Maaile televizyonun karşısına dizilmiş Emine'nin bir kış boyunca gözünü kırpmadan izlediği artık final yapacak olan diziyi izliyordu, herkes olmasa da Yiğit haricinde herkes. Yiğit'in dizisi başkaydı, o Melis orada olduğu için oradaydı. Reklamsız onu izliyordu. Melis ise Emine'nin tutkunu olduğu bu diziyi ertesi gün tekrar ondan dinlememek için bir dizi gecesi düzenlemişti. Aslında iyi olmuştu, eve farklı bir enerji gelmişti; Rahmi içecekleri almış, Yiğit mısır patlatmış evin kadınları koltuklara kurulmuştu. Dizi başladığı anda Emine herkesi susturdu, pür dikkat sahneleri izledi, yorum yaptı. Her yorum da Yiğit Melis'e göz kırpıyor, değişik mimiklerle onu neşelendiriyordu. Nihayet reklam arası verdi dizi, Yiğit hemen ayaklandı ben biraz hava alayım izninizle dedi. Melis'in hatırına bu kadar tahammül edebilmişti. Melis te bu hava alma olayını kaçırmak istemedi, ona da afakanlar basmıştı. Melis'in de onunla geldiğini duyan Yiğit hemen kafasından bir plan program yaptı, kurt tuzağını kuruyordu.
Kapının önüne çıktılar, güzel bir mayıs akşamıydı. Hava tatlı tatlı esiyor, insanı ürpertiyordu. İnsan o ürpermeyi bile özlüyordu kışın. Melis Mayıs özlemiyle ciğerlerine çekti bu güzel havayı, her bir zerresini doldurdu ciğerlerine. Yiğit onu izliyordu baygın gözlerle,- Ciğerlerini bu kötü havayla doldurma bence, seni oksijen deposuna götüreceğim, dedi.
- Kötü mü? Sen bu havayı beğenmiyorsun yani.
- Daha iyisi varken neden daha azıyla yetineyim ki.
- Daha azı mutlu ediyorsa neden daha çok isteyim ki, açgözlülükle kim huzura ermiş!
Yiğit söyleyecek laf bulamadı, hayatının özetiydi bu. Hep en başarılı, en çok kazanan, en iyisi olmak istemişti, olmuştu da. Ama hiçbir zaman huzur bulamamıştı. Huzuru bulamadıkça daha çok çalışmış, ayakta gezen ölü olmuştu. Diğer bir yandan Melis'i daha hiç tanımadan onu açgözlü bulmuş, önyargılı olmuştu. Melis'in en dibi görüp, yavaşça iyileşmesine şahit olmuştu. Sadece bedeni iyileşmemişti, iç huzuru da bulmuştu. Hayran gözlerle baktı küllerinden doğan kadına. Melis yapmıştı yapacağını, tek bir sözüyle mat etmişti onu.
- Biraz yürüyelim mi Melis?
Başıyla tamam dedi Melis. Uzun süre hiç konuşmadan yürüdüler, ikisi de birbirlerinin varlıklarından memnun sessiz geceyi paylaştılar. Yiğit Melis'i daha önce gitmediği bir tepeye götürüyordu, Melis kurt sesleriyle gece kuşlarıyla dolu olan bu yoldan ürktü. Yanındaki adam ise elleri cebinde bir ıslık tutturmuş gidiyordu. Melis hırkasına iyice sarıldı, cesaret edebilse geri dönecekti. Fakat Yiğit'le bile yürürken bu kadar korkmuştu, tek başına dönmesinin imkanı yoktu. Bir de Yiğit'i bırakıp gitmek istemiyor, her anını beraber geçirmek istiyordu. Arkasına baktığında bir çift parlak göz görür gibi oldu. Bir çıtırtı pıtırtı derken Melis kontrolünü kaybetti. Çığlık atarak Yiğit'in koluna sarıldı. Çığlığı duyan Yiğit bir şey oldu sandı, koruma güdüsüyle Melis'i kollarının altına aldı.
- Noldu, bişey mi soktu?
Melis çığlık atmamak için kendini tutuyordu.
- Ormanın ortasında gecenin bu saatinde ne olmasını bekliyorsun acaba?
- Haklısın, kurdu, ayısı, tilkisi hepsi olabilir, seç beğen. Bence sen en iyisi benim elimi hiç bırakma, kurda kuşa yem olursun, dedi.
Melis çok beklersin diyecekti ama kendini durdurdu. Zaten el ele tutuşuyorlardı. Ne ara olmuştu bilmiyordu. Elini çekmek istedi ama beyni komutu duymazdan geldi. Kaderine razı yürümeye devam etti. Melis'in elini sıkıca kavrayan Yiğit ıslığını tempolu çalarak zafer nidaları atmaya başladı. Melis'in derdi bambaşka söylenmeye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİLAT
RomanceYolunu kaybetmiş iki kırık kalp; biri kendini arıyor. Diğeri kendi gerçekliğini... Önlerinde iki seçenek var; ya kendi karanlıklarında sessiz çığlıklarla kaybolup gidecekler ya da ruhlarını özgür bırakıp aşka teslim olacaklar. Kim bilir belki de bir...