalması,
- Kimsesiz mi? Yiğit'in koluna daha sıkı sarıldı. Beni çok seven bir eşim var, daha ne isteyebilirim ki başka bu hayattan. Belki de küçücük eller, ayaklar, bilemedim şimdi diye bir kahkaha attı.
Yiğit'e kesinlikle bakmıyordu, bakamıyordu. Evet bir oyun oynuyorlardı, Melis kesinlikle büyük oynuyordu. Yiğit, bir kez daha kadın milletini hiç anlamadığını hissetti. On saniye önce yıkılmıştı, şimdi çocuk diyordu. Neyse ki Zeliş yok etrafta diyordu ki göz göze geldi.
Zeliş, kısa boyuna rağmen ayak bileklerine kadar kırmızı bir elbise giymişti. Elbisenin yırtmacı elinin bacağına değdiği noktaya kadar geliyordu. Saçları abartı, makyajı ayrı abartıydı. Zeliş, savaş zırhını kuşanmıştı. Ama herkesin gözü Melis'teydi, kimisi acımak hakir görmek istiyordu fakat hayranlıktan öteye gidemiyorlardı. Kimisi Zeliş'in hamlesini bekliyordu. Zeliş, küçük ama hızlı adımlarla yanlarına geldi. Sinirlerini kontrol etmek istiyordu ama onu tanıyanlar yüzünden bunu başaramadığını hemen anlıyorlardı. Zeliş:
- Yiğit, iyi akşamlar hayatım diyip boynuna sarıldı.
Melis ilk defa Yiğit'i kıskandı, onun kolunda onun eşi olarak ordaydılar. Bu kadın ne cüret yanındaki adamın boynuna atılıyordu. Salonda ölüm sessizliği vardı. Yiğit'in kalbi atmıyordu. Zeliş bile rakibinin oyununu bekleyen satranç oyuncusu misali Melis'e bakıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİLAT
RomanceYolunu kaybetmiş iki kırık kalp; biri kendini arıyor. Diğeri kendi gerçekliğini... Önlerinde iki seçenek var; ya kendi karanlıklarında sessiz çığlıklarla kaybolup gidecekler ya da ruhlarını özgür bırakıp aşka teslim olacaklar. Kim bilir belki de bir...