BİLGE'NİN ANLATIMINDAN OKUMAYI MI SEVİYORSUNUZ ARAS'IN MI?
Alt Başlık ⚜ Kalbimi hızlandıran kişi Kapanın Sahibi olmamalıydı.
İlk başta kurşunlardan kaçmak kolaydı. İlk başta yaşamak da, onu sevmek de kolaydı. İlk başta her şey kolaydı. Sonra karşına bir yokuş çıkıyordu. Bazen acayip zorluyordu bazen de alışıyordun. Ben Caner'e alıştım sanmıştım ama o zamanlar yokuşun henüz başlamadığını bilmiyordum ve henüz yokuşun iki tane olacağının da farkına varmamıştım.
Aras ve Batuhan önümde hızla koşuyorlardı. Rüzgar kulaklarımı sıyırıyor, uğultusunu beynime işliyordu aynı art arda gelen silah sesleri gibi. Aras'ın yine arkasına baktığını gördüm. "Hadi Bilge çabuk!" Bana sesleniyordu. Ayağımda gitgide ağırlaşan alçıyla ancak bu kadar hızlı olabiliyordum, gerçekten hızlıydım ama şu an aşırı hızlı olmam gerekiyordu.
Gelenlerin bizi göremediğini kurşunları isabet ettiremediklerinden anlamıştım. Az kalmıştı, biraz daha koşsak depoya ulaşacaktık. Aras'ın nefes nefese yanıma koştuğunu gördüğümle şokla ona bakıyordum. Ben ona koşarken o bana koşuyordu. Batuhan önde kalmıştı. "Ne yapıyorsun? İleri koşsana!" diye bağırdım.
Aras "Batu sen önden git!" diye bağırıp kolumdan tutarak benimle koşmaya başladı. Beraber koşuyorduk, dalağıma giren sancıyla acı çeksem de belli etmemeye çalışıyordum. "Az kaldı." dedi bana. Nefes nefeseydik, benden iki adım önde kolumu çekerek ilerliyordu.
Elimi sancı giren yere bastırarak koşmaya devam ettim. İleride depoyu gördüğümde içim rahatlamıştı ama hala çok tedirgindim. Ya kurşun denk gelirse diye aklım çıkıyordu. Bir kurşun o kadar yakın geldi ki istemsizce durup başımı yere eğdim. Aras anlamadığı için koşmaya devam edip beni çekince zaten canım yanmıyormuş gibi bir de yüz üstü yere düştüm. Elmacık kemiğime giren taş parçası yüzümde keskin bir acı yayarken Aras'tan gelen tuhaf sesle hemen belimi doğrulttum. Ayakta dimdik duruyordu. Elini boşluğuna götürdüğünde yüzünü buruşturdu. Gözlerimi oraya çevirdiğimde korktuğumun başıma geldiğini anladım.
"Aras! Vurulmuşsun."
Ayağa kalktım. Şu an ayakta durmamalıydık bu bizi açık hedef yapardı, tabi bizi görüyorlarsa. "Gel, şu ağacın arkasına gidelim."
"Koşmalıyız." dese de benimle beraber ağacın arkasına geldi. Sırt çantamdan bir tişört çıkarttım. O da tişörtünü yukarı sıyırıp yarayı açtı. Neredeyse bağırarak "Vurulmuşsun!" dedim tekrar.
"Boşluğuma geldi çok önemli değil." dese de o da şok olmuştu. Yaranın arkasına baktım. Kurşun içeride kalmıştı, çıkış izi yoktu.
"Yarana bastırayım." Tişörtü yavaşça yarasına bastırdım. Canı acıyordu. Benim yüzümden olmuştu. Kahretsin! Durmamalıydım!
"Gitmemiz lazım." derken ses tonu sanki daha demin vurulmuş gibi değildi, ben ondan daha çok sarsılmıştım. Adrenalinin etkisiyle anlamıyordu muhtemelen.
"Ağaçların arkasından gidelim."
Ağaçların arkasından koşmaya başladık. Onun koşamayacağını sanmıştım ama neredeyse benim kadar hızlı koşuyordu. Deponun arka kapısına geldiğimizde Batuhan'ı göremedim, içeri girmiştir diye düşünüp kapıyı yumrukladım ama kapıyı açan olmadı. Aras'ın ağrısı çoğaldığında yere oturdu. Ona ön tarafa bakacağımı söyleyip ön kapıya koştum ama oradan da gelen olmadı. Garaja da baktım ama bir sonuç elde edemedim. Bu arada silah sesleri de durmuştu. Anahtar Batuhan'da olduğu için içeri giremiyordum. Batuhan ya buraya hiç gelmemişti ya da gelip kendini kilitlemişti. Allah kahretsin, ne olmuştu bu çocuğa birden? Biz içeri giremezsek ölürdük. Silahımız vardı ama tabarileri öldürmek için silah kullanamazdık, bu onları çoğaltır ve peşimizdeki adamları buraya çekerdi. Bıçağımız da yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yedi Saniye Virüsü | TAMAMLANDI
Science FictionBilim Kurgu | Romantik | Her şey üç buçuk yıl önce Güney Afrika'da başladı. Güney Afrika'da Tabari adında elli iki yaşındaki bir teyzenin vücudundaki tüm kıllar döküldü. Bir hafta içerisinde gözleri görmez oldu ve tuhaf davranmaya başladı. Bir hafta...